23☆Vicdanın Sessizliği

91 11 1
                                    

Keyifli okumalar.:)

Rota~ Belki Başka Zaman

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen.


Ben yanmasam
Sen yanmasan
Biz yanmasak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?
Nazım Hikmet
☆☆☆

17 Nisan 2019

Vicdan ve vicdansızlık, yaşam ve ölüm, kaybediş ve varoluş... Hayat buydu; sonu gelmez ikilemler silsilesi. O ikilemler arasında nefes nefese kalmamaya çalışmaktı, denemekti. Her şeye, hatta nefes nefese kalmamaya çalışmaya rağmen ciğerlerini oksijenle doldurmaktı. Hayat birçok şeydi ama denemeyi bırakmak, pes etmek değildi. Her şeye rağmen, hatta tüm kayıplarına rağmen yaşarken acı çekmeyi bırakmamaktı.

Dudaklarımdan geçen yakıcı sıvıyı tek bir yudumda mideme gönderdim. Keşke dedim, keşke her şeyi bir anda bu sıvı gibi zihnime götürebilsem, bir kutu alsam elime. Kilitlesem her şeyi o kutuya, soran olursa da yaktım desem. Mesela ben içimde bir şeyleri yakabilmiş birisi olsam. O şeyler kül olsa, ben her şeye rağmen yaşamaya devam etmesem, bıraksam kendimi bir yere... Ne çok hayal kurmuştum böyle değil mi? Öyleydi...

Hayat ikilemlerle dolu olsa da, bazı şeyler o ikilemlerin arasında değil, zihnindeki yıkımların arasında yaşamaktan ileriye gitmiyordu. Yine de bir şey değişmiyor, Her şeye rağmen yaşamak gerekiyordu.

Güçlü olduğumu biliyordum, hatta öyle güçlüydüm ki bazı zamanlar kendimle gurur duyuyordum. Çünkü tam dibe çöktüğümde, ikilemler arasında kaldığımda her şeye rağmen yaşamam gerektiğini, asıl gücün bu olduğunu biliyordum. Gerçekten, kim ne derse desin, asıl güç; her şeye rağmen yaşayabilmekti, ödülü ise daha fazla acı çekmekti ama arkana dönüp baktığında da değdiğini fark ediyordun. Hep bir dudaklarının arasında keşke yaşamasaydım kalıyordu ama daha sonra da yaşanmış oluyordu. Kahretsin yaşanmış olmuyordu, sadece yaşanmış ve devam etmeye hak kazanmışsın oluyordu, daha fazlası yoktu. 

Oturduğum tabureden ayaklarımı sallandırmaya başladığımda, elimle barmene bir tane daha doldurması için işaret ettim. Bardağı doldurduğunda bir kez daha hızlıca sıvıyı yuttum ve ayağa kalktım. Yakıcı sıvı, boğazımda öksürmemi sağlayacak bir his bıraksa da, değişmeyen yüz ifademle dans eden insanların arasından sıyrılmaya çalıştım.

Nerede olduğunu biliyordum, bu his içime doğmamıştı ama nerede olduğunu görmesem bile hissedeceğimi tahmin ediyordum. Bu değişik bir histi; sanki iki farklı yapbozdan birisinin parçası kaybolmuştu da, diğer yapbozun parçası diğerine de uyuyordu, kendisinden parçanın eksik kalacağını bile bile diğerine veriyordu. Aptal bir düşünceydi ama bir kere zihnime yerleşmişti bile.

Kapıyı yavaş bir şekilde ittirdim ve gıcırdama sesiyle yüzümü buruşturdum. Yağlasalar kendilerinden bir şey kaybetmezlerdi, yine de yapılan bağışları yok sayıyorlardı. Söylenmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve sessiz bir şekilde ilerlemeye başladım. Sonunda geçen gün oturduğumuz kitaplığın önüne geldiğimde onu, düz bir ifadeyle kitaplara bakarken buldum. Ben çoktan bir tanesini açmış, okuyor olacağını düşünüyordum halbuki.

"Hangi karakter?" diye sordum. Onun gibi sandalye çekip, düz bir ifadeyle kitaplara bakmaya başladım. Kısa bir bakış attığımda, dudaklarının hafifçe kıvrıldığını görmüştüm. "Bu sefer hangisinden medet umuyorsun?"

"Hiçbirisinden," dedi sadece. Kaşlarım hafifçe kalkarken, gözlerim kısıldı.

"Hm," diye mırıldandım. "Hiçbirisi demek. O zaman niye medet umar gibisin?"

Yeryüzündeki YıldızlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin