43

2.2K 214 28
                                    

-04.08.19

🌼

"Demiştim demek istemiyorum ama her şey ortada Ceyhun. Zaten neden o kızla sevgili olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim." dediğinde, sıkıntıyla bir nefes verdim.

"Artık, ayrılalı iki gün olmuş olan eski sevgilim hakkında konuşmayı kesebilir miyiz Okyanus? Sıkıcı olmaya başladı." dediğimde, homurdandı. Onun bu haline gülümserken kendisi susmak bilmemiş, başka konulardan konuşmaya başlamıştı. Kulağımla omzumun arasına sıkıştırdığım telefonu düşürmemek için ayrı bir çaba verirken diğer yandan da hazır olduğunu düşündüğüm sırt çantamı tek koluma taktım.

"Daha ne yapayım istiyor anlamıyorum ki? Sınıftaki en iyi projeyi ben yaptığıma eminim! Gaddar adam! Umarım bu ayki öğretmen maaşına bir şey olurda verdiği not kadar az para alır!" dediğinde, sesli bir şekilde gülmekten kendimi alıkoyamamıştım. Sabahın erken saatlerinde okula gittiği yetmiyormuş gibi birde sıkıntıdan beni arayıp uykum ile arama girmişti. Onu dinliyormuş gibi mırıltılar çıkarmaya devam ederken mutfağa girmiştim. Buzdolabında bir tabağa dilimlenip koyulmuş olan domateslerden bir kaç tane ağzıma attım.

"Sabah sabah konuştuğumuz şeye bak." diye, homurdanırken Okyanus beni duymuşcasına içerlendi.

"Sen beni dinlemiyor musun? Tabii ki dinlemiyorsun! Benim gibi okula erken gelmedin sonuçta. Sen ne yiyorsun? Ceyhun? İnanmıyorum, sen tıkınıyorsun. Burda aç bir arkadaşın var senin! Küstah!" diye, cırtlak sesiyle konuştuğunda telefonu kulağımdan uzaklaştırıp yüzümü buruşturdum. Erkenden okula gitmesi ona iyi gelmemişti. Ayrıca aç ve uykusuz olması onu daha da çekilemez hâle getiriyordu.

"Tamam ya ne tantana ettin, sana da gelirken bir ekmek arası getiririm." dediğimde, mutfaktan çıkmıştım. Zaten kendim yemeden önce yarım ekmek ayarlayıp çantama koymuştum.

"Başta söylediğin şeyi takmıyorum. Çünkü sen bitan-" dediğinde, heyacanlı sesine gülerken bir anda susmasıyla giymek üzere olduğum ayakkabıyı yere bıraktım.

"Okyanus?" dediğimde, karşı taraftan bir kaç tıkırtı geldi. "Okyanus, neler oluyor? Konuşsana." dedim, ısrarlı sesime nazaran ne olduğunu anlamak isteyen meraklı bir tonda fısıldadım.

"C-Ceyhun?" dedi, hâlâ arka taraftan garip tıkırtılar gelmeye devam ederken.

"Efendim?"

"Nerdesin şuan?"

"Evdeyim?"dedim, hâlâ konuşmasını beklerken.

"Evde kal. Bugün okula gelme Ceyhun." dediğinde, şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.

"Ne?"

"Okula gelme diyorum işte. Lütfen beni dinle ve okula gelme."

"İyi de neden? Bugün önemli derslerim var, gelmek zorundayım." dediğimde, çoktan salondaki kanepeye kurulmuştum.

"Sanki dersler umrundaymış gibi konuşma! Gelme diyorsam gelme!" dedikten hemen sonra telefonu suratıma kapattığında kaşlarımı çatarak elimdeki telefona baktım.

Derdi neydi bunun?

🌼

Rüzgarda birbirine karışan saçlarımı elimle düzeltip, adımlarımı hızlandırdım. Hava kendini bozmuş, kara bulutlar ufak ufak yağmur tanelerini yeryüzüne düşürmeye başlamıştı. Geç kalmak istemiyordum. Okulun olduğu sokağa girdiğimde kulaklığımda yankılanan şarkı kendini bir diğer şarkıya bırakmıştı. Kısa sürede okulun bahçesine gelmiştim. Demir kapıdan geçerken elimdeki telefondan saate baktım. Ders vaktine daha  on dakika vardı. Rahatça bir nefes alıp, bakışlarımı bahçede gezdirdim. Beni fark eden Okyanus, hızlı adımlarla bana yaklaşırken alt dudağımı dişledim.

İşte başlıyorduk.

"Sana gelme demiştim," dediğinde, öfkeden yüzü kıpkırmızı olmuştu.

"Ama geldim?" diyerek, gergince sağ elimi dağılmış saçımda gezdirdim.

"Beni dinlemeliydin Ceyhun." diyerek, az önceki öfkeli haline zıt olarak endişeyle  gözlerime baktı.

"Ama neden? Okula gelmemem için büyük bir neden olmalı öyle değil mi? Ayrıca yok yazılıyorum ve derslerden geri kalı-" dediğimde, kaşlarını çatarak yerinde tepindi.

"Altı üstü bir gün yok yazılacaksın! Öyle kabarık devamsız günlerin olmadığını biliyorum! Ne olurdu lafımı dinleseydin? Birde sanki haftalardır ders dinliyormuş gibi bana bahane uyduruyorsun."diyerek, sinirle homurdanmaya devam etti.

"Edebiyat dersini umursuyorum." dedim, onun sinirli haline karşı sakince mırıldanarak.

"Nerdeyse bir ay önce," dedi, alayla gülüp bilmiş bir bakış atarak.

Onun bunu nerden bildiğini soracaktım ama vazgeçtim. Daha fazla konuşmak istemediğimi belirtip ona arkamı dönerek okula yürüdüm.

"Ceyhun!"diye bağırdı, tam olarak okulun geniş kapısından girmeden önce. Merakla ne sormak istediğini belirtircesine kafamı salladım.

"Bunu kendine yapma."

Bir süre kaşlarımı çatarak uzaktan da olsa yüzüne baktım. Her zamanki halleri olacağını düşünerek omuz silkip okuldan içeri girdim. Hızlı adımlarla kantinin olduğu taraftan geçerken merdivenlerin olduğu duvar kenarında bir hareketlilik dikkatimi çekti. Dikkatimi çekti çünkü, bu Canandı. Gözlerimi kısarak ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Gerçi anlamaya gerek yoktu. Her şey zaten göz önündeydi. Boğazımda düğümlenen nefesimi ciğerlerime göndermek istercesine bir kaç kez yutkundum. Ne nefesim çözülmüştü, ne de dilim. Midemde başlayan yangın fokurdayarak boğazıma çıktı.

Tekrar tekrar seslice yutkundum.

Kanım damarlarımdan çekilmiş, yüzüm ölüm soğuğuna bürünmüştü. Üşüyen ellerimi yumruk haline getirdim. Sıkışan kalbimi durdurmak istercesine nefesimi içimde hapsettim.

Ve tekrar yutkundum.

Dilim damağım kurumuş, beynim uyuşmuştu.

Sızlayan gözlerimi, gördüğüm manzaradan çekmedim.

Dolan gözlerimi, Can'ın boynuna sımsıkı sarılan Canan'dan çekmedim.

Yanağımı ıslatan göz yaşlarımı, Canan'ın papatya kokulu saçına burnunu dayayan Can'dan çekmedim.

Ne alev gibi yanan gözlerimi çektim onlardan, ne de soğuktan buz gibi olan bedenimi.

🌼

Bende Ceyhun gibi nefesimi tutarak yazdım bu son bölümü.

Uzun zaman oldu, ama kafamdakileri kısa sürede buraya boşaltamıyorum.

Affedin.

Oy ve yorumlarınızı da benden esirgemeyin.

Sizleri seviyorum. 🧡

-Yaren

ACIMA SIZ | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin