Arabayla Karanlık Hanedanın topraklarına giriş yaptığımızda gözlerimi camdan alamıyordum, o kadar güzel bir şehir yapısı vardı ki... Herkes mutlu ve huzurlu bir şekilde yeşilliklerle dolu taş sokaklarda geziniyordu ve kıtanın evlerinin mimarisi inanılmaz bir uyum içerisindeydi. Hepsi koyu renklerdeki taşlardan inşa edilmiş evlerdi, sokakardaki yeşillik ve çiçekler onlara renk katıyordu.
Sokaklarda ilerlerken birden ağaçlık bir alana geçiş yaptık, artık etrafta çok az ev vardı ve her tarafta türünü bile bilmediğim büyük ağaçlar yer alıyordu. Arabayla tepeye doğru ilerlediğimizi fark edebiliyordum, yolda ilerledikçe bitkilerin türleriyle birlikte hava da değişiyordu. Sanki daha temiz ve serin bir hava vardı.
Yavaşça taş bir yolun üzerine geldik, camdan dışarıya baktığımda aslında bir köprünün üzerinde olduğumuzu fark ettim. Taştan büyük bir köprü ve aşağısında boydan boya uzanan geniş bir şelale vardı. Görüntü o kadar güzeldi ki kendimi bakmaktan alıkoyamıyordum.
"Daniel! Şelale!" derken yüzümü cama yapıştırmıştım, bir yanım makyajımın bozulmaması için dua ederken bir yanım umursamıyordu bile.
Daniel hiçbir şey demiyordu ama gülümsediğini görebiliyordum. Scott paravanı açtı ve bir şeyler söyledi ama onu dinleyememiştim bile. Daniel'ın konuşmasıyla dikkatim paravandan görünen ön cama kaydı:
"İşte geldik, burası benim evim."
Camdan tam köprünün ortasında yer alan büyük görkemli bir şato gözüküyordu. Şatonun rengi batan güneşin ışığında parlıyordu, siyah ve morla karışık mermer gibi pürüzsüz bir taştan olduğunu görebiliyordum. Renkler o kadar güzel gözüküyordu ki saatlerce burada oturup seyredebilirdim. Şatonun katları göğe doğru yükselirken aralarda kendini göstermiş olan ağaçları ve yer yer belirmiş mor yapraklı sarmaşıkları görebiliyordum, her katta bir bahçe olduğu kesindi.
Scott iyice kaleye yaklaştıktan sonra arabayı durdurdu ve kapılarımızı açtı. O kadar heyecanlanmıştım ki Daniel'ı beklemeden arabadan inerek etrafa bakmaya başladım.
İlk önce köprünün kenarına gidip aşağıya düşen su damlalarını izledim, daha sonra arkama döndüğümde Daniel'ı bana bakıp gülümserken buldum.
"Beğendin mi?"
"Beğenmek mi? Burası harika!"
Daniel gülerek bana doğru yaklaştı:
"Beğenmene sevindim ama daha görecek çok şey var. "
"Başka şelalalerde var mı?"
"Hayır, bu tek şelalemiz ama gördüğün en büyük şelale olabilir kaleyi ve yolu boylu boyunca kapsıyor."
"Bu harika! Peki ya şu parlayan taşlar, onlar ne?"
"Kalenin yapısındakilerden bahsediyorsan onların adı Vesuvianite. Madenlerimizden çıkardığımız bir cevher. Onu özel yapan kısmı da bu güzelliğiniz yanı sıra dünyada sadece bizim kıtamızın altındaki madenlerde bulunması, bolca stoğumuz mevcut. Hazır konusu açılmışken, bunu daha sonra vermek istiyordum ama-" Daniel elini cebine atarak minik bir kutu çıkardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARAF
FantasiO gece durduraksız gök gürledi..Kral Vincent şatosunda güzeller güzeli eşi Eleanor'u ve minik Prensesi heyecanla beklerken her şeyden habersizdi... Kraliçe Eleanor ise son nefesini yağmurun başlamasından hemen önce vermişti.Cadı amacına ulaşamamış...