5. bölüm - Cehenneme Giriş

13.3K 402 134
                                    

Heves, insanın bir anlık inancıydı. Zehir gibi bedeninize yayılır ve sizi en çok acıyan yerinizden vururdu. Benim canımı çok yaktığı belliydi. Peki bundan sonra da yakacak mıydı?

Cevap belliydi aslında. Zaten insanlar bir anlık heveslerinin kurbanı olurdu. Bir uçurumdan denize atlamak mesela. Sana sadece küçük bir anlık eğlenceli gelir. Peki sonuçları? Ya istediğin gibi giremezsen o denize? Ya istediğin gibi yüzemezsen? Bilmedigin bir eller ya çekerse seni dibe? İşte o zaman anlık hevesinizin kurbanı olurdunuz.

Yine yatağımdan ölü gibi kalktığım bir gündü. Aslında bugün gerçekten ölecektim. Çünkü bugün benim düğün günümdü. Yada ölüm mü demeliydim? İkisi de aynı sonuca çıkacaktı zaten.

İstemeyerek kalktım yatağımdan. Dünün yorgunluğu hâlâ üzerimdeydi. Akrabalarım ve eski arkadaşlarım dün ne kadar oynamamı istesede oynamamıştım. Ölüm arifesinde oynanır mıydı hiç?

Odamdaki banyodan kısa bir duş alıp çıktım. Nedense rahatlayamamıştım. Halbuki çok severdim ılık duşu. Biraz olsun rahatlatırdı. Şimdi ise yüreğimdeki yangını söndüremiyordu.

Odadan çıkmadan önce son kez baktım yatağıma. Elveda yatağım, geç kavuştum sana ama erken veda ediyorum. Altı yıllık hayalimdin. Eskisi gibi yatağımda uyanmak hayalimdi. Şimdi kavuşmuşken, yine veda ediyordum.

Elveda hayatım. Yirmidört yıllık ömrüm, bugün son buluyordu. En çokta buna üzülüyordum.

Alt kata indiğimde Ayşe teyzelerin yeni kalktığını gördüm. Bizim evde ilk kalkan onlardı. Yanına gidip yanağına kocaman öpücük kondurdum.

"Günaydın evin güzelliği."

Ayşe teyze herzaman ki gülüşünü yapıp mahçup bir ifade ile baktı. Ona iltifat ettiğiniz zaman utanmasıyla karşı karşıya kalırdınız. Kocaman bal yanakları hemende kızarırdı.

"Sanada günaydın deli kızım benim. Niye erken kalktın?"

"Uyku tutmadı. Bende kalkıp güzeller güzeli Ayşe anneme yardım edeyim dedim."

Dün geceden bu yana gözüme uyku girmemişti. Sabaha karşı gözlerim artık dayanamamış kendiliğinden kapanmıştı. Banyoda yüzümü yıkarken fark etmiştim morlukları. Üstelik bugün düğün günümdü ve açıkçası umurumda da değildi.

"Kuzum benim sen git hazırlığını yap, Deniz yardım eder bana. Hem bugün senin düğün günün hemde baban görürse kıyameti koparır."

Babamın böyle birşey yapacağını biliyordum. Ayşe teyzenin yaşı büyük olmasına rağmen yeri geldiğinde babam tarafından çocuk gibi azarlanırdı. Babamın bu huyundan nefret ediyordum. Verdiği iki-üç kuruş parayı insanların burnundan getirmeyi bilirdi. Herkesi hor gören ve aşağılayan o değil miydi sanki? Ailesi de dahil herkese tepeden bakardı. Kendisi ile bizim aramızda dağlar kadar fark varmış gibi. Halbuki hepimiz aynıydık. Hepimizin gideceği yer bir karış topraktı.

Ayşe teyzenin laf işitmemesi için tam odama çıkıyordum ki merdivenlerde annemi gördüm. Yine yüzünde kızgın bir ifade vardı. Nasıl kaçarım diye düşünürken o çoktan azarlamaya başlamıştı beni.

"Ne işin var sabah sabah avluda? Gidip gelinliğini giysene kızım, birazdan kuaför gelecek."

Olur giyerim anne. Yalnız o benim gelinliğim değil kefenim. İkiside beyaz olurdu zaten. Tertemiz bir bedenle giyerdin her ikisini. Birisi yeni yaşam için giyilirdi, diğeri yaşamın sonlanması için. Biri başlangıç, diğeri sondu. Benimkisi her ikiside son olacak gibiydi.

Bir hafta boyunca umudumu yitirmemiştim. Her an birşey olurda bu düğün olmaz diye beklemiştim. Şimdi ise umudun bittiği yerdeydim. Kaçıp gitmek istiyordum. Giderdimde. Giderdim gitmesine de olan kardeşime olurdu. Polise gitmeyi çoğu kez düşünmüştüm. Babam bizi zorla birisi ile evlendirmek istiyor demeyi çok düşünmüştüm. Peki sonucu ne olacaktı? İkra babamın korkusundan inkar edecekti. Belki beni korumaya alırlardı fakat babam her halükarda verirdi İkra'yı. Ozaman benim babamdan ne farkım kalacaktı? İkimizde itecektik onu uçuruma. İkimizde terk edecektik İkra'yı.

Doktor Hanım (TÖRE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin