Siyah üniformama dökülen içkileri barın arkasında beyaz bir bezle silerken Jamie'nin ismimi seslenip durduğunu fark edememiştim.
Barın karşı tarafından bana tepsiyi uzatıp siparişleri söyledi. Boş bardakları tepsiden aldım. Bezi sinirle tezgaha fırlatarak içkileri doldurdum.
O pislik numaramı alamadığı için içkisini 'yanlışlıkla' tam da üzerime devirmişti.
Bunun gibilerden burada çok vardı o yüzden artık eskisi kadar sinirlenmiyordum ama yine de moralim bozulmuştu.
İçkileri tepsiye yerleştirip Jamie'ye uzattım.
Tepsiyi sol eline alıp diğer eliyle burnuma dokundu.
"Dert etme bebek. Bir buçuk saat sonra kurtarıyorum seni." dedi muzip bir şekilde göz kırpmadan önce.Daha sonra yüzümde küçük bir gülümsemeyle beni tezgahın arkasında bırakıp siparişleri dağıtmaya çıktı. Bu akşam işten erken çıkmaya izin almıştık çünkü bana iddia kaybettiğinden yemek sözü vardı.
Jamie ile 6 ay önce ben burada çalışmaya başladığımda tanışmıştık. Tanıştığımız andan beri çok iyi anlaşıyorduk. En iyi arkadaşlarımdandı. Sarı saçları görüş alanımdan çıktığında işime geri döndüm.
Çalışma saatlerimiz akşam 9 ile gece 4 arasıydı. Maaşı bu kadar yüksek olmasa asla yapacağım bir iş değildi, ama zaten haftada 3 gün çalıştığım için her şey yolundaydı sanırım.
Burası en yakın arkadaşımın babası Anthony Silver'ın kulübüydü ve burada da onun sayesinde çalışıyordum.
Zaten 21 yaş üstündekilerin gelebildiği bu yerde 19 yaşında birisinin çalışabilmesi başka bir şekilde mümkün değildi.
Mr. Silver beni çok severdi, kızıyla yani en yakın arkadaşımla bu sene üniversitedeki ilk yılımda kendime kalacak bir yer ararken tanışmıştım.
O da o yıl oda arkadaşı mezun olduğu için kendine yeni bir oda arkadaşı arıyordu, parayı bölüşmek için falan değil yalnız kalmak istemediği içindi.
Zaten babasının otelinde kaldığımızdan kaldığımız suite ikimiz de para ödemiyorduk, Mr. Silver benden tek kuruş almayı reddetmişti.Şimdi ise burada çalışıyordum, Los Angeles'ın en ünlü, en seçkin gece klüpleri listesinin belki de en başında olan bu klüpte, L.A.C.E. Her hafta yüzlerce ünlü isme servis yapıyordum. Zengin iş adamları, ünlü modeller, aktörler, şarkıcılar...
Burada sahte hayatlarını yaşayan sarhoş mızmız insanları çekmekten memnun değildim tabi ama aldığım maaşı aklımda bulundurursam sanırım çok fazla söylenmeye hakkım yoktu. Üstelik aldığım bahşişler maaşımla yarışıyordu.
Alexa tepsiyi koyup, tezgahın altından eğilerek geçip yanıma geldi. Pembe kaküllerini düzelttikten sonra bana dönüp çekik gözleriyle yalvarırcasına bana baktı.
''Bugün bar sırası sende biliyorum ama zaten yarım saate çıkıyorsun, servise sen çıksan?'' ellerini yalvarırcasına birleştirip dudaklarını büktü. Arkamı dönüp duvardaki dijital saate baktım. 9.52'ydi.
''Gerçekten eğer bir kere daha o model kılığına girmiş şeytanın masasına gidersem aklımı kaçıracağım!'' diye sitem etti eliyle karşı duvardaki özel koltukları işaret ederek.
Renkli ve loş ışıklandırmadan kimsenin yüzünü seçemiyordum ama kafamı kabul edercesine salladım.''Kimden bahsediyorsun?'' diye sordum yine de merak ederek, o bana teşekkür ederken.
Tekrar o tarafları işaret edip ''Blair Spencer tabii ki.'' dedi dramatik bir şekilde.
''İnanamazsın 10 dakika içinde üçüncü masaya çağırışı! Fikrini değiştirmiş cin tonik istiyormuş! ''
Kafamı salladım ve eğilerek barın karşısına geçtim. Daha kafamı kaldırmadan kalçamda hissettiğim şaplakla sıçrayıp kafamı tezgaha çarptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fame Trap // h.s.
FanfictionHarry'e baktım. Dün gece bardaki haline benziyordu. Mutsuz, çaresiz bir çocuk gibi. Dün gece dayanamadığım haline benziyordu. Ne yaşadıysak yaşayalım, içimde bir yerde, onu bu halde terk edemeyecek bir parçam vardı. Onun bu haline dayanamayacak. ...