Düşünceli geçen bir gecenin ardından birkaç saat bile olsa uykumu almıştım. Aslında bu birkaç saat benim biyolojik sekiz saatime kadar da çıkabilirdi fakat kalabalık bir evde yaşıyordum; kalabalık, gürültülü bir ev...
Uyku sersemi duyduğum cümleler yüzümü ekşitmeme yetti: "Kır düğünü olsun, bizim hısmımız için ancak yeter."
"Yav olur mi kır düğünu, milletin diline mu düşelum. Biraz da gösteruş lazum."
"Ula siz de kızı vermeye ne de razıymışsınız!"
Dün gecenin de gerginliğiyle yatağımı mancınık gibi kullanarak kendimi dışarı fırlattım. Gerginliğin gazıyla da açtım ağzımı:
"Ay bu ne tantana? Gelin bu kadar telaşe yapmıyor? Hem o gerizekalıyla ev-" çok güzel yerde kesmiştim cümlelemi, harika! Nefret söylemimin yarısında tüm aile üyeleri olağandışı bir şekilde sessizliğe bürünüp suratıma bakakalmışlardı. Çaresizce toparlamaya çalıştım. Umuyorum ki çırpınışlarım dışa yansımıyordur.
"Kabustan uyandım ben! Ne dediğimi biliyor muyum? Rüyamda serseri Mert'le evleniyordum. Neyse neyse, haydi kahvaltıya!" daha fazla batırmadan odağı başka yöne çevirme amacıyla çayları doldurmaya başladım.
Huzurlu, tipik bir pazar kahvaltısı yapacağımı sandığım sıralarda Emre muzip şakalarıyla hayallerimden arındırdı beni:"Bu tipinle var ya seni alacak adam zor bulurdun. Neyse, iyi yere kapak attın." duymaya dayanamadığım kalın kahkakasını attı.
Nitekim haklıydı da daha yüzümü yıkamadan, saçımı dahi toplamadan sofraya oturmuştum. Ama söz konusu evlilikle ilgili şaka olunca katlanamıyordum. Özellikle dün olanlardan sonra.
Emre ise aile dostumuzun oğluyla evlenmemden dolayı gayet de kendinde espri yapma hakkı buluyordu.
Neyse ki içimden gelen karşılığı İlker abim verdi ve ensesine bir şaplak attı. Artık rahatça mideme bir şeyler girebilecekti!
İşte özlediğim sabah kahvaltısı: havadan sudan sohbetler, kardeşler arası şakalaşmalar, babamın biricik kızını savunması... Ama bu özlemim daha da artacaktı. Kapının tıklatılmasıyla içime bir huzursuzluk çöktü, artık aksiyonlar rutin olmuştu istemediğim yönde.
Kapıyı istemeye istemeye açtığımda işte oradaydı; kalbimi ısıtan o gülümse... Ama şu an en son istediğim şeydi bu. Ve en son duymak istediğim sesi duydum: "Müsait miydiniz?
" Tabii müstakbel sözlüm nişanlım artık her neysen, sana cehennemin kapıları bile sonuna kadar açık müsait ! Buyur geç kaynananda pek seviyor kahvaltının üstüne geldin. Hayır daha kargalar yemeden kalktın ve buraya gelme kararı mı aldın Demiroğlu ? "
Sırıtarak bakmaya devam etti, bu sırıtma benim için kötü onun için güzel şeyler oluyor demekti. Arkadan gelen öksürme sesiyle kafamı çevirdim. İlker abim !
" Burda ne olduğunu açıklayacak mısınız ? "
Açık olan kapıdan çıkıp evin giriş balkonuna geçtik ve olan biteni düzgünce anlattık.
" Tamam olmaz bu iş evlenmiyorsunuz. Ben bir çaresine bakarım. Göz göre göre kardeşimi sevmediği birine veremem. "
Ali birden bozuldu ve çıkıştı
" Çakır ! Bizde söz ağızdan bir defa çıkar "
Abim Alinin yakalarından tutmuştu bir anda
" Ulan kardeşim diye gördüğün kızla evlenmeye utanmayacak mısın ! Halledicem diyorum sana anlamıyor musun! "
Ali hiç hoşnut değildi bu durumdan, İlker abimin kolunu çekti ve yanımdan uzaklaştırdı, bir şeyler anlatmaya başladı ve sonunda yanıma geldiler. İlker abim sinirli bir şekilde bir şey demeden içeri geçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karadeniz Fırtınası(Düzenleniyor)
Chick-LitBir tarafta ailesinin dizinin dibinde oturan bir kız olmaktan kaçınan, tam anlamıyla Karadenizin hırçınlığını almış Zeynep Çakır. Diğer tarafta hayatını sevdiği insanlara adayan , Karadenizin sisli havasını üstlenen Ali Demiroğlu. Küçük yaşlarda bir...