"Bizi biri g-" Ali eliyle ağzımı kapayıp bir köşeye götürdü beni. Fısıldayarak: "Şşş! Daha fazla dikkat çekmeyelim bence." O sırada gözlerimin içine bakarak elini usulca dudaklarımdan çekerken yavaşça yutkundum. Yakalanmanın şokunu atlattıktan sonra aklıma 5 dakika öncesi geldi: kelebeklerin uçuşundan da öte bir his. Olduğum yerde titredim. Yıkılmaz, asi, duygusuz Ali bile ne yaptığını bilemez haldeydi.
"Demin... Öhö öhö! Yani, hayal eder miydin hiç diyorum?"
Şokla yüzüne bön bön baktım. Ama tamamen ayılmamasının etkisi de vardı bu konuşmalarda. Yanağımın alev alev yandığını hissettim ve ellerimle yüzümü yelledim. Ali tabi ki de yerinde durmadı. Bugünkü fiziksel temas hiç yetmezmiş gibi ellerini yanağıma değdirdi.
"Gören de ateşin var sanır!"
"Ay, şey benim eve... Ocakta yemeğim vardı benim. Hadi selametle!"
Selametle mi? Ocakta yemeğim vardı mı? Gerçekten şu an Ali benden daha ayıktı! Arkamdan silahlılar koşarcasına bir hışımla odaya girdim.
"Ay senin suratıma ne oldu öyle?" Azra beni görür görmez şok olmuştu.
"Nasıl? Nereden anladın?"
"Neyi anlamışım ben?"
Azra şaşkın ördek gibi bakıyordu. Olayı anlatmak en az o an kadar zordu. Bir süre tekledikten sonra: "Azra ya, değişik bir şey oldu işte..."
"Ne bu? Reklam arası mı veriyorsun! Meraklandırmasana kızım beni!"
Azra'nın ani çıkışından sonra pat diye söyleyiverdim: "Ali beni öptü."
"Ne?! Şaka. Şaka değil mi? Sen?" kahkalara boğuldu.
"Kız sessiz olsana! Duyacaklar şimdi. Hem... Nesi komik bunun?"
"Vallahi helal olsun sana. Bak ben evliyim kocam öpmedi beni."
"Azra, ne biçim laflar öyle?"
"Bırak sen şimdi onu. Nasıl bir his?"
"Yani şey... Havada uçtum sanki?"
"Vaaay."
Hemen kendime geldim ve bu konuşmayı sonlandırdım.
"Yeter bu kadar, ben yatacağım."
Üzerimi değişmeye giderken Azra hâlâ bu konu hakkında yorum yapıyordu. Anlaşılan uzun bir zaman boyunca dilinden düşmeyecektim.
Gece gözüme uyku girmemişti. Sadece düşünceler silsilesiyle baş başaydım. Sürekli Ali'nin öpüşü gözlerimin önüne geliyordu. Fakat bu silsilenin içinde başka bir şey de vardı: Bizi gören kimdi? Bu muamma bile uykumun kaçmasına yetiyordu.
Yüzümdeki aptal ifade hâlâ yerindeydi. Bu ifadeyi Azra anlamışsa herkes anlayatı, bu aşikardı. Bu yüzden sabah kimseye gözükmeden erkenden evden çıktım. Ayaklarım beni Ali'in restoranına götürüyordu. Belki de kalbimin sesini dinlemekti bu. Ama kesin olan şey Ali'in isteğini kabul edip işten ayrılmadığımdı. Biliyorum, deli cearetiydi bu. Suratına bakacak yüzüm yoktu ama evdekilerle karşılaşmaktan daha iyiydi. Yavaşça kapıyı açtığımda sandalyeler hâlâ yerleştirilmemişti, kimse yoktu. Ta ki Ali önümde bitene kadar."Hangi rüzgar attı seni bakalım?"
Cevabımı tavana bakarak verdim.
"İş için işte."
"Boyum uzun, evet ama basketbolcuyla öpüşmedin dün."
Yok yok, sarhoş haliyle bile daha mantıklı yanıtlar veriyordu bu. Bir anda gözlerinin içine bakma gafletinde bulundum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karadeniz Fırtınası(Düzenleniyor)
Literatura FemininaBir tarafta ailesinin dizinin dibinde oturan bir kız olmaktan kaçınan, tam anlamıyla Karadenizin hırçınlığını almış Zeynep Çakır. Diğer tarafta hayatını sevdiği insanlara adayan , Karadenizin sisli havasını üstlenen Ali Demiroğlu. Küçük yaşlarda bir...