Bir süredir Ida'nın büyük ahşap masasının etrafında konuşuyorduk. Ne şekilde ilerlememiz gerektiğini konuşurken bir türlü onları gitmemeye ikna edemiyordum. İçimdeki korku her dakika giderek büyüyordu çünkü giderek o zamana yaklaşıyorduk ve ben bu korkuya engel olamıyordum.
"Belki de bugün hepimiz dinlenmeliyiz. Dediğin gibi Ida, bunu aceleye getirmesek daha iyi olur gibi görünüyor." Diye tekrardan ortaya laf attığımda Daniel bu sefer sinirlenmişti, aslında haklıydı da.
"Ne yapmak istiyorsun?" diyerek sinirli bir şekilde oturduğu sandalyeyi geriye itti ve ayağa kalktı. Odaya sessizlik hakimdi ve tüm gözler ona kilitlenmişti. Öfkeyle yüzüme bakıyordu, benden bir açıklama bekliyordu. Ne diyeceğimi bilemiyordum, daha doğrusu nasıl diyeceğimi.
"Belki de, Ida.. Haklıdır? Hepimiz oldukça yorgunuz ve.."
Durdum derin bir nefes aldım, o kadar duraklayarak konuşmuştum ki cümlelerimi bir türlü toparlayamıyordum. O sırada Malcolm elini bana doğru uzattığında istemsizce geriye çekildim. Tavrım onu kırmışa benziyordu ancak yüzünde beliren kırgınlık belirtisi birkaç saniye içerisinde yok oldu.
"Eliana, bize söylemek istediğin bir şey mi var?"
Konuşurken direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu. Bu tavırları sadece beni değil Daniel'ı da rahatsız etmiş gibi görünüyordu.
Evet var, rüyamda senin bir canavara dönüştüğünü ve diğerlerinin de öldüğünü gördüm! Diye yüzlerine bağırmak istiyordum ancak kendimi bunun için bile oldukça güçsüz hissediyordum.
O sırada Ida yavaşça bana doğru yaklaştı, "Beyler, bize birkaç dakika izin verirseniz eğer." Diyerek yanıma geldi ve bana doğru kolunu uzattı. "Hemen geri geleceğiz." Derken istemsizce de olsa koluna girerek onu takip ettim. Daniel'ı onunla yalnız bırakmak istemiyordum, gerçi Ida varken bir şey yapmaya cesaret edebileceğini de zannetmiyordum ama olabildiğince kısa bir sürede geri gelmeye çalışacaktım.
Ida yavaşça büyük ahşap kapıyı açtı ve gecenin serinliği yüzüme çarparken kendimi biraz da olsun rahatlamış hissettim. Yavaşça kapıyı kapatarak geniş verandasında bulunan küçük koltuklarına oturduk. Hiçbir şey söylemiyor, sadece bana bakıyordu.
"Ida, ben – ne-"
"Bir şey söylemek zorunda değilsin, bunu paylaşmak istemediğini anlıyorum. Bazen gördüğümüz rüyalar en iyisi değildir." Dediğinde ona baktı, biliyordu. Bana gülümsedi.
"Güzel rüyalar görürken genelde ağlamayız Eliana. Çok fazla şey yaşadığını biliyorum, bazen bunların üstesinden gelmek sana çok zor gelebilir. Her ne kadar istesen de bazen olanları düzeltemezsin."
Dediğinde rüyamda kendisini feda etmesi aklıma geldi. Gözlerimden yaşlar süzülürken artık kendimi tutmamaya karar verdim, hıçkırarak ağladığımda bana sarıldı. Ve hiçbir şey söylemeden bir süre öylece durduk.
"İnsanların benim için kendisini feda etmesini istemiyorum. Bunu katlanamam."
"Gördüğün şey, sirenler ile mi ilgiliydi?"
Hayır şeklinde kafamı salladığımda bahsetmek istemediğimi anlamıştı.
" Sadece eğer bu akşam oraya gidersek çok kötü şeyler olacağını gördüm. Bunu bile bile sizi oraya götüremem."
Ida düşünüyordu, hiçbir şey söylemeden bana sarılmış bir şekilde öylece duruyordu. Yağmurun sesi giderek artmaya başlamıştı.
"Rüyaların seni etkilediğini biliyorum Eliana. Biz su elementalleri, doğamız gereği duygusal ve psişik olaylardan daha çok etkileniyoruz. Ancak, bu demek değil ki gördüğümüz her rüya gerçek olsun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FantasyO gece durduraksız gök gürledi..Kral Vincent şatosunda güzeller güzeli eşi Eleanor'u ve minik Prensesi heyecanla beklerken her şeyden habersizdi... Kraliçe Eleanor ise son nefesini yağmurun başlamasından hemen önce vermişti.Cadı amacına ulaşamamış...