Brighton'da Bir Bar

282 32 16
                                    


Sabah erken saatlerde Harry'nin Londra'daki evine ulaşmıştık ve bana kalacağım odayı gösterdikten sonra birbirimize tek kelime bile etmemiştik. Zaten o kadar saat havada kaldıktan sonra ne bir şey konuşacak ne de gözerimi açık tutacak halim vardı.

  Ayrıca yüzüne bile bakamıyordum.

  Eşyalarımı yerleştirdikten sonra üzerimi değiştirip yatağa girip birkaç dakika gözlerimi dinlendirdim ama açtığımda saatin akşam 7 olduğunu gördüm.

   Sanırım birkaç dakikadan fazla dinlendirmiştim.

  Dişlerimi fırçalayıp saçlarım taradım ve odadan çıktım.

   Çok leziz bir yemek kokusu alıyordum, fırında tavuk mmmm.

   Harry'nin yemek yapabildiğini bilmiyordum.

  Kokuyu takip edip salona girdiğimde yemek masasına karşılıklı konulmuş iki yemek tabağı ve iki şarap bardağı ve masanın ortasında da patates püresi, tavuk ve salata duruyordu, ayrıca çeşitli soslar vardı. Enfes görünüyordu.

   Masada duran mumları yakarken içeri girince kafasını çevirip bana bakmıştı.
  
    Uçakta yaşananlar gözümün önünden geçti ve yüzümü ateş bastı.

   Bana gülümsedi.

   Mum yakıyordu...

  "Uyuyan güzel." dedi kalp atışlarımı düzensezliştirerek.

   "Ben de seni uyandırmaya geliyordum. Bu kadar uyuduğuna göre dinlenmişsindir diye tahmin ediyorum? İyi uyudun mu?" diye sordu mumları yakmayı bitirirken.

   Televizyonla koltukların arasındaki küçük masada da mumlar yanıyordu. Ve televizyonun altında duran şöminenin üzerinde de. Mumları seviyor olmalıydı.

   "Evet, rahattım. Teşekkürler." dedim masaya ilerleyerek.

   "Enfes görünüyor." dedim gözlerimi tavuktan ayırmadan sandalyeme otururken.

 
   "Şarap?" diye sordu hala ayaktayken.

   "Evet lütfen." diye rica ettim.

   "Durmamı söyle." dedi bardağımı eline alıp  şarabı dökerken.

   "Yeterli." dedim teşekkür edip kadehi elime alırken.

   Karşıma oturdu.

 
Uçakta yaşananları olmamış gibi mi davranıyorduk bunu bilmiyordum ama öyle bile olsa bu yaşadıklarımızı değiştirmiyordu.

  Bu konuyu hiç açmamaya karar verdim. Sanırım yapılacak en iyi şey bunu hiç konuşmamaktı.

Yemeğimizi yerken ikimiz de hiç konuşmadık.

  "O zaman sanırım yarın yemeği benim yapmam gerekiyor." diye konuşma başlatmaya çalıştım gülümseyerek.

   Gerçekten konuşmamız gerekiyormuş gibi hissediyordum.

  "Buna hayır demezdim." dedi geri gülümseyerek.

  Ama yine sessizlik oldu. O da en az benim kadar rahatsız görünüyordu. Gece yaşadıklarımızdan dolayı olduğunu söyleyebilirdim.

  Çatal ve bıçağımı tabağa bırakıp şarabımdan bir yudum daha aldım.

  "Peki, yarın Brighton'a gitmeye ne dersin?" diye sordu. Birden başımı kaldırıp büyümüş gözlerimle ona baktım.

  "Yani, fotoğraflanmamız için." diye ekledi.

Ah... Bunu unutmuştum.

  "Evet, iyi düşündün iyi olur." dedim kafamı tekrar öne eğerek.
   Düşüncelerimi başka yöne çevirmek için tekrar konuştum.

Fame Trap // h.s.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin