Aslında bunu buraya çok uzun zaman önce bırakmalıydım. Bu soundtrack liim in fon müziği gibi bir şey benim için çünkü. İlk bölümü yazmaya başladığımda da dinliyordum, bu bölümü yazarken de dinledim. Ne zaman dinlesem sevgi dolu hissediyorum kendimi ve bu hikaye de fark ettiğiniz üzere (umarım) entrikasız, kötü karaktersiz, tatlı tatlı ilerliyor. Galiba bu yüzden bu kadar bağdaştırdım ve sizinle de paylaşmak istedim 🌸
Tabi soundtrack Amelie from Montmartre filminden bu yüzden de bu kadar bağdaştırmış olabilirim çünkü bu filmden yola çıkarak hikayeyi kurgulamıştım kslakzoam
Neyse çoook konuştum.
İyi okumalar 💕
~~~
Jungkook kafeye girer girmez her zamanki gibi "Ben geldim!" diye bağırarak haber verdi. İçeride Bella'dan ve müşterilerden başka kimse yoktu.
Hemen bisikletini askılığın yanına bıraktı. Aldığı şeyleri mutfağa götürmüş ve Jimin'i gördüğünde ona yaklaşıp arkadan sarılmıştı.
Çenesini omzuna yaslarken "Şimdi mi hazırlıyorsun tembel." diye dalga geçmiş, yanağına sesli bir öpücük bırakmıştı.
Jimin çırpmaya devam edip "Hazırlıyorum işte." diye mırıldandı.
O sırada Emma'nın çığlığa benzer sesini duymuşlardı. "Siz..?"
Jungkook aceleyle Jimin'den ayrılıp Emma'ya döndü. Birkaç saniye öylece bakıştıktan sonra elini mahçup bir ifadeyle ensesine atmıştı.
"Bizden saklıyor muydunuz yani?!" Emma şaşkınlığını üzerinden atar atmaz merakla sordu. İkisine bakarken gülümsemeden duramıyordu.
Jungkook ellerini iki yana sallayarak "Hayır, hayır." dedi, endişeli halleriyle. "Çok yeni zaten."
Emma hala daha yumurta çırpmaya devam eden Jimin'e baktı bu sefer, onları görmüş olmasına hiçbir tepki vermemesi şaşırmasına neden olmuştu.
"Jimin..?"
"Hmm..?"
Emma gözlerini şaşkınlıktan irice açarak Jungkook'a döndü.
Jungkook da hiçbir şey anlamamıştı. Neden böyle davrandığını bilmiyordu.
Sadece dudaklarını oynatarak "Utanmış olabilir." dedi.
Emma önerisine kafasını sallamış ve Jimin'i daha fazla utandırmak istemediği için hiç konuşmadan işine dönmüştü.
Jungkook da yeniden Jimin'e yaklaştı. Yumurtayı çırpmayı bıraktığı için sevinmişti.
Gözüne gelen saçlarını eliyle geriye attıktan sonra "Biraz acele et ki kalabalık olmadan yiyelim." dedi.
Jimin kafasıyla onaylamış, büyük bir ciddiyetle işini yapmaya devam etmişti.
"O zaman ben içerideyim. Sen de gelirsin."
"Ihım..."
Jungkook bir süre durdu. Garip hallerinin nedenini soracağı sırada Bella'nın çağırmasıyla gitmek zorunda kalmıştı.
"Al."
Jungkook önüne konulan tabağa baktı.
"Jimin, kabuk var bunda."
Yüzünü buruşturup bıçağıyla küçük kabuk kırıntılarını kenara biriktirdi. Jimin de kafasını eğip yumurtayı iyice incelemiş, sonra "Ah öyle mi olmuş, pardon." demişti.
Jungkook derin bir nefes alıp verdi ve bıçağını tabağına bıraktı. Şu an oldukça zor olsada gülümsemeye çalışıyordu.
"Ne oldu sana? Sadece birkaç saatliğine yoktum... Cidden çok merak ediyorum, yine ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love is in Montmartre ✔︎
FanfictionJimin ve Jungkook yedi yaşlarındayken birbirlerine söz vermişlerdir: Jungkook dünyadaki tüm kötülüklere karşı Jimin'i koruyacak, Jimin de Jungkook'a tüm sevgisini verip sonsuza kadar onun yanında kalacaktır. Jimin, tam on dört yıl sonra Jungkook'u...