SAMAR HUSSAİN

3 0 0
                                    

                 Dışarısı buz gibi soğuktu yağmur çiseliyordu. Çiseleyen yağmur saçını ıslatmıştı içinde kocaman sonsuz bir boşluk vardı.Yüzünden yavaşça süzülen yaşlar yağmura karışıyordu.  Sokaklar önünde büyüyor gittikçe yollar uzuyordu.Sanki bilmediği bir şehirde tek kalmış gibi, sanki kıyamet kopmuşta bir tek insan o kalmış gibi. Kanatları koparılmış bir melek gibi uçamıyordu kendini bitik hissediyordu.Kocaman bir boşluk yerin dibi uzayın sonsuzluğu gibi... Kendini suçlu hissediyordu kendi yapmıştı bunu kendi elliyle kendilerini yakmıştı. O kadar pişmandı ki  keşke anlatsaydı her şeyi ona belki hiç gitmezlerdi oraya,belki plandan önce kaçarlardı oradan,belki şuan ceza evinde olmazdı... Onu oraya kendi elleriyle göndermişti ve kendisi çıkarmalıydı. Aklına hiçbir şey gelmiyordu saatte baya geç olmuştu. Boş sokaklar uzayan caddeler amaçsızca yürümeye devam ediyordu.Gidecek hiç bir yeri yoktu. Ellerini göğsünde birleştirdi üşümüştü. Ayakları onu bu sabah veda ettiği harabe eve getirmişti. Oysa oraya bir daha gelmeyecekti. Uzunca baktı eve öylece durup hissizleşmişti. Örtüyü kaldırıp içeri girdi.İçerisi de soğuktu döşeğin üstünde duran battaniyeyi alıp sarıldı iyice.Titriyordu daha çok canı yanıyordu. Hiç fark etmemişti bu evi ısıtmak için hiç bir şey kullanmamışlardı. Bu Nanhe'nin sıcaklığıydı. O yoktu ve bu ev bomboştu buz gibi de soğuk. Şu küçücük oda kocaman boşluktaydı. Annesinin kendisini bırakıp gittiği gün kadar yalnız hissediyordu şuan. Yüzünü yatağa gömdü çığlık çığlığa ağlamaya başladı. Artık tek başınaydı gidecek bir yeri sığınacak kimsesi yoktu. Her çığlığında kalbi sıkışıyordu. O ne yapıyordu şuan neredeydi,kaldığı koğuş nasıldı,kimler vardı yanında,kimlerle konuşuyordu, ona iyi davranıyorlar mıydı? Aklında dönüp dolaşan hep bu sorular vardı.

                       Muson rüzgarları esmeye başlamıştı. Nanhe gideli iki hafta olmuştu. Günleri amaçsızca geçiyor bazen yattığı yerden hiç kalkmadan günü tamamlıyordu..Aditi o harabeden çok nadir çıkıyor bir şeyler atıştırıp kimseyle konuşmadan oraya geri dönüyordu. Gözleri ağlamaktan kıpkırmızı olmuş şişten kısılmıştı. Her gözyaşı aktığında gözleri yanıyordu. Geceleri baş ağrısından, derin düşüncelerinden ve yanan gözlerinden uyuyamıyordu. Gözlerini her kapattığında göz kapakları batıyordu. Birden aklına karakoldan çıkarken polisin dedikleri geldi ''Adım Samar bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden gelebilirsin.''. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama güneş doğalı bir kaç saat geçmişti.Olduğu yerden kalktı ve karakola doğru yürümeye başladı.Belki o polis  yardım edebilirdi belki yeni bir antlaşma yapabilirdi. Heyecanlıydı umut ediyordu Nanhe'yi görme umudu. Ona ihtiyacı vardı polis ona çekinme gelebilirsin demişti. 

             SAMAR HUSSAİN

                   Samar Hussain iyi gelirli bir ailenin tek çocuğuydu. O diğer çocuklar gibi şımarık yetiştirilmemişti  aklı başında olgun bir insandı her zaman. Yüksek derecede okullarını bitirmiş iyi bir polis olmuştu. Dürüstlüğü iyi niyetliliği ve görevinde başarılı olması onu hemen yükseltmişti genç yaşında. 37 yaşında hiç evlenmemişti. Yoğun iş temposu olduğunu söylerdi ailesine evliliğe hazır değildi. Aradığı aşkı bulmak da değildi, bir ömrü geçirebileceği bir eş isterdi hayatında o eşi arıyordu ve elbet bir gün bulacaktı da.Bu güne kadar girdiği her işte başarıyla çıkmıştı. Suçlular dünyasının korkunç adamıydı ondan kaçış yoktu. Hiç bir zaman fora vermemişti. İşini titizlikle yapar sonuna kadar alırdı. Hiçbir suçlu kaçamamıştı elinden. Samar iyi bir insandı kapısını çalan her insana yardım ederdi. Asla kimseyi geri çevirmezdi eli uzanan herkese de koşardı.Yine o günlerden biriydi.

                    Odasında oturmuş elinde ki evrakları inceliyordu.Bir elini kafasına dayamış diğer eliyle de evrakı tutuyordu.Kafasını kaldırıp boydan boya cam duvara baktı. Hava kapalıydı hiç sevmezdi bu havaları aşırı sıcaktan da hoşlanmazdı ikisinin bir ayarı yoktu Hindistan da. Kapısı çalındı büyük deri koltuğunu kapıya doğru döndürdü. İçeriye yeni atanmış toy çelimsiz bir çocuk girdi ''Efendim Aditi adında bir kız sizi görmek istiyor.'' Samar tek kaşını kaldırdı hiç beklemiyordu o kızı bir daha göreceğini hiç sanmıyordu ''Tabi gelsin''dedi Samar. Aditi güzel kızdı ve çokta masum. Onu ilk gördüğü günden anlamıştı temiz bir o kadarda kırılgan kalbi olduğunu. Başı öne eğik odaya girdi.Üstü başı çok kötü gözüküyordu yüzü soluktu. O kadar ağlamıştı ki konuşmak için sesi pürüzlü çıkıyordu ''Üzgünüm efendim sizi rahatsız ettim.'' Samar oturduğu yerden kalkıp Aditi'ye oturması için koltuğu gösterdi ''Yoo hayır böyle düşünme.Sana gelebilirsin demiştim ne oldu anlat.'' Hemen karşına oturdu.İçi acıdı bu haline gözleri ağlamaktan kızarmış göz altları simsiyah olmuştu. Onu ilk gördüğü günkü haliyle arasında büyük bir fark vardı. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama genç kız adeta erimişti bu süreç zarfında. Bu saf kızın yüzünde ki masumiyet, ona acıyor muydu ya da neden böyle değişik hisler vardı içinde.Nasıl olurdu da böyle insanlarla takılırdı ve onun için ağlaması değer miydi? Aditi  çekinerek ''Ben Nanhe'yi görmek istiyorum lütfen.''çaresizce boynunu eğerek söylemişti. Gözleri doldu neden onu görmek istiyordu ki anlam verememişti Samar. .Oysa o çocuk ifadesinde bile bu kızı satmıştı.

                         Samar'ın gözünde sorgu odası canlandı. ''Aditi kim? Onu tanıyor musun?'' sorduğunda ''Tanımıyorum'' diye cevap vermişti. ''Peki ne işi vardı sizinle.Hiç mi tanışmadınız'' dedi şüpheyle Nanhe yüzüne bakmadan sinirle konuşmuştu bu defa ''Tanışmadık.Bilmiyorum diğerleriyle birlikte geldi'' demişti. Bunu Aditi'ye söylemek istemedi. ''Bak Aditi bu imkansız onu göremezsin.'' Aditi bu cevabı duymak istemiyordu merakla başını eğdiği yerden kaldırdı ''Ama neden?'' ağlamamak için zor tuttuğu göz yaşlarını bıraktı inci gibi tek akıyordu. Samar böyle bir ana şahit olacağını düşünmemişti oturduğu yerden kalktı ve Aditi'nin yanına gelip önünde diz çöktü. Aditi'ye Nanhe'nin ifadesinden bahsederse daha da üzülecekti. Söylese bir dert söylemese ayrı dertti ama bu kızın bu kadar üzülmesine gönlü el vermedi. ''Şuan olmaz ama ileride söz veriyorum ben götüreceğim seni.Cezası yeni şuan izin vermezler.'' Bir yalan daha söylemişti. Kendine şaşırıyordu neden ona gerçekleri söylemiyordu kıyamadığı için mi üzüldüğü için mi ne hissettiğini bilmiyordu ama kızın ağlaması içini parçalamıştı. O ceza evinde görüş yoktu sadece idam edilmeden önce görüş vardı oda sadece on dakika. Aditi yüzünde kocaman bir gülümseme oldu sevinçle ''Gerçekten mi. Lütfen bana söz verin.'' Acıyla yutkundu Samar. Neden böyle bir şey yapıyordu ki. Artık dönüşü de yoktu ve sanırım bu kızın Velvet Ceza Evinden haberi yoktu söylemek istemedi gerçeği. Birinden duyardı elbet bir gün.Kafasını sallayarak ''Söz '' diyebildi sadece. Aditi ağlamaya devam edip eliyle akan göz yaşlarını siliyordu. ''Neden hala ağlıyorsun. Söz verdik ya işte.'' Aditi bir anda Samar'a sarıldı bunu istemsizce yapmıştı ama buna çok ihtiyacı vardı. Sarılmak gerçekten de yarayı sarar gibiydi. Samar şaşkına dönmüştü bu tepkiyi beklemiyordu kızın sırtını eliyle sıvazladı sakinleştirdi. Aditi ayağa kalktı kapıdan çıkana  kadar teşekkür etti.Kıza çok  üzülmüştü kalkıp camdan dışarı baktı. Aditi'nin gidişini izledi.Havalar soğumaya yağmurlar yağmaya başlamıştı.Kızın hali çok kötü gözüküyordu üzerine giyecek kalın montu bile yoktu. Nerede yaşıyordu, evi sıcak mıydı, yiyecek yemeği nereden buluyordu bunları neden düşünüyordu ki aklı almıyordu. Arkasını döndü deri koltuğuna oturup yaslandı.Gözlerini tavana dikti kızın yüzü gözünün önünden gitmiyordu. Titrek sesi,solgun yüzü,ağlamaktan fer kalmayan gözleri her yerde Aditi'yi görüyordu. Bir an pişmanlık oldu içinde yaptıkları yüzünden bu haldeydi. üstüne bir de söz vermişti Nanhe'yle görüştüreceğine dair.Ona bu sözü vermemeliydi. Şimdi ne yapacaktı. Belki de birinden öğrenirdi mutlaka Velvet ceza evinde yaşanan klasik hikayeleri.

MusonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin