Bölüm 24 "Ölümü daha çok hak eden biri"

59 12 2
                                    

Deri koltuğundaki rahatını bozan telefondaki karısıydı. İyice sinirleri gerilmiş ve ne söyleyeceğini bilemez hale gelmişti. Öyle ya da böyle her açıklama çabasında karısı lafı ağzına tıkıyor; fotoğrafın eski olduğuna inanmıyor, ısrarla o kadının kim olduğunu soruyor ve onu aldatıp aldatmadığı konusunda üstü kapalı olmayacak şekilde bilgi almaya çalıyordu.

Kravatını tek eliyle gevşeten adam daha fazla dayanamadı ve  tamamını boynundan söküp yere fırlattı. Terleyen alnını elinin tersiyle silip camdan dışarıya göz attığında sararmış ağaçların esen rüzgarın etkisiyle sallandığını görüyordu. Aniden bastıran yağmur hafiflemiş, yerini bulutların arasından sızan güneşe bırakmıştı.

Yağmur dinmesine dinmişti, ancak hala ortalıkta kol gezen bulutlardan biraz sonra tekrar şiddetli yağmur geleceği aşikardı.  Bir an telefonu bir köşeye fırlatmayı ve dışarı koşup çıkmayı diledi ancak telefondaki karısı bir köşeye bırakamayacağı kadar  değerlere sahipti. Zengin değerlerdi; büyük bir maden şirketinin neredeyse tamamı karısına aitti.

Çoğu zaman karım bu kadar zenginken neden bir deli hastanesinde sürünüyorum diye düşünürdü ancak çalışması, evde yan gelip yatmasından elbet daha az dikkat çekiciydi. O günlerin geleceğinden adı gibi emindi. Kesin bir dille onun için ferah günlerin geleceğinden, yaşlanmış karısının yerine genç ve güzel bir kızla evleneceğininden bahsediyordu kendi kendine. Karısının parasıyla tabii, onunla hala evli kalmasının sebebi de buydu ya zaten, para.

"Bak hayatım" dedi müdür yalan ama gerçekçi bir samimiyetle. 30 küsür yıldır rol yapmayı çok iyi öğrenmişti. "Resimdeki kadın benim bir arkadaşımın karısı."
Arkadaşının, arkadaş olduklarından haberi var mıydı? Adamın bahsettiği gerçek bir arkadaşlıktı, ama fotoğraftaki kadın için tamamen iş ve para kaynaklıydı. "O gün onları ziyarete gitmiştim,  arkadaşım da ne bileyim yanımızdan kalkıp lavaboya ya da herhangi bir yere gittiğinde çekmişler fotoğrafı. Daha kimin çektiğinden bile haberim yok, evin iki kızından biridir."

"Asıl sen bak hayatım" diye son ses bağıran kadın kıskançlığının doruklarındaydı. "Resimde kahkaha atıyorsun, üstelik elin kadının dizinde. Benimle dalga mı geçiyorsun? Bir kez olsun adam ol da doğruyu söyle. Aldattıysan aldattım de adi herif!"

Karısının boşanmak gibi bir kaygısı yoktu adamın aksine. Kaybedecek bir şeyi yoktu, adamınsa bir hayli çoktu,  kendini haklı çıkarmak için fırsat kolluyordu.

"Canım, iyi dinle beni. O gün arkadaşımın evine gittim, o kalkıp mutfağa gitti, bir şeyden bahsediyorduk, bilmiyorum gülmüşüz işte. Hatırlamıyorum bile. Lütfen, bu konuyu kapatsak olmuyor mu?"

"Ben aptal değilim." Dedi telefonun diğer ucundaki ses. "Sen olabilirsin ama ben değilim. Madem beni aldatmadığını bu kadar açık bir dille yakarıyorsun, o zaman bu fotoğraf neden isimsiz bir şekilde posta kutumdan çıkıyor? Resmi çeken kızlar beni nerden tanıyor Mücahit? Buna da uyduracak bahanen var mı?"

Ardı kesilmeyen cümlelerden bıkan müdür, iyice sabrının sonuna gelmişti. O fotoğrafı kimin gönderdiğini biliyordu, amacının ne olduğunun da gayet iyi farkındaydı. Yalnızca verdiği ufak bir uyarının karşılığı olarak başına bu kadar dert açılacağını düşünememişti. Hasta bakıcılara, yalnızca bir kadın demişti, karşısındakine bu kadar ağır bir şey yaptıracak kadar önemli bir şey söylememişti ona göre.

"Bilmiyorum, bilmiyorum! Kızlar kötü bir şaka yapmak istemişler belli ki."

"Senin de Mücahit, şakanın da Allah belasını versin." Son bir haykırışla kapanan telefonu duyan adam ne yapacağını düşünerek adeta koltuğuna attı kendini. İçinden tükendim diyordu, bittim, yolun sonuna geldim. Karısı onu boşayabilirdi, an meselesiydi ve durum bu sefer çok daha vahimdi. Daha önce defalarca kavga etmişler ve defalarca karısının kendisine bela okuduğunu duymuştu. Tek fark, bu sefer affedileceğinden hiç emin değildi.

Yitik Kitaplar Mezarlığı [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin