Bölüm 17 "Eski ortağın attığı kazık?"

73 12 8
                                    

Müdürün talimatı üzerine yemekten sonra odasına çıkan Çiğdem, özel bir bahane sebebiyle iki tane hemşirenin kolunda nereye götürüldüğünü bilmeden yalnızca yürüyordu.

Hemşireler odasına geldiğinden beri defalarca akşamın bu saatinde, üstelik mola saatleri tamamen sona ermişken onu nereye götürdüklerini sormuştu.

Cevap almak bir yana, hemşireler onu umursamıyor, yalnızca izin saatlerinde bir kızı arka bahçeye götürüyor olmanın verdiği öfkeyle koluna girdikleri kızı çekiştiriyorlardı.

Köşeyi döndüklerinde güç bela da olsa kızı nihayet istenilen yere getirmişlerdi. Neden böyle talimat aldıkları konusundan hiçbir fikirleri olmadığı gibi, bu hastayı kimin yanına götürdüklerine de bir anlam veremiyorlardı.

Çiğdem son bir kez yakarışla karışık sitemle "nereye götürüyorsunuz beni" diye bağırdı.

Hemşirelerden ses seda yoktu.

"Kim söyledi beni buraya getirmenizi?"

Bu sefer tekrar cevap alamayınca hemşirelerden birinin yakasına yapışıp hırpalamaya başladı. "Nereye götürüyorsunuz beni?"

Diğer hemşire arkadaşını kurtarmaya çalışırken Çiğdem'e sesli bir tokat savurdu. Bahçenin ortasında bir hasta iki hemşire değil de, daha çok klinikten kaçan 3 hasta varmış gibi duruyordu.

"Bana bak geri zekalı, çok meraklı değiliz akşamın bu saatinde seninle uğraşmaya. Zıbarıp yatacağın saatte seni buraya getirdiğimize göre bi terslik var değil mi? Soracağını soru nereye gittiğimiz hakkında değil, bana ne yapacaksınız' olmalı."

"Yürü, vaktimi seninle harcayamam."

Ardından Çiğdem'i tekrar sürüklemeye başladılar. Yeterince hırpalanmasa da bir hayli yorgun düşmüştü. Nihayet arka bahçenin ortasına kızı savurduklarında hemşirelerden aksi olan terleyen alnını sildi. "Geçmiş olsun şekerim. Şimdiden."

Yere savrulan kız hızla ayağa kalkmaya çalıştı, peşlerinden gidene kadar onlar fazlasıyla uzaklaşmışlardı bile.

Köşedeki elektirik direğinin aydınlattığı bahçede anlamsız bir şekilde dikiliyordu. Aklında bazı şeyler vardı ancak hangi biri olduğunda karar veremiyordu.

"Naber, Ç?"

Arkasında duyduğu bu sesi tanımıştı. "Sen?" Rahatladığını belirten bir nefes verip omuzlarını düşürdü. "Ben de önemli bir şey oldu sanmışım."

İlerdeki karanlıkta tam olarak seçilmeyen bir beden gittikçe yaklaşıyor, aydınlığa çıkan bir gerçek gibi tüm varlığıyla ortada beliriyordu. Çiğdem'in gayet iyi tanıdığı bu bu kişi, artık hayli yakınına gelmişti.

"Aptalsın kızım sen. Gündüzler torbaya mı girdi? Nasıl becerdin beni buraya getirtmeyi?"

"Yo. Gece daha eğlenceli oluyor. Gündüzler fazla sıkıcı. Güneş ışığında yalnızca senin gibi içi boşlar kabadayılık taslar. Ama geceleri.. Çok başkadır. Baş başa oluruz ve işte o zaman kimin ne mal olduğu meydana çıkar."

"Senin ne mal olduğun zaten belli. X ışınlarına falan gerek yok. Haline bak, cehennemden fırlamış gibisin. Söylesene, arkadaşın ne yapıyor şu an? Çok acımıştır kesin."

Elektirik lambasının aydınlattığı bahçede yüzüne ışık yansıyan Çiğdem gözlerini kısmıştı. Haliyle fazla rahatsız edici ışık gözlerine vuruyordu. Yüzündeki alaycı ifade yok edilmesi gereken bir görüntüydü onu buraya getirten kız için.

°•☆°'~'

Nihayet, ve nihayet Çiğdem ile baş başa kalabilmiştik. Ondan fazla beklentim yoktu, zekasını dibine kadar kullanmıştı. Öyle ki, kullanacak daha fazlası kalmamıştı.

Yitik Kitaplar Mezarlığı [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin