Bölüm 6 "İlk mektup"

109 15 1
                                    

Ne hissedeceğini bilemeyen birine nasıl davranacağımı bilmiyordum. Gözünü korkutmak, umutlarını benim yaptığım gibi derin bir kuyuya atmak istemiyordum.

Nedendir bilmem ama geldiği günden itibaren olumsuz tek bir şey düşünmek istemiyordum. Sarı saçlarından akan sarı parıltılarla kalbimi boyamıştı.

Öyle boyamıştı ki; sarıdan başka bir şey düşünemiyordum.

Dün ayrıldığımız andan itibaren, onu düşünmekten başka hiç bir fiil yapamamıştım. Zeliha artık benimle ilgilenmiyordu, bu iyi miydi yoksa kötü müydü bilmiyordum.

Keşke Zeliha hakkında ne hissettiğimi bilebilseydim.

Yatakta durmadan dönerek sabahın beşini etmiştim. Gökyüzü mavisini göstermeye çok yakındı.

Odaya geldiğim andan, sabahın beşine kadar sadece onu düşünmüştüm. Anlattığı hikayesine inanmak istiyordum ve sanırım bunu koşulsuz yapacaktım. Uyumadığım zamanlarda olduğu gibi uyuyamadığım zamanlar yapacağım pek aktivite yoktu.

Yataktan kalktım, çıplak ayaklarımla banyoya ilerledim. Aynadaki yansımamı gördüğümde buraya ilk geldiğim gün gözümün önünde canlandı.

Halim, Selim'inkinden daha berbattı. Yaptığım şeyin acısıyla kıvranmak yeterken bir de buraya hapsolmak beni çok yormuştu. Artık elimde olmasa da çoğu kişiden nefret ediyordum. Yaptığımın doğru olmadığının farkındayım, ama içimde büyüyen bu nefrete karşı çok savunmasızdım. Hoşuma gitmeyen bir hareketini gördüğüm birinden ölesiye nefret edebiliyordum. Ve bu nefret hala devam ediyordu. Ben hiç yılmadan, eski püskü defterimde nefret ettiğim insanların isimlerinin karşısına eksi atmaya devam ediyordum. En ufak bir rahatsızlık vermek: ufak bir eksi. Çiğdem gibilerin o defterdeki eksilerinin ucu bucağı yoktu.

Banyoda oyalanmayı bırakıp yüzümü yıkadıktan sonra odaya dönüp masama oturdum. Ardından düşünmeye başladım. Kaçış planımı nerden başlayıp ona anlatmalıydım? Üstünkörü anlatıp can alıcı noktaları sona mı bırakmalıydım yoksa her şeyi en ince ayrıntısına kadar mı anlatmalıydım? Bunları düşünmek için henüz çok erkendi. Yapacak başka bir şey bulamayıp yatağıma tekrar uzandığımda aydınlanan gökyüzüne baktım. Bir an önce onu görmek istiyordum.

°•'☆°•

Nazende Hemşire'nin seslenişiyle uyandığımda büyük bir paniğe kapıldım. Ya vakit öğle yemeğini de geçmişse? Panikle saati sorduğumda hemşire daha kahvaltı vakti olduğunu söyleyince rahatladım. Çünkü sabaha kadar uyanık kalıp sonra da öğlene kadar uyumak istemiyordum.

"Bugün için çok güzel bir planım var!" Dedi hemşire neşesini son kırıntısına kadar kullanarak. "Başhekimlikten izin aldım! Bugün tüm kızlar kahvaltıyı dışarıda yapacağız! Piknik havasında yani, hadi hadi kalk!" Beni iteklediğinde isteksizce yerimden kalktım.

"Neden böyle bir şey yapıyoruz ki?"

"E değişiklik olsun diye."

"Doğru, değişiklik güzeldir." Dedim mırıldanarak. Tüm bu gürültüye rağmen Zeliha uyanıp bize baktıktan sonra tekrar uyumaya devam etmişti. Dün hiç konuşmamıştık, bu sabah da normalde çok neşeli karşılayacağı bu habere tepki vermemişti.

"Sen hiç uyumadın mı?"

"Yok, uyudum." Yalnızca bir ya da iki saat.

"Hadi acele et, arkadaşını da kaldır sonra bahçeye gelin. Her şey hazır."

"Yalnızca kadınlar mı?" Diye sordum hemşire kapıdan çıkmaya yeltenirken.

Bana imayla baktı. "Hep beraber olalım ben de isterdim ama erkekler de olursa çok kalabalık oluyoruz. Zaten kadınların da hepsi katılmıyor, tanıdıklardan birkaçı sadece. Toplasan 20 kişi yokuz yani. Üzgünüm hayatım, o kadar büyük bir organizasyona izin vermezler."

Yitik Kitaplar Mezarlığı [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin