Varoluşsal Spektrum

127 4 3
                                    

Kadın harmanlanmış bir biçimde harmanlı harmonik hareketini sürdürürken kapının kolu tıkırdadı. Ardına şehvetle dönen kadının karşılaştığı manzara anlayamayacağı türden karışık ve bozuk bir kiazmaydı. Gelen adamdı! Ve adam, karşısında kapanlarla yakaladığı Tanrı'nın Fare'lerini tutuyordu.

"Hey, bre kadın!" diye bağırdı girer girmez. Sesinde anlamsız bir redoks tepkimesi hissediliyordu. "O oyalandığın başıboş spektrum çizgilerini bırak da anti maddelerime odaklan!"

Fare'ler adamın elinden kayıp yere yığıldı. Kadın ihtiraslı bir kahkaha patlatıp olduğu yerde sıçradı. Adam tam olarak ani, beklenmedik ve birden bire gerçekleşen bu tepkiyi bekliyordu işte.

"Teşekkürler, Tanrı'm! Fare'lerine kavalcı olmamızı sağladığın için sana şükranlarımı sunmaktayım! Lütfen şükranlarımı kabul et, Yüce ve Aziz Tanrı'm!"

Söylediklerini iki elini avuçlarından birleştirerek söyleyip ardındaki masaya geri döndü. Masanın üzerinde birkaç dakika önce çözmekte olduğu ALES soruları vardı. Onlara doğru şehvetle ilerledi ve ihtişamlı kahkahaları ardında soruları çöpe attı. Artık bu türden diferansiyellerle kafa karıştırmasına gerek yoktu. Tanrı'nın Fare'lerine bir kavalcı olabilmişti. Bir kavalcı olduğundan emin olduğunu hissederken farelerden biri kıpırdadı, şapırdadı. Kadının gözü dönmüştü şimdi. Ters bir takla, ardından parende, bale, tango ve sol kroşeyle adamın kucağına sıçradı. Öncekinden daha şehvetli bir atlayıştı bu ancak adamın sabrı kalmamıştı artık. Bu sefer dayanamayıp onu kucağından fırlattı. Leptonlar gibi kızışmış ve büzüşmüştü.

"Yeter ulan bre kadın! Ben, çıkış yapıyorum bu malikane-i güzergâhtan! Bir daha geri dönmeyi aklımdan dahi geçirmeyeceğimi söylemeliyim! Sen ve kavalcısı olduğum Tanrı'nın Fare'leri, bu deli divane mutfakta siyah spektrumunuzda boğulun! Boğulun! Boğulun!"

Adam kapıyı sertçe kapatıp çıktı. Ardında bıraktığı kadın ve kavalcısıyla buluşmuş Tanrı'nın ölü Fare'leri, mutfağın gerçek sahibi olmak için kendi beyinlerindeki mutfağa girmiş Tanrı'nın Fare'lerinden beslenmeye başlayacaktı.

 Ardında bıraktığı kadın ve kavalcısıyla buluşmuş Tanrı'nın ölü Fare'leri, mutfağın gerçek sahibi olmak için kendi beyinlerindeki mutfağa girmiş Tanrı'nın Fare'lerinden beslenmeye başlayacaktı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Boğulmak... Nedir boğulmak? Bazı maddelerin vücudumuzda fazla birikmesi mi? Böyle tanımlarız öyle değil mi? Herhangi bir şeye boğulmak... Paraya, aşka, saadete, karanlığa... Peki her gün kafamıza dolan fikirlerden neden hiçbir zaman boğulmuyoruz? Yoksa biz bu başıboş fikirlerin müptelası olmuş birer ayyaş mıyız sadece? Tanrı'nın ayyaşları mıyız?

Kendimden bahsetmeyi çok isterdim ancak bunu kendime dahi yapabilmiş değilim. Dediğim gibi kafamın içinde öylesine çok düşünce var, öylesine çok fikir var ki... Onları anlatmam yıllarımı bir dart tablosuna fırlatmamla eşdeğer. Tanrı'nın her şeyi olduğu gibi zamanı da kıt ya! Bazen Sezyum atomlarıyla bir saat ayarlamayı dahi düşündüğüm oluyor. Zira bu kadar uzun sürelerin benim için kısa vakitler olması... Ah, Tanrım beni neden ölümlü kıldın? Neden beni farelerinden biri yapmadın, Ey Tanrım?

Düşünceler denizinizde boğulun diye defalarca kez söylediğimi gördünüz siz de. Neden bunu yaptığımı sorguladınız mı hiç? Ya da şu an neler söylediğimi... Ah, tabii ki de hayır! Çünkü kafanızdaki mutfağın en ücra köşesinde dolanan Tanrı'nın Fare'leri buna izin vermedi! Onları çıkarmadan boğulamazsınız, dostlar! Ne sevgiye ne aşka ne paraya ne de karanlığa... Evet, karanlığa!..

Ah, Tanrım! Yarattığın bazı Fare'lere bir kavalcı mı olsam yoksa onlarla iyi mi geçinsem bilmiyorum. Bazen onları kendime bağlı bir parça gibi hissettiğim dahi oluyor. Neden bilmiyorum ama Tanrı'nın Fare'leri benim bir parçam gibi. Onları yok ettikçe canım yanıyor, onları ezdikçe içim sızlıyor. Tıpkı determinant bir parametreye benziyor bu durum, öyle değil mi? Ah, üzgünüm! Nerden bileceksin ki fotoperyodizimin sismonastiyle eşdeğer olduğunu?

Tıpkı Fyodoroviç Pavloviç Antonçeviç Mihaylov İvanoviç Bonçarov'un dediği gibi:

"Tanrı'lar ve Fare'leri! Ah, dünya üzerinde algılama sorunu yaşamakta olmakta olduğum tek şey bu! Ölmeden önce anlayamayacağımı bildiğim tek şey bu! Kurtar beni Tanrı'm! Kurtar beni bu karanlıktan!"

Bilinememezlik diye bir okyanus yoktur, sayın ahbaplar! Bunu bir önceki bölümde dememin bir sebebi vardı, elbet! Fikirleri yüzünden boğulan insanların bir şey bilmediğini sanmasına dem vurmuştum orada. Fikirler vücudunu sarıyor olsa da bir bilinememezlik okyanusundaki akıntıya kapılmış ilerliyor, birçok insan! Ah, hak ettikleri bu değil, Tanrı'm! Ah, Fare'lerine verdiğin ayrıcalığın onda birini istiyorum onlar için! N'olur duy sesimi Ey Tanrı'm! N'olur duy sesimi!

Ah, burada oluşun her seferinde frontal lobumdan çıkıveriyor. Tanrı'nın Fare'leri işte!.. Yine kafamdaki mutfağa girmiş olmalılar. Neyse, ben onları çıkarmaya çalışacağım birazdan. Sen de kendi spektrumlarına bakıp düşünmeye devam et, olur mu? Bunu benim için yap, dostum! Benim için bir kez daha boğul!

Boğul! Boğul! Boğul!

Tanrı'nın Fare'lerinin elektrolizine uğramış bir nötrinodan 🌹

Göğün Sıfırıncı Ruhu (+18) [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin