16. Bölüm - Şans

10.7K 424 109
                                    

Multimedya = Çınarımız 😍

Gecenin karanlığı sadece gökyüzüne değil yüreğime de çökmüştü. Çınar kucağımda yaralı bir halde yatıyordu. Tıpkı kanadı kırılmış bir kuş gibi. O derece masum ve muhtaç. İlk günden Bu yana böyle olsaydı herşey daha farklı olur muydu? Bence olurdu. Bu kadar kötü biri olmasaydı, başımıza bunlar gelmeyecekti. İsterseniz bana bencil deyin fakat tüm bunların tek suçlusu Çınar'dı.  Bir intikam uğruna beni de, kendini de ateşlere atmıştı.

Vakit kaybetmeden Çınar'ın gömleğinden hızla bir parça kopararak omuz kısmına bağladım. Kan akışını biraz olsun kesmiştim. Yinede bu halde daha fazla kalmamalıydı. Bir an önce hastaneye gitmeliydi ki kolunu eskisi gibi kullanır hâle gelebilmeliydi.

"Şimdi yardım aramaya gideceğim. Kendini fazla yorma olur mu? Zihnini açık tutmaya çalış aklına düşüne bileceğin şeyler getir."

Ağlamaklı çıkan sesime lanetler okudum. Bir hasta için moral en büyük unsurdu. Ona olayın çok ciddi olmadığını belli ederek sakin kalmasını sağlamalıydım.

"Gitme Gül. Bırakma beni."

Titreyen bedenine karşılık kendimi tutamayarak ağlamaya başladım. Kendimi berbat hissediyordum. Çınar'ın kurtulmasını istiyordum fakat buraya gelirken yolun çok uzakta kaldığını biliyordum. Oraya doğru koşsam bile bu saatte araba geçeceğini sanmıyordum. Çaresiz durumdaydım.

"Lütfen böyle yapma. Geleceğim diyorum sana, niye anlamıyorsun?"

Elimle yüzümü silerek ayağa kalktım. Başını sallayarak gitmeme bu kez izin verdi. Belki de korkuyordu. Giderim ve geri dönmem diye korkuyordu. Güvenini kırmıştım çünkü. Fakat şu durumda bana güvenmekten başka çaresi yoktu.

Hızla dışarı çıkıp koşmaya başladım. Etraf oldukça karanlıktı ve ben iç güdülerime göre hareket ediyordum. Çınar yaralı olmasa havanın aydınlanmasını bekleyebilirdim. İki üç saat sonra gündüz olacaktı zaten.

Yaklaşık yarım saat kadar koştum. Hiç durmadım, yorulmadım. Aklım Çınar da kalmıştı. O güçlü biriydi. Bunun üstesinden gelerek kendini bırakmayacağını biliyordum. Yinede içim hiç rahat değildi.

Sonunda yola ulaştığımda tahmin ettiğim gibi hiç araba geçmediğini gördüm. Hızlı nefesler alıyordum ve bayılmak üzereydim. Yolun rastgele bir yönüne doğru yürüdüm. Artık koşamıyordum bacaklarımda güç bitmiş durumdaydı. İleride gördüğüm ışıklarla umutlarım yeşermeye başladı. Koştum. Buranın bir petrol olduğunu görmek beni mutlu etmişti. Vakit kaybetmeden içeri girdim. Orta yaşlı bir adam duruyordu kasada.

"Merhaba, acil ambulansı arayabilir misiniz? Eşim yaralı bir halde."

Aldığım kesik nefeslerle zorla konuşmuştum. Adam başını hızla sallayarak elindeki telefonla 112'yi aradı. Yeri tarif ettiğinde dikkatle dinledim. Söylediğine göre İstanbul'un en ıssız bölgesindeydik. Altı yıl boyunca burada yaşamıştım fakat burayı ilk defa duyuyordum. Pek tekin bir yer olmadığı belliydi.

Ben beklerken çalışan adam bana su ikram etti. Boğazım o kadar çok kurumuştu ki bir şişe suyu bitirmiştim. Aklım hâlâ Çınardaydı. İyiydi değil mi? Kendini kaybetmemişti? Ya öldüyse? İşte bu düşünce nedenini bilmediğim bir şekilde ağlama istegimi arttırıyordu.

Bir süre daha bekledim ve sonunda ambulans gelmişti. Çalışan adama teşekkür ederek arabanın ön tarafına bindim. Geldiğim yolu tarif ederken biraz zorlanmıştım fakat depoyu gördüğümde sevinçten ağlayacak duruma gelmiştim. Arabadan ilk inen ve koşarak içeri giren ben olmuştum. Çınar'ı gördüğümde ise yerde yatıyordu. Gözleri kapalı bir haldeydi. Elimi ağzıma atarak ağlamaya başladım. Ona ne olmuştu? Neden hareketsiz yatıyordu? Allah'ım ne olur ölmemiş olsun.

Doktor Hanım (TÖRE)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin