3. bölüm - İntikam Uğruna

15.7K 456 48
                                    

Multimedya= Gül ve Çınar

Bir çift mavi göz... her insanın hayatında korktuğu bir yanı vardır. Benim korktuğum ise başıma gelmişti. Ben sevmediğim bir adamla evlenmeyi bekliyordum. Belki zamanla severiz birbirimizi diyordum. Ama karşımda gördüğüm adamla ömrümün sonuna kadar sevmeyecektik birbirimizi.

Sahi neydi sevmek? Ben bu kelimeye çok uzaktım. Aşık olmak bana çok uzaktı. Bu zamana kadar hiç sevgilim olmamıştı. Bu yüzden sevgi kelimesini de bilmiyordum. Bana göre sevgi, anneyi sevmekti. Kardeşini sevmekti. Babayı sevmeyi bilirdim fakat babanın sevmesini bilmezdim.

Hiçbir erkeğin beni sevdiğine şahit olmamıştım bu zamana kadar. Ağabeyim bile beni fazla sevmezdi. Babam zaten kız çocuklarını sevmemekle beraber bana karşı ayrı bir nefret besliyordu.

İçeri geçen misafirlerle beraber bende kendimi odama atmıştım. Elim ayağım zangır zangır titriyordu. Kapının arkasına yaslanıp olduğum yere çöktüm. Elimi ağzıma kapatırken nefes alamıyordum. Beni sadece o adam görmüştü. Kim bilir annesi gördüğünde ne tepki verecekti. İçimde bir umut beni almazlar diye bekledi. O umuda tutunmayı çok istedim. Birşekilde kendimi kandırıp rahatlattım. Sonuçta umuda kelepçe vurulmazdı.

Ben öylece ne yapacağımı düşünürken kapım çaldı. Açmamak istiyordum. Bekler bekler giderlerdi. Acaba şuan buradan kaçsam ne olurdu? Kız kardeşimi verirlerdi bu kez. Onun hayatı benim yüzümden karardı. Kendi hayallerim için ona ablalık bile yapamamıştım. Yanında hiç olamamıştım. Bunu yapmak zorundaydım.

"Abla, annem kahveleri yapman için çağırıyor."

Yapacağımı söyleyip gönderdim onu. Ayağa kalkmaya mecalim yoktu ama babamın delirmemesi için olduğum yerden kalkıp mutfağa indim. Mutfağa girmemle gördüğüm yabancı yüz afallamama neden oldu. Bu kişi az önce kapıdan giren kızlardan biriydi. Şaşırmış bir halde ona bakarken o bana gülümsüyordu.

"Sonunda gelebildin yenge. Gözüm hep seni aradı. Bu arada ben Dicle."

Uzattığı ele bakarken şaşkınlıktan kaskatı kesilmiş haldeydim. Az önce bana yenge demişti. Yanlış duymuş olamazdım. Ne ara beni bu kadar kabullenmişti? Beni tanımadığına bile emindim. Tıpkı benimde onu tanımadığım gibi.

Uzattığı elini indirecekken tutup sıktım. Onun kadar olmasada gülümsemeye çalıştım. Tabi ne kadar başarılı olduğum tartışılırdı. Korkudan ne yapacağımı bilmiyorken üstüne birde bu kız eklenmişti.

"Ben.. ben de Gül. Beni tanıyor musun?"

Ağzımdan çıkan ilk cümle bu oldu. Beni tanıyor muydu? Yengesi olarak kabul etmişti beni. Hiç düşünmüyor muydu? Belki olmayacaktı. Benim hâlâ umudum vardı.

"Tabiki tanıyorum. Herkes senden konuştu altı yıl boyunca. Ama biliyor musun? Onlar çok boş konuşuyor. Sen okumuş birisin ve gerçektende örnek aldığım kişisin."

Demek babamın acısını dindirmeyen şey olanların altı yıl boyunca konuşulmasıydı. Fakat herşey babamın elindeydi. İstese onların ağızlarını kapatırdı. İstememişti. Acısını bana karşı iyiden iyiye bilemişti. Her seferinde adım geçtiği zaman babamın kulağına geliyordu. Bunu bilmemek için aptal olmak gerekirdi. Babam adımın her geçtiğinde kalbinde bir ateş daha yakıyordu. Böylelikle yaktığı ateşler beni kavurmuştu.

"Bak yenge ben yardımcılarınıza söyledim kahveyi senin yerine onlar yapacak. Gel otur şöyle konuşalım biraz."

Çektiği sandalyeye kendisi otururken yanındaki sandalyeyi de bana doğru çekti. Bu kadar heyecanlı ve samimi olması garibime gitsede ses etmedim. Yeni tanıdığın bir insana nasıl yaklaşacağımı bile bilmiyordum çünkü benim aksime o, benim hakkımda çok fazla şey biliyor gibi duruyordu.

Doktor Hanım (TÖRE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin