Bölüm 27 "Kalplere düşen iki kıvılcım"

57 14 6
                                    

Zaman, dakikalara ve saatlere bölünüp ölürken, Vera'nın aklı öldürdüğü dakikaların arkasında yas tutamayacak kadar karışıktı.

Çarşambadan önceki gündü, masasında oturmuş umarsızca dizini sallayarak henüz bekçi kulübesinin üstüne varmamış güneşi seyrediyordu. Bulutlar sabah itibari ile geri çekilmişlerdi, artık güneş kendini göstermişti. Yerler ıslaktı, buna rağmen birkaç hasta inatla toprağa oturmak için çabalıyordu. Zeliha kahvaltıdan gelir gelmez banyoya koşturmuştu. Ancak Vera banyo kapısına kulağını dayamamıştı, bu sefer arkadaşını düşünecek kadar berrak bir zihne sahip değildi.

Israrla kafasında birbirinin aynısı olan düşünceler dolanıp duruyorlardı. Hepsi aynıydı ancak farklı şeylermiş gibi zihnini meşgul ediyorlardı. Hepsinin ortak noktası Elliott ile ilgili olmasıydı.

Öte yandan Elliott gizli yerlerinde son hazırlıklarını yapıyordu. Sevdiği kadın için basit bir sürpriz hazırlamıştı. Vera'nın böyle bir şeyden hoşlanıp hoşlanmayacağı bilmiyordu. Bunu öğrenmesinin tek yolu da bu fikri ona göstermekti. Daha önce defalarca yaptığı şeyi yapıyordu, ancak bu sefer farklı hissediyordu. İçinde tuhaf bir kıpırtı vardı. İhtiyarın söyledikleri kafasını içinde yankılanıp duruyordu. Artık yüzündeki mayhoş gülümseme ile bekliyordu. Sevdiğinin geleceğinden emindi. Mektubunu görmüş müydü bilmiyordu, geldiğinde defter duvarda taşların arasında bıraktığı yerdeydi. Yine de inancı tamdı. Bugün Vera'ya onu ne kadar sevdiğini gösterecekti. Belki de hissetirecekti.

Müdür Bey'in odasında ortam fazlasıyla gergindi. Koltuğuna sinmiş, karşısında öfkeyle konuşan karısını dinliyordu. Evde bu konuşmanın aynısından yüzlerce yapmışlardı. Karısının buraya kadar gelip adamı azarlamasını mantıksız buluyordu. Diğer yandan ise, yolun sonuna geldikerinden emindi.

"Açıklayamıyorsun" dedi kadın öfkeye bulaşmış hüznü ile. Kaldıracak kadar güçlü gözüküyordu ancak kalbi fazlasıyla hassastı. "O fotoğrafı bana açıklayamıyorsun."

Adam yüzünü ovaladı. Kadın ateş gözleriyle parmağındaki yüzüğe bakıyordu.
"Konuşamıyorsun bile. Bitti Mücahit, boşanıyoruz." Adam karısının gözlerinin içine baktı, karısı yüzüğü parmağından çıkarıp avcuna almıştı. "Senden tek kuruş istemiyorum. Gerçi ne verebileceksen."

Adam son bir defa şansını denemek istedi. "Canım, ne desem boş biliyorum ama.."

"Ne ama? Söyle bana Mücahit, o fotoğraftan bir tane yok değil mi? Bir sürü var. O kadınla ilk seferin değil. Anlayabiliyorum bunu, ilk sefer olmayacak kadar samimisiniz çünkü." Gözleri dolmuştu. Adamın gözleri kadının parmakları arasında döndürdüğü yüzükteydi. "Boşuna bakma, bozdurup çatır çatır ye diye fırlatıp gidecek kadar aptal değilim. Sana bundan sonra benden beş kuruş yok."

"Lütfen, 30 yıllık evliliğimizi bırakıp gitme."

"Ne diyorsun sen salak herif? Başka kadınlarla yatıp kalkarken bir şey olmuyor da ben gidince mi bırakmış oluyorum? Siz erkekler hakikaten aptalsınız. Aptalsınız ve bizi de kendiniz gibi sanıyorsunuz." Kadın sertçe kendi başının üzerine vurdu. "Fazla konuşma, bu boynuzlar batar bir yerine."

Adam koltuğunda otururken gömleği terden sırılsıklam olmuştu. Evliliği bitiyordu, tek yapabildiği şeyse buna şahitlik etmekti.

Kadın hışımla kapıdan çıktığında -eski- kocası arkasından bakakalmıştı. Tek bir kelime daha edememiş, söyleyemediklerinin altında ezilmişti. İçinde büyük bir öfke vardı, yalnız bu öfke kendine değildi. Fotoğrafların karısına ulaşmasını sağlayan kişiyeydi. İçindeki hırs öyle büyüdü ki; gözleri karardı, hiçbir şey göremedi. Tek istediği zenginliğini elinden alan o kişiyi yaptığına pişman etmekti.

Yitik Kitaplar Mezarlığı [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin