Siyah cübbem üzerimde koridorlarda ilerlerken sanki ayaklarım yere basmıyor gibiydi. Kolyem bir süredir sıcaktı, bu kadar duygu yoğunluğunun altında güçlerimi kontrol etmem zor olurdu, kolye gerçekten işe yarıyordu ancak suyun yatıştırıcı etkisi olmadan çıldıracakmış gibi hissediyordum. Olanlar benim için çok fazlaydı, daha birini sindiremeden öteki olay patlak veriyordu ve birkaç saat önce kayıp prenses olduğumu öğrenmiştim. Aydınlık hanedanın öldü sanılan kayıp prensesi... Marigold'un ve Isabel'in söylediği buydu, başından beri biliyorlardı. Kendimi keşfetmem gerektiğini söylerken anlatmaya çalıştıkları buydu..
Axel'in kuzenim olduğunu..
Annemin bir suikaste kurban gittiğini..
Aslında düşününce her şey çok mantıklı geliyordu ancak hala kabul etmekte zorlanıyordum. Elimdeki minik kesiğe baktım, yara çoktan kapanmıştı. Resme baktıktan sonra birde benim kanımla defterin açılması her şeyi kanıtlamıştı, asil kana sahiptim. Kanımın deftere akıtılmasınan sonra sayfalarımda yazılar belirmeye başladı, Marigold'un beni ormanda bulması, Isabel ile geçirdiğim yıllar, hepsi kanımla birlikte kitaba işlenmişti.
Daniel sabahtan beni bana karşı benden bilerek uzak duruyordu, üzerine bir d bu gelince ortamda sanki ben yokmuşum gibi davranmaya başlamıştı. Ne de olsa doğuştan iki farklı hanedandan geliyorduk. Doğuştan düşmandık, hanedanlarımızın arasında savaş vardı.
Bütün bunları düşünmek başıma ağrıların saplanmasına neden oluyordu. Her şeyi geride bırakıp kendimi suya bırakmak istiyordum. Belki de sirenlerin gölüne bir ziyarette bulunmalıydım, kendimi suya bırakırsam belki de birazcık olsun huzura erişebilirdim.
Cübbeli öğrenciler yanımda hızlıca yanımızdan geçip giderken benimle göz göze gelmemeye çalışıyorlardı. Cübbelerinin uzaklaşırkenki havada süzülür gibi görüntüleri bana o iğrenç yaratığı hatırlatmıştı...Bayan Teresa'yı öldüren iğrenç yaratık...Akamu onun bir Morthus olduğunu söylemişti.
Varis olduğumun ortaya çıkmasından sonra Axel bize Morthus'ların ölüm olduğunu söyelmişti. Birisinin kan yemini vermesiyle ortaya çıktığını, yeminle bağlandıklarından görevleri bitmeden gitmeyeceklerini...
Saf kötülükten meydana gelip görevleri sona erince yeniden hiçliğe döndüklerini...
Eski dönemlerde yaşanan olaylar sonrasında bir Morthus'u yaratmak yasaklanmıştı. Bir Morthus'u yaratan kişi lanetlenir ve ruhundan bir parçasını kaybederdi. Kimin neden Bayan Teresa'ya böyle bir şey yaptığını anlayamamıştım. Ancak aklımdaki asıl kötü olan düşünce ise bu yaratıkların küçüklüğümden beri beni rüyalarımda ziyarete gelmesiydi, Isabel beni onlardan korumak için buraya getirmişti. Ya Bayan Teresa benim yüzümden hayatını kaybetmişse diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Tören alanına geldiğimizde etrafın oldukça kalabalık olduğunu fark ettik.
Bayan Teresa'nın cenaze töreni için Giselle ile birlikte en önde yerimizi aldığımızda birçok gözün üzerimde olduğunu hissedebiliyordum. Ve bunlara avcılarında dahil olduğunu bilmem için bakmama gerek yoktu. Bu sefer tören Isabel'inkinden farklı bir yerde yapılıyordu...Daha geniş, ormana yakın boş bir araziydi burası. Okulun bu bölgesine daha önce hiç gelmemiştim.
Sağımda Giselle solumda ise Daniel duruyordu.Alicia ve diğerleri Giselle'in diğer tarafındalardı.Derin bir sessizlik ve hüzün vardı.Arada bir Giselle'in yelelerini okşuyordum..O artık benim ikiz ruhumdu..Acılarını, korkularını,mutluluğunu, hüznünü hepsini kendi içimde hissedebiliyordum..Aynı şekilde o da beni..Gerçekten tuhaf ama kesinlikle mükemmel bir histi...Beni anlıyordu..Şuan acılarımızı paylaşıyorduk..Onun ne kadar üzgün olduğunu hissedebiliyordum.Tören yerine geldiğimizde Bayan Teresa'nın bedenini gördüğümde yanına gidememiştim. Duyduğum suçluluk beni içten içe kemiriyordu. Belkide onu bırakıp gitmemiş olsam hala yaşıyor olabilirdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FantasyO gece durduraksız gök gürledi..Kral Vincent şatosunda güzeller güzeli eşi Eleanor'u ve minik Prensesi heyecanla beklerken her şeyden habersizdi... Kraliçe Eleanor ise son nefesini yağmurun başlamasından hemen önce vermişti.Cadı amacına ulaşamamış...