15. Bölüm

94 10 0
                                    

Gözlerimin yanmasıyla araladım gözlerimi. Etrafıma bakındığımda değişiklik veya bir farklılık yoktu, yastığımın sol tarafında göz yaşlarımdan sebep hafif bir nem vardı. Her şeyin kabus olmasını istemiştim oysa ki.
Gözlerimi ellerimle ovalayıp, saçlarımı geriye doğru attım. Kendimi fazla değersiz hissederek uyandım bu sabah.
Sizce de normal değil mi?

Ağır ağır ayaklanarak penceremi açıp, temiz havanın odama saldırmasına izin verdim. Hava ne sıcak ne de soğuktu. Hayata pozitif bakmamıza yardım etmek istercesine hafif serinleten bir rüzgarı vardı, tabii ben hariç...

Camdan dışarıya bakarken gözlerimin istemsizce Burak'ın odasına kaydığını hissettiğimde geri çekildim. Artık bunu yapmayacaktım. Her zora düştüğünde, ağzına yapışmış cümleyi söyleyen birine değer vermeyecektim.
'Sana değer veriyorum.'
Cümlesinin içinde birçok duygu olmasına rağmen nasıl yalan olabilirdi hissettikleri?
Bana bunların garip gelmesi mi garip? Ben mi abartıyordum?
Sanmıyorum.

"Uyanmışız."
Kapıdan kafasını sevimli bir şekilde uzatan Hazal'a çevirdim baygın bakışlarımı.
"Günaydın."
"Sana da."
"Hadi gel, nefis krepler yaptım sana."
Yanıma gelerek kolumdan çekiştirmeye başladığında, çok isteksiz bir şekilde yerde sürünerek gitmeye başladım. Merdivenlere geldiğimizde kreplerin sıcak kokusu burnuma gelince karnımın guruldadığını fark ettim. Dünden beri adam akıllı yemek yemiyordum.
Sofraya baktığımda kreplerin kalp şeklinde yapılmaya çalışmış olunması karşılığında sırıttım.

"Bu nerenin kalbi?" Diye sordum alayla. Yamuk ama kalp şekli verilmeye çalışılan kreplerden birini elime alıp Hazal'a tuttum.
"Benim kalbim o. Bir kere kurban ol sen benim kalpli kreplerime!" Dedi elimde ki krepi alarak.
"Tamam tamam kızma."
Sırıtışım kıkırtıya dönerken masada yerimi aldım.
Çikolatalı krep yemeyi çok sevdiğimi bildiğinden, oturduğum yerin yakınına koymuştu çikolatayı.
Yavaş yavaş sürüp, tadını çıkara çıkara yerken Hazal sadece beni izliyordu.

"Sen niye yemiyorsun?" Dolu ağzımla zar zor konuşuyordum.
"Aç değilim ama seni mi kıracağım? Yerim bir tane."
Tabağımda özenle çikolatasını sürdüğüm krepi tabağımdan alıp hızlıca büyük bir ısırık aldı. Pis şeytan!
"Hey!"
"Güzel olmuş he." Dedi çikolatalı ağzıyla. Üzüntüyle elinde kalan parçaya bakışlarımı yollarken bir başka krepi tabağıma aldım.

"Alya"
Evet sanırım yine bir gol geliyordu.
"Dün"
"Ah hadi ama Hazal!"
Tabağın kenarında ki peçeteyle ağzıma bulaşmış olan çikolatayı sildim. Ciddiyete bürünmem gerekiyordu sonuçta.
"Anlatman gerekmez mi?" Dedi ısrarcı çıkan ses tonuyla.
"Sen bana her şeyi anlattığına emin misin?" Diye sordum alayla. Sessiz kalmayı tercih etmişti çünkü ikimizde vereceği cevabı çok iyi biliyorduk.
'Hayır.'

Aslında dün Hazal'a başımdan geçen olayları anlatmayı düşünüyordum ama Burak'la aramda ki çoğu şeyden habersizdi, onu beni habersiz bıraktığı gibi.
Kendini kısa sürede toparladı ve içine çektiği derin nefesi sesli bir şekilde dışarı verip, söze girmişti.
"Kötü durumdasın."
"Biliyorum."
Dedim basitçe. Yüzüme vurmasının ne anlamı vardı ki? Biliyordum acınacak bir halde olduğumu. Aslında bakarsak çokta abartalıcak kadar kötü bir durumun içine düşmemiştim. Hayatıma dün girmiş birini beni üzecek kadar değerli yapan salak bendim. Kısaca kendim ettim kendim buldum.

"Neden acını benimle paylaşmak yerine içine atmayı tercih ediyorsun ki?" Hâlâ diretiyor olması beni yoruyordu.
"Hazal, sen en son ben üzüldüğümde ne zaman yanımda oldun ki?" 
Cevabını ben de çok merak ediyordum ama ondan önce daha çok merak ettiğim soruları dile getirmeyi tercih ettim.
"Ya da ne zaman bir kere olsun benim sözümü dinlemeyi tercih ettin?" Güzel sorumu güzel yerde dile getirmiştim.
"Anlamadım?"

KARIŞIK YAZ AŞKIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin