Alnımda hissettiğim baskıyla gözlerimi aralıyorum. Kısık gözlerimle, aralık kapıdan içeri giren ışığın yatağımın kenarında duran ve bana bakan Minho'yu aydınlattığını görüyorum.
"Minho?" diye mırıldanıyorum uykulu sesimle.
"Uyanma," diye fısıldıyor. "Uykuya ihtiyacın var. Gözlerini geri kapat." Elini kaldırıp gözlerimin üzerine koyuyor.
Elini tutup gözlerimden çekerken, "Saat kaç?" diye fısıldıyorum onun gibi. Elini bırakmıyorum. "Uyuyor olman gerekmiyor muydu?"
"Saat 1 buçuk. Önemli bir şey yok, sadece Minji arayıp yanına gelmem gerektiğini söyledi. Bana Woojin'le ilgili biraz daha bilgi verecek. Sizi rahatsız etmek istemedim."
Doğrulup üzerimdeki yorganı yatağın diğer ucuna atıyorum. Yorgunlukla gözlerimi ovuşturup, "Bekle," diyorum. Minho ne yaptığımı merak ederek beni izlerken ayağa kalkıyorum. Bir an dengemi kaybeder gibi olsam da, "Hyunjin ve Seungmin'e de söyleyelim. Yalnız gitme. Belki Woojin seni görür," diye devam ediyorum.
Minho bileklerimi tutup beni yatağa geri yatırıyor. "Woojin'in sarayda olmadığını söyledi. Sadece küçük bir konuşma yapacağız, Jisung. Hiç önemli bir şey değil. Bir saate dönmüş olurum."
"Önemli değilse neden yarın gitmiyorsun?"
"Çünkü yarın sarayda olacak ve belki de planını devreye sokacak. Şu an olmadığı için rahatlıkla gidebilirim." Uzanıp alnıma bir öpücük daha bırakıyor. "Geri geleceğim ve ne konuştuğumuzu anlatacağım. Woojin'e karşı neler yapabileceğimizi kesinleştireceğiz."
Bana başka seçenek bırakmadığını fark ederek, "Pekâlâ," diyorum. "Dikkatli ol."
"Merak etme," diye fısıldıyor ve son kez dudaklarıma uzanıp öpüyor. Kendini geri çektiğinde karanlık sayılan odada gözlerinin parladığını görür gibi oluyorum. Arkasını dönüp odadan çıkarken bu parlamanın sevgiden mi, yoksa gözlerinin dolmuş olabileceğinden mi olduğunu düşünüyorum.
İçimi bir huzursuzluk kaplıyor. Tahmini beş dakika boyunca kendimle bir tartışma yapıyorum ve yolunda gitmeyen bir şeyler olduğuna karar veriyorum. Beynim bana kötü bir şey olsaydı Minho'nun bize de haber vereceği yönünde hatırlatma yapsa da, içimdeki o olumsuz sesi bastıramıyor. Minho'yu tek başına gönderdiğim için pişmanlığı her zerremde hissedebiliyorum.
Yorganı tekmeleyip ayağa kalkıyorum. Üstümü değiştirmeden odadan çıkıyor ve ufacık bir kısmı kalmış, gerisi dağılmış uykuma aldırmamaya çalışarak yürüyorum. Hyunjin'in odasının kapısını yavaşça aralıyorum. Odaya giren ışıkla ellerini gözlerine siper ediyor.
"Ne?" diye mırıldandığını duyuyorum. Daha çok rahatsız olup uyanması için ışığı açıyorum. Gözlerini bana çeviriyor. "Ebenin nikahını mı merak ediyorsun Jisung?"
"Minho Woojin'in sarayına gidiyor."
Ellerini yüzüne bastırıp dudaklarını ovalıyor. Derin bir nefes alıp kalkarken, "Saat kaç?" diye soruyor.
"1 buçuğu geçmiş olabilir."
"Minho ne halt yemeye gidiyor oraya?"
Omuz silkiyorum. "Minji'nin söylemesi gereken şeyler varmış ve bizi rahatsız etmemek için tek başına gidiyormuş. Çoktan çıktı yola." Gözlerini halıya diktiğini fark edince, "Ne düşünüyorsun?" diye soruyorum.
Arkasını dönüp yorganını başına çekiyor. "Gidip onu durdur. Yanlış bir şey yapmasın. Yarın hep beraber gideriz. Hemen şimdi konuş onunla."
Odadan çıkıp Minho'nun numarasını tuşluyorum. Açmıyor. Odama geldiğimde telefonunun masanın üzerinde olduğunu görüyorum. Gece benimle uyumuştu ve muhtemelen aceleden almayı unutmuştu. Üstümdeki pijamalardan kurtuluyor ve sıkı bir şeyler giyiyorum. Saraydan çıktığımda adımlarım beni Minho'nun peşinden sürüklüyor. Koşmaya başlıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Voices ;; Minsung {✓}
FanfictionJisung, zihninde onunla konuşan birinin sesini duyar. *** | 2019 Ficteki shipler etiketlerde yazıyor, "yorum" yaparken neden kendi shipinizin olmadığını sorgulamaz ya da bitmiş ficin sonunda başka bir ship istemezseniz sevinirim.