10. bölüm - İstek

12.8K 458 59
                                    


Multimedya = Gül

♡ 6k olduk ♡ size ne kadar teşekkür etsem az 😇

Bunun şerefine erkenden yeni bölüm gelsin ozaman.💗

Hissetmiyorum...

Duyguyu, acıyı, ruhumu, kalbimi, hissetmiyorum.

Bedenim ve ruhum zıtlık içindeydi. Bedenim tepki vermezken ruhum çığlıklar içinde feryat ediyordu. Kendimi bir bakıma ölü gibi görüyordum. Yaşıyordum fakat ne bir amacım vardı ne de istediğim bir hayal. Hepsi tek bir günde alınmıştı. Yaşıyordum, umutsuzca, tepkisizce, hissizce.

Karşımda gördüğüm kişi ile çıldırmam hatta sınır krizi geçirmem gerekiyordu. Fakat ben ne yapıyorum? İfadesizce yüzüne baktım. Bu kadını umursamıyordum. Kimdim ki tepki gösterecektim? Her ne kadar kocamın aşık olduğu kadın olsa da beni alakadar etmiyordu. Neden geldiğini de merak etmiyordum.

Aile üyeleri tedirginlikle bana bakarken tepki göstermemem onları şaşırtmış gibiydi. Ne bekliyorlardı. Kocamı sahiplenip elinden tutarak odamıza çıkarmamı mı? Onun yüzünden hastanelik olmuştum. Psikolojik sorunlar yaşıyordum. Tabi onların bundan haberi yoktu. Olsa da bir şeyler yapacaklarını sanmıyordum.

"Demek geldiniz. Seninle konuşmam gereken bir konu var."

Buket'in muhatabı Çınar'dı. Bu yüzden odama çıkmayı tercih ettim. Yorgun ve halsizlik kara bulut gibi çökmüştü üstüme. Uyumak ve ömür boyu kalkmamak istiyordum.

Tam merdivenlerden çıkıyordum ki seslerini duydum.

"Ne istiyorsun?"

Çınar'ın soğuk sesi beni şaşırtmıştı. Sonuçta sevdiği kadındı ve böyle konuşması garipti. Kavga mı etmişlerdi? Umurumda değildi fakat içimden bir ses dinlemem için ısrar ediyordu. Dayanamayıp merdivenlerin sonunda durarak dinlemeye başladım.

"Kızımı almaya geldim. Özür dilerim Çınar, ailenin önünde senden koca bir özür diliyorum. Hata yaptım, biliyorum ama hiçbir hata affedilemez değil."

Ne hata yaptığını merak ettim. Çınar'ı kendinden soğutacak kadar ne yaptığını merak ettim. Onun gibi bir adamın nefreti kadar sevgisi de büyük olurdu. Çalışan kızların da anlattığına göre Çınar onu deli gibi seviyordu. Cidden ne yapmış olabilirdi?

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Bunu kızını da al götür diye tehdit ederken düşünecektin. Benim sana verebilecek bir kızım yok. Daha fazla kargaşa çıkarmadan git buradan."

Çınar'ın sesi düzdü fakat her an etrafı yakıp yıkacak gibi geliyordu. Onları dinlemek için biraz daha eğilmiştim ki eteğimden tutan birini hissettiğimde geriye sıçradım. Karşımda Rüya'yı görünce derin bir oh çektim. Birinin bu durumda beni yakalaması isteyeceğim en son şey bile değildi.

"Neden herkes bağırıyor?"

Uykudan yeni kalktığı belli oluyordu. Sağ eliyle gözünü ovuşturup benden cevap istercesine baktı. Gülümsedim.

"Annen gelmiş ve babanla biraz konuşmak istiyorlar. Hadi biz seni yatıralım."

