Multimedya= Gül (karakteri çok fazla soranlar var Taylor Hill değil sadece cok benzeyen bir oyuncu. İsmi Yael Shelbia israilli bir oyuncu ve manken.)
Bu bölümü erken atmak istedim. Önceki bölüm kısaydı ve bu biraz telafisi gibi oldu. 😌
Oy verip pasaj yorumu atmayı unutmayın lütfen ❤ Hikayenin gidişatı size göre nasıl olmalı düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın.
Bu arada kitapta en sevdiğiniz karakter kim öğrenebilir miyim? 😋 (benim bu bölüm Dilan oldu.)
Sizleri seviyorum 💚
Güvensizlik öyle keskin bir duyguydu ki insanı içten içe yiyip bitirebilirdi. Ben hayata karşı güvenimi yitirmiştim. Kime inansam beni hep yarı yolda bıraktı. Daha doğdum gün ben babama güvenmiştim. Beni evladı olarak sevecek ve koruyacaktı. Yapmadı.
Kız kardeşime güvendim. Onun için kendimi feda etmeme rağmen güvenimi kırdı ve istediği oldu. Evlendi. Yanına gidip "ne oldu peki şuan? Mutlu musun? Değdi mi beni kandırdığın sözlere?" deyip haykırmak istiyordum. Onun için kendimi gözümü kırpmadan ateşlere atarken hayallerimden umutlarımdan vazgeçmişken böyle bir darbe yemek yenilir yutulur cinsten değildi.
Sanırım bu hikâyede yanan ben oldum.
Benim dışımda herkes mutluydu. Hayatlarına bir şekil devam ediyorlardı. Çınar bile halinden gayet memnundu. Peki ben neden değildim? Sığıntı gibi yaşadığım bu evde gerçekten kahkaha atarak güldüğümü hatırlamıyordum. Çünkü hiç gülmedim. Ağzım kulaklarıma hiç varmadı.
Koca bir hata yaptım!
Buraya en başından bu yana gelmemeliydim. İkra da Çınar'la evlenecekse evlenseydi. Aptal kafam. Bir hiç uğruna mahvettim hayatımı. Kafam yeni yerine gelmiyordu. Sadece kabul etmemiştim bunca zaman. Hiçbirşey için geç değildi. Bazı planlarım vardı. Hem benim için hem de Çınar için. Bu evden gidecektim. Çınar beni bırakmıyordu. Bu elimi kolumu sallayarak gidemeyeceğim anlamına gelse de kaçış yolu herzaman vardı.
Şimdilik kimseye birşey fark ettirmeyecektim. Herşey düzenindeyken bunu yapacaktım. Tabi bugün gideceğim şirkette ögrendiğim şeyler gerçek ise bu kaçış bugün olacaktı.
Yataktan kalkıp banyoya girdim. Bu kadar düşünce yeterliydi. Dün gece sadece üzerimi değiştirmiştim. Gece boyunca dağılan saçım ve makyajım adeta facia gibi duruyordu. Hızlı bir duşa girip rutinlerimi hallettim. Geriye kalan tek şey Çınar'ı uyandırmaktı.
Yanına gidip kolunu dürttüm. Bugün ruhsuz gibiydim. Çınar'dan midem bulanıyordu. Degil dokunmak sesini bile duymak istemiyordum. Buket'in karşısında aptal gibi kalmıştım. Yine alt etmişti beni. Bunun tek sebebi de Çınar'dı. Tek suçlu oydu.
"Uyan Çınar artık. Ben aşağı iniyorum. Bu son seslenişim."
Gözlerini yavaşça açıp kaşlarını çatarak yüzüme baktı. Yerimden kalkıp alt kata indim. Onu bekleyecek değildim. Küçük çocuk değildi ve böyle davranmayı da bırakmalıydı.
Salona girdiğimde herkesin kahvaltı sofrasında olduğunu gördüm. Yerime geçip oturdum hemen. Kimsenin yüzüne dahi bakmadan günaydın demiştim sadece. Sessizlik hakimdi masada. Kafamı kaldırdığımda ise İkra'yı gördüm. Yüzünde güller açıyordu. Ben onun yüzünden bu kadar mutsuzken böyle gülümsemesi adil miydi?
İşkence gibi geçen kahvaltı sofrası sonunda bitmiş herkes işinin başına geçmişti. Çınar odadan yeni çıkmıştı. Üzerinde lacivert takım elbisesi vardı. Kravatını bağlamaya çalışıyordu fakat eli ayağına dolaşmış gibiydi. Neden bu kadar acele davranıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Hanım (TÖRE)
Novela Juvenil"Benden kaçabileceğini mi sandın? Nereye kaçsan bulurum seni. İntikamımı almadan sana yaşamak yok." O, Çınar Soyluydu. Bir çift yakıcı mavi gözlerin sahibi. * "Ben birşey yapmadım. Yalvarırım boşa beni artık. Bitir bu acıyı." Ben Gül Zaloğlu, berdel...