Rönesans , Rezonans Ve Rezidans

255 3 14
                                    

" Adam, kadının gözlerine bakarken 'Yüce Tanrım! Bu gözler kahrolası bir akvaryum kadar berrak ve canlı!' diye geçirdi içinden. Kahpeydi kadın. Nasıl mümkün olabilirdi bu kadar etik gözler? Teninde bir sıcaklık hissedince irkildi. Arkasını dönünce fırtınanın başladığını fark etti. Korktu. Baktılar. Korktular. Koktular. Koştular. Can havliyle tıpkı çılgın bir kevaşe gibi koşuyordu kadın. Yokluğa, hiçliğe koşuyordu. Adam ağlamamak için kendini zor tuttu. Gidiyordu işte gönlünün mürebbiyesi. Mürekkebi. Sanki bilinmez bşr gerçeklikte hapsolmuş da, aniden özgür bırakılmış gibi koşuyordu. Ancak bu koşuş tarzı asla çılgın bir kevaşe gibi koştuğu gerçeğini örtmeye yetmiyordu. Adam da yetmiyordu. Sevmeye yetmiyordu. Kapıya yöneldi. Narin ancak kaslı vücudu cüsseliydi. Geğirtiler içinde kapattı kapıyı ve kendini her şeyin akışına bıraktığı illüzyonuna kattı. Katıldı. Katırdadı. Sütlü çay gibi kokuyordu kadın. Adam kadını sonunda buldu ve sarıldı. Sarıldılar. Zeytinyağlı bir sarma gibi. Ama kadın zeytinyağlı yiyemezdi aman basma da fistan giyemezdi aman. Bu kültür şokundan sonra adam bu raddeye gelene kadar ne badireler ve bakireler atlattığını düşündü. Başarmıştı. Sonunda, kadınını bulmuştu. Artık sonsuza dek mutlu yaşayabilirdi. Ama bir sorun vardı. Kadının elindeki barok tarzı bardağın içindeki şarap siyahtı. Siyah şarap? Tuhaf geldi değil mi? Adam da böyle düşündü ve birden bu şarabın adamın dün gece kadın ağlarken akan makyajı olduğunu idrak etme yeteneğine kavuşma becerisine sahip olma yetkisine ulaştı. Eğilip kadının kulağına şöyle sordu : "Rezonans halindeki bir devrede kısa devre yapılıp indüktans ve kapasistansın kalması sağlandığında ne olur?" Kadın şok oldu. Adamın yüksek mertebeden lineer diferansiyel denklem çözebilme yeteneğine sahip olduğunu bilmiyordu. Halbuki bundan birkaç hafta önce golf sahasında geçirmiş oldukları süreç boyunca birbirlerine rutinlerinden ve makyaj çantalarında ne olduğundan bahsetme zahmetine girmişlerdi. Anlayamadı kadın. Titredi. Ürktü. Bütün bunları boşverip siyah şarabını yudumlamaya koyulmuştu ki olan oldu. "


Sanki hayat bir gırgır. Evet yahu, bildiğimiz gırgır! Hani şu yerleri süpüren. Tıpkı yerleri süpürürken aldığı tozları aldığı gibi hayat da beni bir sokak süprüntüsüymüşümcesine süpürüp atıyor bir kenara.

Bazen sadece gitmek istersin derler. Klişe ve otantik bir laftır bu. Gidiyorsan gidersin. Hepsi bu. Burada felsefe ve edebiyat çatlatmanın manası olmadığını düşünmekteyim. Gagam ağrıdı.

Ne diyordu şarkıda "senin teninden önce duvarların var". Bu şarkı pek benlik değil. Çünkü benim burdakinin tezatına, duvarlarımdan önce tenim var. Tenim çnde yer almak için beynimi parçalarken keşke bir sanal ağ adresi olsaydım diye iç geçirmiyor değilim.

Bence asetik asit pis.


Ah,pardon seni unutmuşum. Yine kafanı şişirdim sanırım. Umarım kusuruma bakmazsın. Okuduğun için sana onlarca kez minnettarım. Hoş'kal...

Zırladım.

Göğün Sıfırıncı Ruhu (+18) [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin