Multimedya= Gül
İntikam.. insanın en çok canını yakan şeyde buydu aslında. Sana yapılanı unutmayıp karşı tarafa bir bedel ödetmek. Peki benden neden intikam alınıyordu? Ben ne yapmıştım? Yapmadığım birşey için neden acı çektiriliyordu bana?
Kafam çok karışıktı. İşlemediğim bir suçu insanlara anlatmaya çalışıyordum. En zoruda buydu. Yapmadığın halde sana inanmamaları.
Bir bedel bu kadar ağır olmamalıydı. Onu öldüren kişinin cezasını ben çekiyordum. Onun ölümüne sebep olan kişinin cezasını bana kesiyorlardı.
Kime, neye göreydi intikam almak? Masum birine sahip olmak ve ona eziyet etmek nasıl bir intikamdı? Daha önce intikam denilen şey bana uğramadığı için bilmiyordum. Birine zarar vermek hiç yapmadığım birşeydi.
Evliliğime beş gün kalmıştı. İstemenin ardından geçen iki gün bana cehennem gibi gelmişti. Ondan haber yoktu. Ne aradı, ne de yüzünü gördüm. Görmekte istemiyorum zaten. Bana acı verir bir şekilde bakan gözlerini, görmek istemiyordum.
Dün evime gelen kargoyla beraber kıyafetlerim gelmişti. Hemen ardından Yavuz ağabeyi aramış, teşekkür etmiştim. O olmasaydı kıyafetlerim ve bazı eşyalarım orada kalacaktı. Babam beni İstanbul'a tekrar göndermezdi. Vazgeçmemden korkardı.
Telefonumla sosyal medyada öylece gezinirken kapım çaldı. Annem içeri girdiğinde yüzündeki gülümsemeye takıldı gözlerim. Ben hariç herkes mutluydu. Annem, babam, kardeşim. Herkes mutluluktan havaya uçuyor gibiydi. Beni ateşlere atarlarken nasıl bu kadar mutlu olabilirlerdi? Ailem dediğim kişileri meğer hiç tanıyamamışım. Benim aklım altı yıl öncesine gitmiş. Bana sevgi dolu bakan annem geçmişte kalmıştı.
"Kalk hadi kızım, bugün alışveriş yapacağız. Çeyizine ve sana birkaç parça birşeyler alalım."
Annemi onaylayıp ayağa kalktım. Gitmek istemesemde gitmek zorundaydım. Annem, herşey âdetlerine göre olsun istiyordu fakat bu imkansızdı. Ben yaptığım şeyleri istekle yapmıyordum. Mesela şuan sevinmem gerekirdi. Düğün alışverişini her kız severdi. Ben sevmiyordum işte. Sevmediğim birisiyle zorla evlendirilip başgöz ediliyordum. Bana hayatı cehennem edecek kişiye kendi ayaklarımla gidiyordum.
Kısa sürede annem ve kardeşimle beraber evden çıktık. Gündüz gözüyle Mardin bir başka güzeldi. Altı yıl sonra yeni görüyordum buraları. Yeni dükkanlar, yeni evler yapılmıştı. Ama tarihi güzelliğinden hiçbirşey kaybetmemişti.
Geldim geleli dışarı çıkmamış hep konakta oturmuştum. Eğer buraya normal bir şekilde ailemi ziyarete gelmiş olsaydım, Mardin de gezmedik yer bırakmazdım. Daha ilk günden başlardım gezmeye. Ama olaylar öyle değildi. Ne gezecek heves bırakmışlardı bende ne de bir damla mutluluk.
"Gel kızım Emine hanımlar bizi şu dükkanın içinde bekliyorlar. Gidip bakalım."
Annemin işaret ettiği dükkana baktığımda kuyumcu olduğunu gördüm. En nefret ettiğim kısımlardan biride buydu. Altın takmaktan nefret ederdim. Fakat şunu da iyi biliyordumki koluma altı-yedi tane bilezik takmadan bırakmayacaklardı beni.
Dükkana girdiğimiz zaman çalışan bizi gülümseyerek karşılamıştı. Annemin eğilip kulağıma fısıldamasıyla bu kişinin teyzemin oğlu olduğunu yeni anladım. Hani beni İstabul da yalnız bırakmayan teyzem.
Yanına hızla gidip sarıldım. O da beni sıkı sıkı sardı.
"Nasılsın Fırat? Ne çok özlemişim seni. Kocaman adam olmuşsun."
Ben buradan giderken henüz ondört yaşındaydı. Şimdi yirmi yaşında kocaman adam olmuştu. Sakalları bile çıkmıştı. Beni bu zamana kadar hep abla bilirdi. Beraber oturup çok fazla sohbet ederdik. Bizim Fırat, İkra'ya biraz yanıktı aslında. Ama ben utandırmamak için herzaman salağa yatar, belli etmezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Doktor Hanım (TÖRE)
Teen Fiction"Benden kaçabileceğini mi sandın? Nereye kaçsan bulurum seni. İntikamımı almadan sana yaşamak yok." O, Çınar Soyluydu. Bir çift yakıcı mavi gözlerin sahibi. * "Ben birşey yapmadım. Yalvarırım boşa beni artık. Bitir bu acıyı." Ben Gül Zaloğlu, berdel...