'Elisha.'Arkamı dönüp karşısında dikildim.
Yüzünde çok farklı bir ifadeyle karşımda durmuş bana bakıyordu. Neredeyse incinmiş gibi. Sanki ona ihanet eden ve çekip giden benmişim gibi.
Yüzümdeki ifadeyi soğuk ve donuk tutarak söyleyeceği her ne ise duymak için bekledim. Bana ihanet etmesi, sonra da öylece hayatımdan çekip giderek sekiz aydır bir kere bile bana ulaşmaya çalışmamış olması benim için artık hiçbir şey ifade etmiyormuş, artık onun varlığını umursamıyormuş gibi karşısında öylece durdum.
Söyleyecek bir şeyi olduğunu düşünmüştüm ve merak da etmiştim ama görünüşe göre adımı seslendiğinde döneceğimi bile düşünmemişti. Ağzını söyleyecek bir şey arıyormuş da bulamıyormuş gibi açıp kapamasından da aslında bana seslenmeyi bile düşünmeden yapmıştı.
Üzerimde giderek artan siniri ses tonumdan gizleyemeyerek sabırsızlıkla sordum en sonunda.
'Bir şey mi söyleyeceksin?'
Bana kırgın bir suratla baktı. Neredeyse haline üzülecektim.
Bana birkaç adım daha atarak yaklaştı.
'Sen- Nasılsın?'
Gerçekten mi? Onca zaman sora söyleyebileceği tek şey bu muydu?
Kendime itiraf edemediğim hayal kırıklığımla gözlerimi devirerek arkamı döndüm.
'Elisha dur bekle!' diye arkamdan seslendi. Benimse geri itmeye çalıştığım göz yaşlarım ifadesiz gözlerime tırmanmıştı. Sanırım fark etmesem de adımı seslendiğinde bana bir şey açıklamaya çalışacağını, bana ihanet etmediğini söyleyeceğini, veya sekiz aydır 'Nasılsın?' diye sormak için bile neden çabalamadığını açıklayacağını sanmıştım. Veya içten içe buna inanmak istemiştim.
Neyse. Bir önemi de yoktu zaten. Kolumun tersiyle gözyaşlarım akamadan silerken arkamdan koluma uzanarak beni durdurdu.
'Lütfen. En azından birkaç dakika selamlaşacak hatrım yok mu?' diye sordu.
'Lütfen.' dedi. 'Mutlu olup olmadığını bilmem lazım.'
Güldüm. Mutlu olup olmadığımı mı öğrenmek istiyordu. Bazen komik olabiliyordu.
'Harry. Söyleyecek bir şeyin varsa durma. Yoksa yoluma gitmek istiyorum.' dedim bıkkın bir şekilde.
'Nasıl olduğunu merak ediyorum. Bu yetmez mi?'
Gözyaşlarım tekrar tırmanırken daha çok güldüm. Giderek sinirleniyordum.
'Sekiz aydır ettiğin gibi mi?' dedim kaşlarımı çatıp ıslak gözlerimi onunkilere dikerek.
'Sağol almayayım.' tekrar arkamı dönmeye yeltendiğimde bu sefer o çatık kaşlarıyla bana bakarak durdurdu.
'Neden söz ediyorsun sen?' sesi ciddileşmişti.
'Neden mi söz ediyorum? Sen kafayı yemişsin bırak beni.' dedim kolumu ondan kurtararak. Arkamı dönüp yürümeye başladım.
'Elisha seni bir daha aramamamı sen söyledin ve beni engelledin. Şimdi de seni aramadığım için ben mi suçlu oluyorum?' dedi son derece ciddi sesiyle.
Ne demişti o?
'Ne?' ona döndüm kaşlarımı çatarak.
'Ben sana engel falan atmadım Harry.'
'Elisha. Sekiz ay önce, polisler telefonumdaki fotoğrafları sızdıranı bulduklarında kapına geldim. Orada değildin. Sana beni aramanı telefonumu sızdıranı yakaladıklarını yazıp kapının altından notu attım ama beni geri aramadın. Sana kanıtlarını mesaj attım ama bana bunun umrunda olmadığını, başka bir ilişkide mutlu olduğunu seni bir daha aramamamı söyledin ve beni her yerden engelledin. Beni terk eden sensin Elisha. Şimdi seni aramadığım için ben nasıl suçlu oluyorum?'
Söylediği hiçbir şeyi anlamıyordum. Sözleri havada uçuşup kafama çarpıyor beni sokak ortasında bir aptal gibi donup kalmamı sağlıyordu.
Beni terk eden sensin Elisha...
Bir süre öylece dikildikten sonra ağlayarak bağırmaya başladım. Neden ağladığımı biliyordum ama kafam o kadar karışmıştı ki ne tepki vereceğimi bilmiyordum.
'Sen neyden söz ediyorsun ben seni hiçbir zaman engellemedim! Hiçbir zaman. Her lanet gün, gelip bana kanıt göstermeni, bana ihanet etmediğini söylemeni bekledim ama gelmedin Harry! Neyden bahsettiğin hakkında ufacık bir fikrin var mı? Öyle bir not yazmadın. Öyle bir mesaj atmadın. Ve ben sana asla bunları söylemedim. Artık benimle oynamaktan vazgeç. Lütfen Harry tanrı aşkına beni rahat bırak.'
Karşımda kafası karışmış küçük bir çocuk gibi bana bakakaldı.
Bir süre ne yapacağını bilemeden öylece bana baktıktan sonra birden elini ceplerine attı ve telefonunu çıkardı.
'İşte. Mesajların.' dedi telefon elinde bir yerleri açmaya çalışırken.
Telefonu bana uzattı. 'Bana attığın son mesajın...'
Telefonu elime aldım. Bana attığı kanıtlar. Beni çok sevdiğini onu hemen geri aramamı söyleyen mesajı ve benim tarafımdan gönderilmiş ama asla bana ait olmayan sözleri okuduğumda telefonu yere düşürecek gibi oldum.
'Fotoğrafları kimin sızdırdığı umrumda bile değil. Bana artık yazmaktan vazgeç! Başka birisiyle ilişkim var ve hiç olmadığım kadar mutluyum en azından beni senin yaptığın gibi ağlatmıyor... Beni ne kadar çabuk unutursan o kadar iyi olur. Çünkü ben çoktan unuttum. Hoşçakal Harry. Bitti.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fame Trap // h.s.
FanfictionHarry'e baktım. Dün gece bardaki haline benziyordu. Mutsuz, çaresiz bir çocuk gibi. Dün gece dayanamadığım haline benziyordu. Ne yaşadıysak yaşayalım, içimde bir yerde, onu bu halde terk edemeyecek bir parçam vardı. Onun bu haline dayanamayacak. ...