💙ALEC BENJAMIN - IF WE HAVE EACH OTHER

169 17 2
                                    


She was nineteen with a baby on the way [Yoldaki bebeğiyle 19 yaşında bir kızdı]

On the East-side of the city, she was working every day [Şehrin doğu tarafında, her gün çalışırdı]

Cleaning dishes in the evening, she could barely stay awake [Akşam bulaşıkları yıkıyor, zar zor uyanık kalıyordu]

She was clinging to the feeling that her luck was gonna change [Şansının değişeceği hissine tutunuyordu]

And 'cross town she would take the bus at night to a one bedroom apartment [Ve gece şehrin karşı tarafında otobüse binecekti, tek odalı bir daireye gitmek için]

And when she'd turn on the light [Ve ışığı açtığında]

She would sit down at the table, tell herself that it's alright [Masaya oturup, kendisine her şeyin düzeleceğini söylerdi]

She was waiting on the day she hoped her baby would arrive [Bebeğinin geleceğini umarak o günü bekliyordu]


She'd never be alone [O asla yalnız olmayacak]

Have someone to hold [Tutunacağı biri olacak]

And when nights were cold [Ve ne zaman geceler soğuk olsa]

She'd say [O derdi ki]


The world's not perfect, but it's not that bad [Dünya mükemmel değil ama o kadar da kötü değil]

If we got each other, and that's all we have [Eğer birbirimize sahipsek, ki tüm sahip olduğumuz bu]

I will be your mother, and I'll hold your hand [Annen olacağım ve elinden tutacağım]

You should know I'll be there for you [Senin için burada olacağımı bilmelisin]

When the world's not perfect, when the world's not kind [Dünya kusursuz olmadığında, dünya nazik olmadığında]

If we have each other then we'll both be fine [Eğer birbirimize sahipsek ikimiz de iyi oluruz]

I will be your mother, and I'll hold your hand [Annen olacağım ve elinden tutacağım]

You should know I'll be there for you [Senin için burada olacağımı bilmelisin]


They were ninety and were living out their days [90 yaşındaydılar ve günlerini sonuna kadar yaşıyorlardı]

On the Westside of the city, next to where they got engaged [Şehrin batı tarafında, nişanlandıkları yerin hemen yanında]

They had pictures on the walls of all the memories that they'd made [Duvarlarda, yaşadıkları tüm anılara ait fotoğraflar vardı]

And though life was never easy, they were thankful that they stayed with each other [Ve hayatın hiç de kolay olmadığını düşündüler, birbirleriyle kaldıkları için minnettarlardı]

MüziK'lerde DİNLENİYOR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin