Mustafa'ya özel bir bölüm yazacağım demiştim. Geç de olsa yazdım. Söz konusu Mustafa olunca fazla uzun yazamıyorum canlarım. Mustafa'yı paylaşmaktan pek haz etmiyorum sanırım. Uzatmadan bölümü size bırakıyorum.
Beğenip görüşlerinizi belirtirseniz mutlu olurum.
*
Özel insanlar, özel günler, özel lezzetler, özel renkler, özel saatler, özel sayılar ve daha nicesi. Bugün benim en özel günlerimden birisi. Bugün benim en acı günüm. Bugün bir imkansızlığın kesinleşme günü. Bugün 13 Mart.
Bugün hayatımın kapkara olduğu gün. Böyle böyle saymaya devam edebilirim. Çünkü açık açık bugünün ne olduğunu söylemeye asla cesaretim yok. Kaç yıl geçerse geçsin olmayacak da. Nasıl olsun ki? Özlemekten bıkmadığım; beklemeye devam ettiğim kadının geri dönmemek üzere gittiği gün bugün.
Saçlarına, gülüşüne, gözlerine, göz yaşlarına, ellerine, onda olan her şeye ayrı ayrı şiirler yazabileceğim kadının ölüm günü bugün.
Dünyaya kendisi gibi bir güzelliği bırakıp gittiği gün. bugün benim canımın ölüm günü. Bugün benim Tek Tanem'in ölüm günü. Ne çok bugün dedim değil mi? Çünkü çok önemli bugün. Az sonra evden çıkacağım. Bir demet beyaz gül alacağım ve her yıl yaptığım gibi önce onun çocuklarının anneleriyle konuşmalarını izleyeceğim. Sonra kocasının konuşmasını, mezar taşını öpüşünü izleyeceğim. Ardından onlar gidecek. İkimiz baş başa kalacağız. Hava kararna kadar ben konuşacağım, o dinleyecek.
Beni yaşarken dinlememişti ama ölüyken dinliyordu. Keşke yaşasaydı da dinlemeseydi, razı olurdum.
Ölüm. Ne kadar kolay söyleniyor değil mi? Niye söylenmesin ki? Tek nefeste söylenir hem de. Kelimelere ancak anlam yüklersen o zaman zor çıkar ağızdan.
Ölüm demek kolay. Mehlika'nın ölümü demek zor. Sevdiğimin ölümü demek zor.
"Girebilir miyim?"
Göz yaşlarımı aceleyle sildim. Ne ara ağladığımın ben de farkında değildim. "İyi misin?" Burukça gülümsedim. Her zamanki gibi. "Sormam hataydı. Sarılmamı ister misin?" demesiyle başımı salladım. Sarılmaktan hoşlanmasam da İzel'e sarılmayı seviyordum. Beni bir nebze olsun rahatlatabiliyordu. "Sen benim canımsın, üzülmene dayanamıyorum." dedi sımsıkı sarılırken. "Elimde değil biliyorsun." derken saçlarından öptüm. "Evet biliyorum ve seni anlıyorum ama ne bileyim."
Geriye çekildim. "Ne zaman geldiniz siz?" diye sordum. "Az önce. Ben hemen yanına geldim zaten." deyip gülümsemesiyle ben de gülümsedim. " Hadi sen git dayıcım ben geliyorum." dememle usulca odamdan çıktı. İzel, Papatya'nın kızıydı. 17 yaşında olsa da beni tam olarak anlayan ve hep yanımda olan tek insandı. Her şeyimi kolay kolay anlattığım tek insandı. Ellerimde büyüttüğüm yeğenimin sadık dostum olacağını asla bilemezdim. Bu dünyada benim en değerli şeyimdi İzel. Canının acımasıyla dünyayı yakabileceğim miniğim...
Papataya'ya yaşatamadığım abi kardeş ilişkisini İzel'le yaşıyordum. Tek fark dayı yeğen olmamızdı.
Üzerime düzgün bir şeyler giydim. Hatta en güzel kıyafetlerimi giydim. Mehlika'ya çirkin görünmek istemezdim. Odamdan isteksiz adımlarla çıktım. Bu hâlimle insanlarla konuşmak istemezdim. Aslında ben hiçbir zaman insanlarla konuşmak istemezdim. Biraz sonra salona girmiştim bile. İzel küçük kardeşiyle ilgileniyordu. Papatya ve eşi de tam karşımdaki kanepedeydiler. "Hoş geldiniz." dedim usulca. Papatyayla hâlâ yakın değildik. Şu an ona sarılmak istesem de bunu yapamazdım. O da şu an bana sarılmak istiyordu eminim ama sarılamazdı. "Ben çıkıyorum anne." dedim anneme bakarak. "Dayı biraz erken gelir misin?" İzel'e baktım ve cevabımı anladı. Bugün ben eve kolay kolay gelmezdim İzel kafasını sallayınca evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TEK TANEM (TAMAMLANDI)
EspiritualSpiritüel --> 2 Bir kız düşünün, aşık bir kız. Çocukluk arkadaşına aşık olmuş bir kız. Kendisi için hayırsız olacak bir insana aşık olmuş bir kız. Bir adam düşünün acı çekmiş. Tüm olumsuzluklara rağmen İslam'a sarılmış. Başkasına aşık olan kıza gönü...