Omuz silkip alt kata doğru inmeye başladı. Peşinden giderken Rüya'ya çarptım. Öylece durmuş olanları izliyordu. Onu götürmek istedim fakat artık çok geçti. Betül, Çınar'a tokat atmıştı. Derin bir sessizlik ortalığı kaplarken Rüya sesli bir şekilde ağlamaya başladı. Bugün yaşadığım stres, sinir krizi yetmiyormuş gibi bir de Çınar'ın bu meselesi ile başım şişiyordu. Odama çıkıp rahat yatağıma girmek iyi olabilirdi fakat Rüya'yı bu halde bırakamazdım.

"Kızım?"

Betül Rüya'ya doğru bit adım atarken Rüya bir anda boynuma atlayarak kendisini kucağıma almamı istedi. Daha fazla üzülmesini istemediğim için sıkı sıkı tuttum onu.

"Çocuğumun beynini yıkıyorsunuz. Bu kadın kimde Rüya, benim yerime onu seçiyor? Onun annesi benim ve hep öyle kalacak! Kızımı mahkeme yolu ile alacağım! Göreceksiniz hepiniz!"

Kapıda duran korumalar Betül'ün iki kolunu tutarak dışarı çıkartırken Rüya'yı alıp hızla üst kata çıktım. Omzumda ağlamaktan bir hâl olmuştu. Odasına girip yatağına yatırdım. Başına öpücük kondurup geri çekildim. Tam gidiyordum ki elimden tuttu. Dönüp baktığımda ise gözleri kan çanağı gibiydi.

"Annem beni almaz değil mi? İstemiyorum onu. Ben babamı istiyorum."

Sesli bir şekilde yutkundum. Ona verecek bir cevabım yoktu. Yalan söylemek bana göre değildi. İstesem onu kandırabilirdim. Her şeyin iyi olacağını söyleyip uyutabilirdim fakat bunu istemiyordum. Şayet her şey iyi olmazsa bana hesap soracaktı. Benim sözlerimin onun yanında bir önemi kalamayacaktı. Bu yüzden sustum. Biz onları her ne kadar çocuk olarak görsek de aslında onlar birer yetişkin gibiydiler. Tıpkı bizim gibi güven duyguları vardı. Onlara o hissi vermediğimiz zaman asla açık olmazlardı.

"Sen şimdi uyumaya bak. Bu konuyu babanla konuşursun olur mu?"

Başını sallayıp hızla gözlerini kapattı. Dayanamayıp bir kere daha öptüm. Çocuk kokusu çok güzeldi. İleride bir gün benim çocuğum olur muydu? Bilmiyorum ve tek bildiğim olacak çocuğumun babası Çınar olmayacaktı. Rüya'nın psikolojisini çok fazla etkiliyorlardı. Kavgaları, bağırmaları ve birbirlerine fiziksel şiddet uygulamaları bir çocuğun şahit olmaması gereken şeylerdi. Ben bunlara bizzat şahit olmuştum. Çok kötü zamanlardı. Annemin babama yalvarmaları, babamın annemi kemerle dövmesi ve bizim tüm bu sesleri duyup odamızda annemiz için dua etmemiz. Hepsi dün gibi aklımdaydı.

Kendi odama doğru ilerledim. Artık bugün bitsin istiyordum. Uyumak ve her şeyi biraz olsun kafaya takmamak istiyordum.

Odaya girdiğimde Çınar'ın yatakta uzanmış bir halde olduğunu gördüm. Üstü çıplaktı ve biz neredeyse bir aydır evliydik. Onu ilk kez böyle görüyordum. Vücudundaki dövmeler çok fazlaydı. Göğsündeki şahine benzeyen kuş, sol omzundaki içi boş kalp, yine sol kolundaki gül veren el dövmesi. Benim gördüğüm bu kadardı. Yorgan neredeyse tüm dövmelerini kapatıyordu.

Kapıyı kapatıp arkasına yaslandım. Kovsam gitmeyecekti, gitmeme de izin vermeyecekti. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onunla değil aynı yatakta yatmak, aynı havayı bile solumak istemiyordum.

"Ne bekliyorsun orda?"

Bir de yüzsüz gibi hiçbir şey olmamış, bunlar yaşanmamış gibi davranması vardı ya? Beni öldürüyordu. Beni zorla kendisine mahkum ettiği yetmiyormuş gibi ruhumuza ele geçirmek istiyordu. Ama ben yaşadığım sürece buna asla izin vermeyecektim.

"Seninle aynı yatakta uyuyamam ben. Unuttun mu yoksa? Ben fahişeyim, senin görmediğin yerlerde onunla bununla fingirdiyorum."

Gözlerinin içine baktım. En ufak bir pişmanlık kırıntısı aradım fakat yoktu. Duygusuz pisliğin tekiydi.

"O fotoğrafların bir oyun olduğunu öğrendim. Yaptıran kişinin kim olduğunu da biliyorum. Yani sen suçlu değildin."

Başımı sallayarak güldüm. Bu gülüş duygudan yoksundu. Daha çok yaşadığım duruma lanet eder gibiydi. Beni bu hayata itenleri hafızamdan hiç silmeyecektim.

Bir özür bekledim ondan. Her şeyi düzeltmeyeceğini bile bile küçük bir özür bekledim. Belki onu affetmeyecektim. Yine de biraz olsun pişman olduğunu görmek istiyordum. Dilemedi. Ağzını açıp tek bir laf etmedi.

Ayakta durmaktan yorulup kendimi koltuğa attım. Gözümde uyku yoktu. Beş dakika önce uyumak için can atan benden eser yoktu. Çınar benim için dayanılmaz bir hâl almıştı. Onu görmek bile uykularımı kaçırıyordu.

Her hareketimi dikkatle izlediğini biliyordum. Koltukta yatmamı bile garipsemeyecekti. Bana bunca şey yaşattıktan sonra sorgulamaya bile hakkı yoktu.

"Yerine yat."

Duyduğum sesle, kapanan gözlerimi açıp keskin mavilerine baktım. Gerçekten bunu bir de söylüyor muydu? Benim yerim neresiydi peki? O yatak mı? Bu ev mi? Mardin mi? Türkiye mi? Ben dünyaya bile ait hissetmiyordum artık. Zevk almak için değil de, yaşamak için yaşıyor gibiydim. Böyle bir insandan daha ne beklenirdi?

"Benim yerim orası değil. Benim yerim senin olmadığın bir yer."

Sakin çıkan sesime tezat boğazımda bir yumru vardı. Çıkmak istiyor da oraya hapsedilmiş gibiydi.

"Saçmalıyorsun."

"Neden böylesin? Neden ha söylesene? Nasıl bu kadar gamsız olabiliyorsun? Bana yaşattığın şeyleri hiç düşündün mü? Vurdun yetmedi hakaret ettin ve yine yetmedi bana zorla sahip oldun. Daha ne istiyorsun benden? Senin yüzünden hastanelik oldum ben. Beni bu odaya, bu eve, bu şehre ve kendine hapsettin."

Elimi yanağına atıp ne ara aktığını bilmediğim gözyaşımı sildim. Her zaman ben silerdim zaten. İnsanlar beni kanatır, canımı yakar buna rağmen yine kendi yaralarımı kendim iyileştirirdim. Ben tek başına, koca bir şehirde tek başına yaşam mücadelesi vermiş insandım. Bir amacım vardı ve ben o amaca ulaşmak için elimden geleni yapıyordum. Yaptığım şeylerde bana olumlu olarak dönüyordu. Şimdi ise amacım bu evden gitmekti fakat olmuyordu. Bir yol bulamıyordum. Burada bana yardım edecek bir Allah'ın kulu yoktu. Herkes beni ölüme terk etmiş gibiydi.

"Yapma, senin de kızın var. Benim yaşadığım şeyleri o yaşasın ister miydin?"

Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım. Çok direnmiştim. Ağlamamak için âdeta kendimi yiyip bitirmiştim. Ama başaramadım. Bende bu yaşananlar karşısında güçsüz kaldım.

"Kızımla kendini bir tutma. Sen bana o gün, o hastanede karşı gelmeyecektin."

Lânet ettim. Doktor olduğum o günden nefret ettim. Çınar gibi insanlar yüzünden çoğu insan mesleğinden iğrenmiyor muydu? Ben de onlardan biri olmuştum. İyi ki dediğim ne varsa şimdi keşke diyordum.

"Şimdi yatağa gelecek misin yoksa ben seni gelip zorla alayım mı?"

İnadına ayaklarımı koltuğa uzatıp başımın altındaki yastığı düzelterek uzandım. Gözlerim yavaşça kapandı. Güzel şeyler düşünmeye başladım. Bunu rahatlamak için yapıyordum. Her gece bu yolu deneyerek güzel bir uyku çekerdim.

Birden bedenimde hissettiğim ellerle kendimi geriye çektim. Gözlerimi hızla açtığımda Çınar'la burun buruna olduğumuzu gördüm. Beni kucağına almıştı. İstediği her şeyi almasından nefret ediyordum. Gücü ve parasıyla her şeyi yapacağını sanıyordu.

"Bırak beni Çınar."

Kendimi ondan uzaklaştırmaya çalıştım fakat bir yararı olmadı. Dediğini yapıp beni yatağa koydu. O böyle yaptıkça kendimi kukla gibi hissediyordum. İplerim onun elindeydi ve beni istediği gibi yönlendiriyordu.

Onunla tartışma içine girmedim. Örtüyü üstüme çekerek arkamı döndüm. Gözlerimi öfkeden sıkı sıkı yumup kaldığım yerden devam etmeye çalıştım. Yatağın diğer tarafının çöktüğü hissettim. Umurumda değildi. Susuzluktan ölse ve benim elimde bir bardak su olsa ona vermezdim.

***

Sabah uyandığımda Çınar'ın hâlâ yanımda yattığını gördüm. Sayıklıyordu ve bu mırıldanmaları beni uyandırmaya yetmişti. Yatakta oturur pozisyona gelip elimle yüzümü okşadım. Saat henüz altıydı. Güneş bile yeni yeni doğuyordu. Kulağıma gelen seslerden biride 'yapma' idi. Kimin, ne yaptığını bilmiyordum. Büyük ihtimalle rüya görüyordu. Onu uyandırmakla uyandırmamak arasında kalmıştım.

"Çınar?"

Vicdanım el vermeyince adını seslendim. Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki ben bile zor duymuştum. Tekrar tekrar ismini söyledim fakat yine uyanmadı. Bu kez elimi kolunun üzerine koyup dürtükledim. Ona dokunmak ateşe el sürmek gibiydi. Derin bir şekilde nefes alıp bu kez omuzlarından tutarak salladım. Bedeni ateş gibi yanıyordu. Boncuk boncuk terlediğini görünce hasta olduğunu anladım. Kısa bir sallayışın ardından beni iteleyerek kalktı. Nefes nefese kalmış bir halde gözlerini bana dikmişti. Bu bakışından korktuğumu söylemezsem yalan olurdu.

"Ne oldu?"

Sesindeki sertlik yardım ettiğime pişman etmişti. Ben kimdim ki onun acı çekmesine izin vermiyordum? Aslında hak ediyordu.

"Sayıklıyordun, uyandırdım. Ayrıca ateşin var ılık duşa girmelisin, havale geçirme ihtimalin yüksek olabilir."

Lisede öğrendiğim bir takım bilgilerle bu konuya hakimdim. Yüksek ateşin nelerle sonuçlandığını biliyordum fakat görünen o ki Çınar'ın bu bilgilere uymaya hiç niyeti yoktu. Başını yastığa koyarak geri yatmıştı. İçimden bir ses ona yardım etmemi söylüyordu çünkü ben bunun için yemin etmiştim. Her çaresiz insana yardım etmeye söz vermiştim. Bu hasta, parasız, yardıma muhtaç her insan olabilirdi.

"Çınar, lütfen kalk ve duş al. Ateşin çok fazla yükselmiş."

Gözlerini aralayıp bir süre yüzüme baktı. Ona daha dikkatli baktığımda titriyor olduğunu gördüm. Ayrıca gözlerinin içi kırmızı renkti. Yanaklarının pembeliği uzaktan bile görülebilirdi. Beni tekrar dinlemeyince yaşananları bir tarafa bırakıp kolundan tutarak onu kaldırmaya çalıştım. Israrlarıma dayanamayıp kalktı. Banyoya doğru giderken az daha düşüyordu ki dengesini son anda omzuma vererek sağlamıştı. Bu kadar yakınımda olması kokusunun ciğerlerime dolmasına neden olmuştu. Kendimi fazlasıyla garip hissettim. Bana olmadık şeyler yapan adamı bir nevi ölümden dönderiyordum. Ben aynı şekilde hasta olsaydım bana bakmazdı oysaki. Ben vicdanlı bir insandım. Zaten başıma her şey bu yüzden gelmişti.

Banyodaki duşa kabine soktum onu. Suyu ılığa ayarlayıp ısındığının belli olması için elimi duş başlığının altına koydum. Bu sırada Çınar yere oturmuş küçük bir çocuk gibi mızmızlanıyordu. Onu ilk defa böyle görüyordum. Çaresiz ve ne yaptığını bilmeyen halini. Genelde dik duran ve otoriter bir adamdı. Bu hali daha iyiydi bana göre. Diğer türlüsü canımı çok yakıyordu.

Hafif ısınan suyu başından aşağı tutmaya başladım. Su soğuk olmamasına rağmen bu konuda şikayetçiydi. Onu dinlemeyip işime devam ettim.

Kısa bir duşun ardından kabinden çıktı. Havluyu ona verip dışarı çıktım. Banyonun içinde, giyinme odasına açılan bir kapı vardı. Giyinip çıkmasını umuyordum. Bu süreçte etrafı toplamaya başladım. Saat neredeyse yediyi gösteriyordu ve aşağıdan gelen seslere göre ev halkı uyanmıştı. Burada erken kalkınıp erken yatılıyordu. Bu kuralın bir kısmı bende geçerliydi. Erken kalktığım doğruydu fakat erken yattığımı söyleyemezdim. Düşüncelere boğulmaktan uyuduğum saatler fazlasıyla azdı.

Sonunda Çınar çıktığında hızla gelip yatağa yattı. Ateşine bakmak istiyordum fakat beni azarlamasından korkuyordum. Şayet bana kızarsa gururum kırılırdı. Ona hak etmediği ilgiyi salaklık yapıp göstermiştim. Bunun sonucu koca bir hiç olursa üzülürdüm.

Dayanamayıp elimi alnına götürüp ateşini kontrol ettim. Beklediğim şeyi yapmamıştı. Onun yerine gözleri kapalı bir haldeydi. Eskiye oranla ateşi düşmüştü fakat yine de yok denilecek kadar az değildi. İlaç vermek istemiyordum çünkü hastalığının ne olduğunu belli değildi. Herhangi bir organından gelen enfeksiyon olma ihtimali vardı. Bunun yerine dolapta bulduğum bir havluyu alarak banyoya gittim. Hafif bir biçimde ıslatıp tekrar odaya dönerek yatağa doğru ilerledim. Çınar'ı böyle gören birisi öldüğünü sanabilirdi zira hareketsiz yatıyordu. Havluyu usulca başına koydum.

Bu sırada Emine anneye haber vermem gerektiğini düşündüm. Onu doktora götürmeliydiler. Ben söylersem Çınar dinlemeyecekti. Belki babası ikna edebilirdi. Tam ayaklanmış gidiyordum ki bileğini tutan ellerle durdum. Dönüp baktığımda ise Çınar'ın gözlerini açmış dikkatle bana baktığını gördüm.

"Neden bana yardım ediyorsun?"

Anlamayan bir ifade ile ona baktım. Sayıklıyor gibi durmuyordu.

"Sana onca şey yaşatmışken neden benim için telaş içindesin?"

Sustum. Söylecek çok fazla şey varken susmayı tercih ettim. Ne diyebilirdim ki? Sana acıdım diyemezdim. O bana acımamışken benim ona acımam hiç gerçekçi olmazdı. Yani en azından onun düşüncesi bu olurdu.

"Ailene haber vermem lazım."

Konuyu değiştirme çabalarım takdire şayandı. Onu cevapsız bırakmak benim için daha kolaya geldi.

Tekrar bileğimi tuttu ve ben bu olaya iyice sinir olmaya başlamıştım. Hasta haliyle bile benimle zıtlaşmaktan geri durmuyordu.

"Telaşlandırma onları şimdi. Zaten bir şeyim kalmadı. Duş iyi geldi."

Yüzüne dikkatle baktığımda yalan söylemediğini anladım. Eskiye oranla gözlerini açıp rahatça konuşabiliyordu.

"Pekala sana kahvaltı hazırlayıp geleyim o zaman."

Başını salladı. Kapıdan çıktığım an rahatlama hissi ile dolup taşmıştım. Odada öylece durup onun sorularına cevap bulmak çok zordu. Ben bile bunları neden yaptığımı bilmiyordum. Vicdanımın arkasına sığınıyordum sadece. Yaptıklarını affetmiş değildim. Elbet bir gün gelecek ve o gün Çınar bana yaptığı tüm eziyetlerin hesabını verecekti. Ben sadece o günü bekliyordum. Ayaklarıma kapanacağı günü.

Daha fazla burada durmayıp alt kata indim. Konak üç katlıydı. En üst katta Kadir baba, Kadriye anne ve Emine annenin odası bulunuyordu. Orta katta ise Çınar'ın, Dicle'nin ve Rüya'nın odası vardı. En alt katta salon, mutfak ve misafir odaları bulunuyordu. Yardımcıların ayrı odaları bulunuyordu ve konağın içinde değildi. Nerede olduğunu da bilmiyordum.

Mutfağa girdiğimde Emine annenin kızlara yardım ettiğini gördüm. Birlikte börek yapıyorlardı. Mis gibi kokusu burnuma geldiğinde ise adeta mest olmuştum. Çok özlemiştim börek yemeyi. Önceden annem bize hep yapardı. Hatta hep en sona kalanı için kavgaya girerdik. Sonunda ağabeyim bizden gizli ağzına atıp kavgaya son verirdi.

"Kızım, orada dikilip ne kendi kendine gülüyorsun?"

Emine anne söylemeden önce burada dikildiğimin ve güldüğümün farkında bile değildim. Anında ciddileşip kendime çeki düzen verdim.

"Hiç öylesine güldüm. Sizi böyle neşeli görünce insan somurtamıyor."

Hepsi bir ağzından gülerlerken Zeynep yine suskun kalmıştı. Onu anlayamıyordum. Bana karşı bir saygısızlığını görmemiştim fakat fazla soğuk davranıyordu. Diğerleri ile arkadaş olmuşken o bana çok uzaktı. Sanki benim bir suçum varmış gibi davranıyordu. Benim yüzümden mutsuzdu sanki. Bunu sürekli sormayı not etsem de unutuyordum. Yada bir şeyler sürekli engel oluyordu.

"Ben Çınar'a kahvaltı hazırlamak için geldim. Odada yemek istiyor."

Kızlar hep bir ağızdan kıkırdarken Emine anne gülümsemekle yetindi. Muhtemelen benimle vakit geçirmek istediğini ve aramızın iyi olduğunu sanıyorlardı. Halbuki bunların hiçbiri değildi. Çınar hastaydı ve ben sadece vicdanımı dinleyerek ona yardım ediyordum. Ben merhametli insandım. Karıncayı bile incitmezdim.

"Zeynep, oğlumun kahvaltısını hazırla. Güzel kızım gel sende şöyle otur."

Başımı sallayıp yanlarındaki sandalyeyi çekip oturdum. Emine anne elini uzatıp ellerimi tuttu.

"Dün gece ne oldu kızım? Önce gürültü sesleri geldi sonra seni gördüğümde Çınar'ın kucağında baygındın."

Beni hastaneye götürenin Çınar olduğunu az çok tahmin etmiştim. Gururlu biri olduğunu için beni kimseye taşıttırmazdı. Onu aldattığımı düşündüğünde bile sinirden deliye dönmüştü. Tabi bu olayda önemli olan ben değildim. Onun namusuydu.

"Çınar eve geç gelince sinirlendim. Bağırdım ve ufak çaplı bir sinir krizi geçirdim. Bilirsin anne, karı koca arasında olan şeyler bunlar."

Yalan söylemekten gerçekten nefret ediyordum. Fakat bunu yapmak zorundaydım. Anladığım kadarıyla Çınar olayı onlara anlatmamıştı. Bende anlatıp başını şişirmek istemiyordum. Hem oğlunu annesine mi şikayet edecektim? Çok saçma olurdu. Sonuçta o, onun öz oğluydu. Ben ise el kızıydım. Kime inanacağı az çok belliydi.

"Bir sorun olursa bana gel kızım. Ben senin annen sayılırım. Benimle her şeyini paylaşabilirsin."

Başımı sallamakla yetindim. Onun bu evde olduğuna seviniyordum. Bazen bana iyi gelen tek şey Emine anne oluyordu. Bu yönden şanslıydım sanırım.

"Çınar seninle konuştu mu?"

Anlamayan bir ifade ile yüzüne baktım. Çınar benimle ne konuşacaktı ki?

"Ne hakkında?"

Başını olumlu anlamda salladı. Ne demek istediğini gerçekten anlamamıştım. Yoksa tahmin ettiğim şey miydi? Beni boşayacak mıydı? İstemsizce heyecanlandım. Eğer gerçekten böyle bir şey varsa sonunda eski hayatıma dönebilirdim. Bu kez yeni bir sayfa açardım. Yeni bir ev tutardım kendime, sonra yarım bıraktığım işime devam ederdim. Bunlar gözünün önünde canlanırken içim kıpır kıpırdı.

"Anlaşılan konuşmamış. Yukarı çıkınca konuşur belki."

Başımı olumlu anlamda sallayıp Zeynep'in hazırladığı tepsiyi hızla elinden aldım. Üst kata tahmin edemediğim bir hızla ulaşmıştım. Kapıyı açtığımda ise gördüğüm görüntü gözlerimi ayırmama neden olmuştu. Çınar duştan yeni çıkmıştı ve belinde sadece küçük bir havlu vardı. Bütün dövmelerini artık görebiliyordum. Ondan fazla dövmesi vardı.

Telefonla konuştuğu için beni fark etmemesine seviniyordum ki başını çevirip hızla bana baktığında gözlerimi hızla ondan kaçırdım. L koltuğun bulunduğu kısma doğru ilerledim. Orada masa vardı ve elimdeki tepsiyi oraya bıraktım. Arkam Çınar'a dönük bir haldeydi. Bir an önce giyinmesini bekliyordum. Aşırı utanmıştım. Yanaklarından alev çıktığına yemin edebilirdim.

Bir süre daha öyle kalmıştım ki dayanamayıp arkamı döndüğümde Çınar ile burun buruna gelmiştik. Gözlerine bakmadım. Bakarsam ne hissettiğini anlardım ve ben henüz buna hazır değildim. Bunun yerine göğsüne baka kaldım. Boyum ondan fazlasıyla kısa olduğundan rahattım.

Nefes alıp verdiğini hissettim. Göğsüm hızla inip kalkarken ağlama hissiyle dolup taşmıştım. Neden böyle hissettiğime dair hiçbir fikrim yoktu.

