"B-Buldun mu?"
"Ihım."
Jimin dikkatli bir şekilde Jungkook'un kucağından kalktı. Kapıya doğru yürüyüp anahtarı ciddi bir mücadelenin sonunda yuvasına soktu ve kapıyı açtı.
Arkasına baktığında Jungkook'un yerden kalkmış olduğunu görmüştü.
Hemen içeri girip ışıkları açtı. Jungkook da kolayca diğer eşyalarını içeriden gelen ışıkla bulmuştu.
Jimin ayakkabılarını çıkardığı gibi ayakkabılığa koydu. Tam içeri kaçmak için bir adım atmıştı ki Jungkook kolunu tutarak onu durdurdu.
Jimin sertçe yutkundu. Sakin kalmak adına derin derin nefesler alıp verdikten sonra ona doğru döndü.
Jungkook gözlerinin içine bakıyordu şimdi. Bir şey söylememişti ve söylemeye de niyetli gibi değildi. Jimin birkaç dakika daha bekledi fakat sonunda kolunu yavaşça kendine doğru çekerek ondan kurtarmıştı.
"Ben... Bi' elimi yüzümü yıkayayım." demesiyle kaybolması bir olmuştu sanki.
Jungkook, arkasından bir süre boş salonu izledi. Kapıyı kapattıktan sonra ayakkabılarını ve ceketini çıkarıp oturma odasına geçti.
Kendisini koltuğa bıraktı. Az önce yaşananları düşünüyordu.
Fakat neden öyle bir şey yaptığını değil, Jimin'in neden kaçmak istediğini düşünüyordu.
Ondan bu kadar etkilenmesine güldü. Fark etmeden kapılmıştı rüzgarına galiba... Tam da onun istediği gibi.
"Ama şimdi kaçıyor."
Sağ elini saçlarından geçirdikten sonra üzerini değiştirmek için odasına gitti.
Banyonun önünden geçerken içerisinin oldukça sessiz olduğunu fark etmişti. Zaten kaçmak için gittiğini biliyordu ama şahit olmak biraz daha canını sıkmıştı.
Odasına girip kapıyı sertçe kapattı.
~~~
Kafe her zamanki gibi öğlene doğru oldukça kalabalıklaşmıştı. Jimin ve Jungkook oradan oraya koşturuyorlardı.
Jimin bu durumdan oldukça memnundu. Bir şeylerle meşgul olduğunda çoğu insan gibi düşünmeyi bırakıyordu. Eğer bunu yapamasaydı, Jungkook'un dün kendisini öpmeye yeltendiği her aklına geldiğinde muhtemelen saçma sapan tepkiler verecekti.
Birkaç saat sonrasında kafe yeniden sakinleştiğinde Jimin yorgunlukla kendisini içerideki boş masalardan birine bıraktı. Kafasını masaya yaslayıp boş boş yere bakmaya başlamıştı.
"Çok mu yoruldun?" Jungkook'un oldukça neşeli çıkan sesiyle hemen doğruldu. O sırada Jungkook da karşısında oturmuştu.
"Birazcık." deyip gülümsedi.
Jungkook dirseklerini masaya koyup ellerini yanaklarına çıkardı. Jimin ilk defa onu böyle görüyordu, yanaklarına dokunmamak için kendisini tuttu ve ellerinin yerinde olmak için dua etme saçmalıklarına başvurmamaya çalıştı.
Fakat Jungkook onu delirtmek istiyordu anlaşılan.
Dişlerini gösterecek şekilde gülümsemiş, gözlerini Jimin'de uzun uzun gezdirdikten sonra sevimli bir şekilde "Demek çok yoruldun." demişti.
Jimin tuttuğunu hatırlamadığı nefesini verip onaylar manada homurtular çıkardı.
"Kahvaltı yapmadın tabi..?"
Jungkook birden azarlar gibi konuştuğunda Jimin kaçırdığı bakışlarını ona çevirdi. Ellerini yüzünden çekmiş, göğsünde birleştirmişti ve ters ters kendisine bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love is in Montmartre ✔︎
FanfictionJimin ve Jungkook yedi yaşlarındayken birbirlerine söz vermişlerdir: Jungkook dünyadaki tüm kötülüklere karşı Jimin'i koruyacak, Jimin de Jungkook'a tüm sevgisini verip sonsuza kadar onun yanında kalacaktır. Jimin, tam on dört yıl sonra Jungkook'u...