Ardı arkası kesilmeyen hapşurma ile Lucy resmen ciğerlerini dışarı çıkarıyordu. Bu sırada ise Lucy karaya ayak basmıştı ve cellat etraftaki odun parçalarını toplayıp ateş yakması için onu bekliyordu.
Lucy odunların başına gidip bağdaş kurarak oturmaya başladı. Ciddi ciddi odunlara meydan okuyordu. Eline ince bir odun parçası alıp dik dik bakmaya başladı.
" Hayatımda hiç odunları birbirine sürterek ateş yakmamıştım...demek gerçekten hayatta herşeyin bir ilki varmış.....gerçi ben ölmüştüm. Buda demek oluyor ki ikinci hayatta herşeyin bir ilki oluyormuş."
Cellat da Lucy gibi yere oturmuştu. Ama dizlerinin üzerine. Lucy bir kendi oturuşuna bir cellatın oturuşuna baktı.
" Sanki....bir şeyler yanlış...."
Cellat merakla Lucy'ye baktı. Lucy ise yüzünü buruşturdu.
" Benim senin gibi hanım hanımcık oturmam gerikirdi, senin de benim gibi kaba saba.... Aman! Kim görüyor sanki!"
Lucy elindeki odun parçasını diğer odun parçasına sürte sürte kıvılcım çıkarmaya çalıştı. Ama ne kadar uğraşsa da başarılı olamamıştı. En sonunda ellerini üflemeye başladı.
" Odun yakacağım diye neredeyse ellerim tutuşuyordu! Ya bu nasıl bir başarı bana açıklar mısınız?"
Ellerini üfleyip acısını azaltmaya çalışıyordu. Onu izleyen cellat ise yerde duran odun parçasını eline alıp Lucy'nin yaptığını yaptı. Ama oduna sürtmek yerine boynuzuna sürtmüştü. Lucy ellerini indirip cellata baktı.
" Ne yapıyor ya bu manyak?!" (İç sesi)
" Azrailcim bence öyle birşey yapma yoksa boynuzlarından birine veda edersin. Yada en kötü çatlatırsın-"
Birden cellatın elindeki odun parçası alev alınca Lucy şaşkınlığını hapşurarak anlattı. Ama hapşurduğu sırada dilini ısırmıştı.
" Demek başıma bu da gelecekti..."
*******
Ateşin cayır cayır yanan sesi Lucy'nin içine bir huzur serpiştirmişti. Ellerini öne doğru eğerek ellerini ısıttı. Yanında duran cellat sessizce elindeki balığı ateşe doğru tuttu. Balığın kokusu Lucy'nin midesini harekete geçirmişti." Çok acıktım. Azrail Efendi sen yemek yiyecek misin? Gerçi ağzın yok ama.....belki miden falan vardır."
Cellat başını sağa ve sola salladı. Lucy yüzünü garip bir şekle bürüyüp konuştu.
" Sen nasıl bir yaratıksın?! Miden yok....ağızın yok.....burnunda yok sanırım.....oooo....akciğerede ihtiyacın yoktur senin. İçinde ne var çok merak ediyorum."
Lucy bunları derken balığın kuyruğunu yemekle meşguldü. Cellat ise pür dikkat ona bakıyordu. Lucy çok geçmeden balığı midesine yollamıştı. Ayağa kalkıp etrafına bakındı. Cellat ise arkalarında kalan ateşe bakıyordu.
" Azrail Efendi, ateşi söndürebilir misin? Ben biraz etrafa bakınmak istiyorum."
Lucy hızla ileri doğru atıldı. Arkasında kalan cellat ise bir ateşe bir Lucy'ye bakakalmıştı.
Evet ateş nedir bilmeyen birine ateşi söndürmesi söylenmişti. Cellat sessizce ateşe yaklaştı. Uzun pelerinimsi şeyi rüzgârda hafif uçuştu. Uzun
kalın ve sanki dinazor ayağına benzer ayaklar ortaya çıktı. Sonra cellat ateşin üstüne çıkıp tüm ateşi ayakları ile söndürdü...Lucy ağızı beş karış açık bir şekilde yukarı bakıyordu. Kendisinin 50 katı büyüklüğünde devasa mantarlar vardı. Kendi dünyasında ağaçlar büyüktü. Ama burada ağaçlar minicikti. Lucy hayretle etrafına bakınıyordu. Mantarların fosforlu ışık gibi renk renk parlamasıda ayrı bir ilginçti. Lucy şaşkınlığını bir miktar azaltıp mantarların üstüne nasıl çıkabileceklerini düşündü. Mantarların gövdesi kaygandı. Çıkılacak gibi değildi. Arkasından gelen çalılık sesi ile arkasını döndü.
Cellat pelerininin altından duman çıkararak gelmişti. Lucy telaşla ne olduğunu sordu. Tabi ki cevap vermemişti.
" Ne yaptın?! Yoksa ateşi söndürmeyi bilmiyor muydun?"
Cellat başını sağa ve sola salladı. Lucy elini alnına vurdu.
" İşte bu yüzden sana konuşmanı söylemiştim...."
Cellat'ın pelerini hafif bir rüzgârla havalanmıştı. Lucy ise şaşkınlıkla bakakaldı.
"Ama...ayaklarında yanık izi bile yok. Nasıl oldu bu? Ayağının acısını hissediyor musun?"
Cellat başını sağa ve sola salladı. Lucy bezgin bezgin cellata baktı.
" Neyse iyi olduğun sürece sorun yok. Ama şu mantarların üstüne çıkmamız gerek. Bir fikrin var mı?"
Cellat başını yukarı kaldırdı. Mantarlardan gelen garip bir ses duydular. Sanki rüzgâr şapkalarının üstünden geçemiyormuş gibi tuhaf ama inatçı bir ses. Sonra bu sesin mantarlardan gelmediğini fark ettiler. Çalıların arasından geliyordu....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şah Ve Piyonlar
Hayran Kurgu"Dragneel, bir sonraki oyuna hazır mısın?!" Sakura saçlı çocuk zar zor nefes alıp veriyordu. Bu dünyadan çıkıp gerçek dünyaya geri dönmek ve sevgilisi Lisanna'ya kavuşmak istiyordu. Ama önünde duran bu kızın onunla güya oyun oynaması işleri zorlaştı...