10☆Kahraman

172 20 37
                                    

Keyifli okumalar.

Giripin, Beni boş yere yorma


İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir.
Dostoyevski 
☆☆☆

16 Şubat 2019

İhale salonunda yalnız bırakıldığım andan itibaren iki gün geçmişti. O iki günde işe gidip gelmek dışında hiçbir şey yapmamıştım. Dudağımda alaylı bir gülümseme oluşmasını engelleyemedim. Bir de içmiştim, sabaha kadar saatlerce...

Elimde bir bardak viskiyle, saatlerce herhangi bir gazeteyi açıp benim hakkımda yazılan yazıları okuyordum. Başarılı, hırslı, gözü kara, umursamaz gibi bir çok sıfatı üstüme yapıştırıyorlardı. Her sıfatta bardağımdaki kehribar sıvıyı bitiriyordum. Yenisinin dolması başka bir sıfata geçmemden daha kısa sürüyordu.

Parmağımı gazete kağıdının pürüzsüz sayfasında gezdirdim. Büyük harflerle yazılmış Güneş Altınay isminin her tarafını parmak izime buladım. İşte tüm sorun bu isimdeydi, isim olmaktaydı. Önümdeki bardağı alıp tekrar bir dikişte bitirdim. Dudaklarım, dilim o kadar çok viskiye alışmıştı ki artık benim için su içmekten farksızdı. Tadını alamıyordum, biliyordum bir tadı vardı. İhtiyacım vardı, bunu da biliyordum. Bilmesem saatlerce zihnimi uyuşturmak pahasına içer miydim?

Kapağını kapatmadığım kristal şişenin dibini gördüğümü fark ettiğimde yüzümü buruşturdum. Yine bir şişeye daha ihtiyacım vardı. Hatta birçok şişeye ihtiyacım vardı.

Elimi sıkıntıyla saçlarımdan geçirdim. Parmağımı gezdirdiğim ismin üstünden çektim. Tüm sorun bu isimde olduğu kadar onu taşıyan bendeydi de... İsmi üzerimde yamuk taşımak istemedikçe elime yüzüme bulaştırıyordum. Ellerim kanlanıyordu, bunu fark etmeme rağmen durmuyordum. Kan lekesi isime bulaşıyordu, kimse yadırgamıyordu. Tüm sorun kanı bulaştıran bende miydi? Yoksa bulaştırmamı önemsemeyen insanlarda mıydı?

Bir anda dayım aklıma geldi. Dayım önemsiyordu. Ellerime bulaşan her kanı temizlemek için öylesine çok uğraşıyordu ki bazenleri buna katlanamıyordum. Çünkü bulaştığım her kanın, her ruhun nedeni oymuşçasına bedelini de sadece kendisi sırtlanmak istiyordu. Ben buna izin vermeyince de bana sinirleniyordu.

Bana sinirlenmekten nefret ettiğini biliyordum. Ben de bana sinirlenmesini sevmiyordum ama buna mecburdum. Çoğu yaptığım ama açıklayamadığım şeyler gibi...

Dudaklarımdaki buruk tebessüm kendisini ruhsuz bir gülüşe bıraktı. Bana tek sinirli olan kişi dayım değildi. Herkes bir sebepten öfke duyuyordu. Kimisi iş yüzünden, kimisi arkadaşlıktan, kimisi fazla sevmekten...

İş yüzünden olanları geçiştirsem de diğer konuları kontrol etmek o kadar kolay olmuyordu. Yine de bunu başaracaktım. Benim istersem yapamayacağım hiçbir şey yoktu.

Gözlerim kısılırken gülmemek için kendimi tuttum. Dışarıdan bana bakan birisinin delirmiş olacağımı düşüneceğine emindim. Ama henüz delirmemiştim, onun da zamanı değildi.

İş dünyasındaki bana karşı olan öfke, en komik olanıydı. Herkes pis işini ya kendisi yapardı ya da yaptırırdı. Yürekliler eline kılıcını alıp saldırırdı. Zekiler ise kılıçlarını çekmiş yüreklilere küçümseyerek bakarlardı. Ben ise hepsini yapardım. İnsanların zaaflarıyla, duygularıyla oynamayı gram umursamazdım. Hatta ellerimde olduklarını bilmek bana zevk verirdi. Dışarıdan ne kadar aşağılık durması umurumda olmazdı, burası iş dünyasıydı. Ben kimseye melek olduğumu iddia etmemiştim.

İş maddiyat olduğunda zeki olan her kişi, kıvraklıkla kurtulabilirdi. Bu maddiyat işi seni en fazla iki adım ileriye götürürdü. Ama maneviyat öyle değildi. Seni kaç adım öne atacağını tahmin bile edemezdin. İnsanoğlu duygularına bu kadar önem verdiği sürece de asla bilinemeyecekti.

Yeryüzündeki YıldızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin