8. Bölüm / Eylem'in Acıları

968 61 32
                                    

Hollanda
Hastane odası

Emre'nin çalan telefonu ile bir sessizlik oldu. Eylem'in içine birden çok kötü bir his oturdu. O telefondan kötü bir haber geleceğinden neredeyse emindi. Ece birkaç saniyedir çalan telefonu açması için Emre'yi uyardı.
"Emre, Türkiye'den kötü; çok kötü bir haber geldi. Bir şehit haberi, Eylem iyiyse hemen gelin."
Semir'in ahizeden gelen sesi ile Emre şoka uğradı. Telefonu kapattı. Ece ve Eylem'e baktı ve anın şokuyla :
"Türkiye'den şehidimiz varmış." Dedi.
Eylem'in gözleri dolmuştu.
Ece: Başımız sağolsun.
Emre "Vatan Sağolsun!" Diye ekledi.
Eylem tanıdığı biri olduğundan emindi. İçini büyük bir acı kapladı ve ağzından kısık bir sesle 'Kim' sözcüğünün çıkmadı ile odadaki gözler onu buldu.
"Bilmiyoruz, Semir Komutanım Operasyon merkezinde bizi bekliyor, hadi Ece biz gidelim."
"Ben de geliyorum!"
Ece: Eylem sen hiçbir yere gelemezsin uyanalı bir gün oldu-olmadı daha dinlenmen lazım.
"Siz beni tanımıyorsunuz, geliyorum."

Eylem -huyu kurusun- kimseyi umursamadan koltuk altına  değneği yaslayıp ayağa kalktı. Değneksiz yürümesi imkansızdı. Hızlıca hazırlandı ve hastaneye maruziyeti bildirip çıktılar.

Operasyon Merkezi:

Semir: Hoşgeldiniz arkadaşlar, Eylem tekrardan geçmiş olsun. Kendini zorlamasaydın keşke.
Eylem: Ben alışkınım, sıkıntı yok. Beni boşverin; şehidimiz mi var? Tanıdığım birisi mi?

Sesi titreyerek konuşmuştu. Sormak için soruyordu. O da biliyordu tanıdığı birisi olduğunu. Ama kim? Ne yani kim olduğu fark eder miydi ki?
Çaylak şehit olsa mı daha çok üzülürdü, Aşık şehit olsa mı? Ne farkı vardı ki?

Bu sefer daha yüksek, kendinden emin ve bir o kadar da meraklı sesi ile : " Kim!"
Diyebilmişti.

Kim olduğunu yalnızca Sedat ve Semir biliyordu. Haber geldiğinde onlar buradaydı. İkisi birbirlerine baktılar, kim diyebilirdi ki görevli olduğun Alay'ın Savcısı şehit oldu.
Sedat Semir'in söyleyemeyeceğini anlayınca konuşmaya başladı:
" Eylem, öncelikle sakin ol. Senin görevli olduğun Alay'dan birisi."
Eylem'in gözleri dolmuş ve sesi titriyordu. "Kim?"
"Savcı, Derya Dumansız; yeni evlenen."

Eylem duyduğu bu 5 kelime ile ruhsal bir yok oluş yaşadı. Göğsüne sanki bir ornitorenk oturmuştu -ben her yerde aynıyım. Ornitorenkleri severim-
En yakın arkadaşını kaybetmek? Hemde ikinci defa, arkadaş acısı?

Kimse o an ne yapacağını bilmiyordu. Eylem'i kimse iyi tanımıyordu.  Kimse acısını hafifletecek bir sey de söyleyemezdi. Çünkü söylenecek bir şey yoktu.
Ayakta durmakta zorlanan Eylem kendini arkasındaki koltuğa istemsizce bıraktı. Gözlerinden hızlı hızlı yaşlar akarken nutku tutulmuştu. Tek kelime edemiyordu.
Birkan: Başımız sağolsun.
"Vatan Sağolsun!"
.
Burcu Eylem'in yanında buldu kendini:
"Eylem, Derya'yı tanımıyordum ama Vatan'ı uğruna şehit olmuş bir kadın olduğu için sonsuz gurur duyuyorum onunla. Başın sağolsun."
Eylem'in ağzından iki kelime çıkmıştı: " Vatan Sağolsun..."
İnsanların yanında ağlamak istemiyordu, ama arkadaşı ölmüştü, Derya ölmüştü!
Hemen ülkesine geri dönmeliydi, ailesinin yanında olmalıydı. Yavuz? Yavuz diye geçirdi içinden. Aklından sadece ülkesine dönmek geçiyordu.
Eylem oturduğu yerken gözyaşlarını silip kalktı. "Be-ben şuan burda yapamam. Hakan Şeften izin alıp birkaç günlüğüne Türkiye'ye dönmem gerekiyor. Arkadaşlarımın, ' ailemin' yanında olmam gerekiyor. "
Eylem odanın kapısına kadar aksaya aksaya yürüdü ve arkasından gelen Semir'in sesi ile kafasını çevirdi.
Biz o işi hallettik 2 gün Eylem, 2 gün sonra burada olacaksın. Geri döneceksin. Şimdi git, git çünkü dostlarının sana ihtiyacı var. Ama geri döneceksin!"
"Döneceğim."
Eylem odadan çıktı, gözünden akan yaşlara engel olamazken soğuk koridorda ameliyatlı bacağıyla yürümek çok zor geliyordu.
....
Eylem kendini biraz toparlayabilmiş, ilk uçakla İstanbul'a dönecekti.
Lojmana Eylem'i Ece bırakmıştı, Eylem birkaçc parça esya alırken Ece de yardım ediyordu.
Ece'nin arabası ile havalimanı'na vardılar. Eylem ufak bir sırt çantası ile topallayarak uçağa bindi. Ece de onu geçirdikten sonra alaya döndü.
...
Uçak inmişti. Eylem ufak sırt çantası, kocaman sargılı bacağıyla ve değneği ile
havalimanındna çıktı. İstanbul'u özlemişti, 2 hafta uzak kalmıştı ama özlemişti. Kimsenin Eylem'in yaralandığından ve Derya'nın sehit olduğunu bildiğiinden haberi yoktu, Türkiye'ye döndüğünden de...
Eylem gördüğü ilk taksiye binip evinin önünde indi. