Sensöre elimi sallıyor ve açılan kapıdan giriyorum. Lee Know bana sadece buraya gelmemi söyledi. Ne yapmam gerektiğinden bahsetmedi. Yani kapının hemen önünde bekliyor olmam normal.
Çevreme bakınıp bir işaret beklerken, Felix'e görünmeden reyonları gez Jisung, diyen sesini duyuyorum. Az önce geldi o da. Başımı sallıyorum. Onun sesini hiç bu kadar keskin duymamıştım. Sanki tam arkamdaydı.
Kendime güvenemeyip arkama bakıyorum ama sadece yaşlı bir adam çikolata kolisi taşıyor. Lee Know bu adam olamaz.
Söylediği gibi yürümeye başlıyorum. Ayrıca gözüme takılan abur cuburları almaktan geri kalmıyorum. Her adımımda başımı çeviriyor ve etrafımı kontrol ediyorum. Sonra aniden duruyorum ve hızla birkaç adım geriye atıp o reyondan çıkıyorum. Dün benimle konuşan çocuk, bana arkası dönük şekilde yumurtaları inceliyor. Felix'e görünmemeliyim.
Arkamı dönüyor ve başka bir reyona ilerliyorum. Hâlâ Lee Know'u görebilmiş değilim. Yavaş yavaş son umudumu da kaybettiğimi hissediyorum. Eve döneceğim. Kasaya yöneliyorum.
Kasiyer çocuk arkasındaki kutuları düzenliyor. Elimdekileri kasaya koyduğumda, çıkan sesle bir süre duruyor. Felix'in gelmesinden korktuğum için, "Biraz acele edebilir misiniz?" diye soruyorum. Ancak arkasını döndüğünde, eve gitmeyip burada kalmak istediğimi fark ediyorum.
İlk başta şapkasının altındaki kumral saçları, gerginlikle kemirdiği ince dudakları ve bana saliselik olarak değinen gözlerinin, bende nasıl bir etki uyandırdığına anlam veremiyorum. İçim sımsıcak oluyor. Büyük bir ürperti göğüs kafesimde beliriyor ve...
"Başka bir şey alacak mısınız?" diyen sesi beni elektrik çarpmışa çeviriyor. Kocaman bir acı hissediyorum göğsümde, bir saniyenin ardından bu acı çok hoş bir rahatlamaya dönüşüyor. Mayışmış hissediyorum. Hiçbir şey diyemeden dikilmeye devam ediyorum.
Lee Know ise gülümsüyor. Nabzım o kadar hızlı atıyor ki duyabiliyorum.
Hiçbir şey belli etme.
Kaşlarım çatılıyor. Gözleriyle işaret ettiği yöne bakıyorum. Yaşlı adam başka bir çikolata kolisini getirmiş, raflara diziyor. Tekrar ona döndüğümde, İnsanların bizi anormal olarak nitelendirmesini istemem, diyor fısıldayarak.
"Başka bir şey yoksa fişi kesiyorum." Gülümsemesi genişliyor, haylaz bir hâl alıyor.
Heyecandan bayılacak gibiyim. O gerçekten karşımda. Bana gülüyor; sesini zihnimle değil, kulaklarımla duydum.
İçimden, Lee Know gerçekten gerçek! diye bağırarak ve deli gibi kahkaha atarak sokakta koşturmak gelse de, dudağımı ısırıyorum ve gözlerimi kaçırıp başımı iki yana sallıyorum. Dilim tutulmuş gibi.
Sanırım sesli bir cevap vermemi beklemişti, gülümsemesi soluyor. Ona sarılma dürtüme engel olmaya çalışarak yiyeceklerimi poşete koymasına yardım ediyorum. Gitmem gerektiğinin farkındayım, az sonra Felix gelebilir ve kasada fazla oyalanmam saçma olur. Yine de burada kalabilmek isterdim. Şu an Lee Know'a onlarca soru sormak varken eve gitmek çok sıkıcı bir seçenek.
İstemeye istemeye ona arkamı dönüyorum, gitmek için adım atıyorum. Birkaç saniye sonra poşeti tuttuğum elimden çekiyor ve ona baktığımda poşetin içine bir şey atıyor. Mavi bir kağıda benziyor ancak tam göremiyorum. Parmakları yavaşça elimden ayrılırken arkasını dönüyor ve reyonların arasında kayboluyor. Parmaklarının değdiği yerler uyuşuyor.
•°-°•
"9'da geliyorum."
Kesinlikle ölmemi istiyor. Başka açıklaması olamaz bunun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Voices ;; Minsung {✓}
FanfictionJisung, zihninde onunla konuşan birinin sesini duyar. *** | 2019 Ficteki shipler etiketlerde yazıyor, "yorum" yaparken neden kendi shipinizin olmadığını sorgulamaz ya da bitmiş ficin sonunda başka bir ship istemezseniz sevinirim.