Ateşi olduğundan, göğsünün sıcaklığını bedenimde hissediyordum. Karmaşık duygular içindeydim. Ne onu itekleyebiliyordum ne de böyle durmak istiyordum.

"Annemlere söylemedin değil mi?"

Başımı olumsuz anlamda salladım. Gözlerim hâlâ gözlerine bakamıyordu. Onu bu kadar yakınımda istemiyordum. Bir hafta boyunca nasıl beni bu evde, bu odada yalnız bıraktıysa öyle bırakıp gitsin istiyordum. Yaptıkları bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Biraz olsun bana anlayışla yaklaşsaydı, ayrılmak istemezdim belki de. Beni biraz olsun önemsediğini görsem iyi bir evliliğimiz olabilirdi.

Evli olmayı kabullenmiştim. Kısacık sürede bunu anlamıştım. Ben evliydim ve sorumluluklarım vardı. Bugün Çınar'a yaptığım iyilik evliliğin getirdiği bir sorumluluk bile olabilirdi. Hani derlerdi ya hastalıkta ve sağlıkta. Ben bunun bilincindeydim. Ama dediğim gibi Çınar biraz iyi bir insan olsaydı gerçekten onu sevmeyi deneyebilirdim.

Daha fazla dayanamayıp yanından geçerek odayı toparlamaya başladım. Çınar az önce altında olan havluyu yere atmış ve bunun yerine eşofman giymişti. Üstü hâlâ çıplaktı. Bu beni utandırıyordu. Normalde arkadaşlarımla denize gittiğimizde birçok çıplak erkek görürdüm. Onlara boş boş bakarken Çınar'a aynı şekilde bakamıyordum. Çok tuhaftı.

"Gel sende ye."

Duyduğum şeyle şaşırmadım. Büyük ihtimalle benim ona yaptığım yardımların karşılığı olarak diyordu bunu. Gidip gitmemekte kararsız kalsam da karnımın guruldaması ile gitmeye karar verdim.  Doktorum az yemek yediğimi söylemişti. Buna uyacaktım. Elimden geldiğince yemeye bakacaktım. Çünkü doktorlar her zaman bizim iyiliğimizi isterlerdi. Doktor olduğumdan biliyordum.

Koltuğa oturup kopardığım bir parça ekmeğe reçel sürüp yedim. Çınar'ın bakışlarını umursamıyordum. Bundan sonra bir karar veriyordum ve onu görmezden gelecektim. Kısacası umursamaz olacaktım. Varlığı ile yokluğu bir olacaktı. Onu öyle bir görmezlikten gelecektim ki kendinin var olduğundan bile şüphe duyacaktı.

"Doktora gitmelisin. Kan tahlili ile ateşinin neden olduğu şeyi bulmalılar."

Yüzüne bile bakmayıp söylediğim şeyle birlikte omuz silktim.

"Gerek yok. Birkaç güne geçer doktor hanım."

Söylediği şeyle ellerim bir anlık titrese de belli etmedim. Gözlerim dolmuştu. Günler sonra ilk defa biri bana böyle hitap ediyordu. Bunu genelde hastalarım kullanırdı ve bende itiraz etmezdim. Kızım, evladım, yavrum, doktor hanım, doktor kızım gibi birçok hitap şekli kullanırlardı. Bu bazıları için fazlasıyla önemli olsa da benim için önemli değildi. Benim için önemli olan hastalarımın sağlıklı olmasıydı.

"Annen, senin benimle konuşman gereken bir konu olduğunu söyledi."

Hem konuyu değiştirmiş hem de merak ettiğim soruyu sormuştum. Çınar'ın dudağının bir kısmı yukarı doğru kıvrıldı. Onu ilk defa gülümserken görüyordum. Hemde benim yüzüme bakarken. Korkmadığımı söylesem yalan söylemiş olurdum. Ağzından çıkacak kelimeleri büyük bir merakla bekledim.

"Annemler torun istiyor."

Bölüm nasıldı? 😇

Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Sizi seviyorum ❤

Doktor Hanım (TÖRE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin