Giriş

361 23 1
                                    

Gözümü rahatsız eden parlak güneş ışınlarıyla gözlerimi araladım.
"Geldik mi?" Uykulu sesim hayattan bıkmışlığını belli ediyordu.
"Hayır, gelmedik." Dedi Hazal.
"E niye durduk?" İki elimle gözlerimi ovuşturarak oturduğum koltuktan doğruldum.

"Gelemedik. Arabaya bir şey oldu, ben de anlamadım."
"Ben iner bakarım şimdi." Kendimden neden bu kadar emin konuşmuştum bilmiyorum, halbu ki arabalardan zerre anlamazdım.

"Sen mi bakacaksın? Durumumuz çok vahim." Yapmacık bir sesle ağlamaya çalışırken kafasını direksiyona koydu.
"Hahaha çocuk espiri yaptı, gülelim bari." Kapıyı yavaşça açıp arabanın önünü kaldırdım. Her şey o kadar karmaşık görünüyordu ki, elbette hiçbir şey anlamadım. Açtığım gibi kapatarak Hazal'a ümitsiz bakışlarımı yolladım. Camın arkasından çocuk gibi dudaklarını bükerken bana bakmaya devam etti, çok sevimli duruyordu ama bu sevimliliğin bizi bu durumdan kurtaramayacağı bir gerçekti.

"Ne yapalım, biz de yürüyeceğiz. Baksana bir Allah'ın kulunun geçtiği yok." Söylediklerim Hazal'ı belli ki tatmin etmemişti ve hemen söylenmeye başladı.
"Benim o yolu yürüyeceğimi sanıyorsan, yanılıyorsun." Dedi eliyle sonunun gözükmediği yolu işaret ederek.
"Sen bilirsin." Dedim ellerimi havaya kaldırarak.

"Alya gider." Diyerek sözümü bitirip arkamı dönüp yürümeye başladım. Benden ümidi kesen Hazal, gerçekten onu bırakıp gittiğime inanmıştı.
"Ya Alya, bekle!"
Hızlı adım seslerini duyar duymaz kıkırdayıp arkamı döndüm.
"Bak yürümeyi becerebiliyorsun, aferin kız." Dedim dalgasına. Ardından bana cevap yetiştirmeye hazırlanan Hazal kendi ayağına takılıp yere düştü. Ben kahkahalara boğulurken o söyleniyordu.
"Allah kahretsin ya!"
"Sözümü geri alıyorum. Onu bile beceremiyorsun!" Dedim kahkahalarımın arasından konuşarak.

"Gülme Alya!"
Yerden destek alarak doğrulduktan sonra dizlerini temizledi ama ben gülmemi kesememiştim. Kirpiklerimin ıslandığını fark eden Hazal daha da sinirlenmişti.
"Oha bi de gülmekten ağlıyorsun. PES!"
Beni sinirle bir kaç koşar adımlarıyla geçtikten sonra hızlı adımlarla önümden yürümeye devam etti.
"Tatile mi geliyorum, cehennememi belli değil!"
"Tamam, bir kaç aksilik olmuş olabilir ama hala beraberiz. Yetmez mi?" Diye sordum adımlarımı ona uydurarak.
"Yet-"
Hazal'ın cümlesini yanımızdan geçen ışık hızında ki motorlar kesti. Öyle hızlı ve delice kullanıyorlardı ki rüzgarları yüzünden tozlar hep havalanmış, salık saçlarımız birbirine dolanmıştı. Öksüre öksüre elimizle önümüzde ki tozları kovmaya çalışırken aralarından biri bizi görünce yavaşlayarak yanımıza geldi.
"Oha ayılara bak! İnsan gibi kullansanız şu aracı ÖLÜR MÜSÜNÜZ!"

Hazal'ın sinirleri iyice bozulmuştu. Ben ne kadar moralimi yüksek tutmaya çalışsam da her an pes edebilirdim. Bu kadarı fazlaydı.

"Burada ne yapıyorsunuz, tek başınıza?" dedi yabancı bir ses. Sesinin hoş bir tınısı olduğunu inkar edemeyeceğim.
"Sana ne be, git işine." Diye tersledim ve Hazal'ın kolundan tutup yolumuza doğru sürüklemeye başladım. Çünkü Hazal'a kalsa motora biner ve giderdi.
"Yalnız buradan öyle kolay kolay araba geçmez, ben söyleyeyim."
"Merkez buraya çok mu uzak?" Arkama saklanmış Hazal'ın masum sesi girdi araya.
"Yürüyerek 2-3 saat falan sürer." Bunu o kadar rahat bir şekilde söylemişti ki sinirlerim bozulmuştu. Şimdiden ayaklarıma acımıştım. 2-3 saat boru değil.
"İsterseniz sizi bırakabiliriz?"
Hazal bu teklife hemen olumlu atlarken onu durdurdum.
"Gerek yok, biz kendi başımızın çaresine bakarız."
"Emin misiniz?"
"Bir saniye." Diyerek sevimli hain bakışlarını yolladı çocuğa. Hazal kolumdan beni tutup çocuktan biraz uzaklaştırdı.
"Sen kafayı mı yedin? Bu belki bizim son şansımız! Ben o kadar yolu yürüyemem Alya!"

KARIŞIK YAZ AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin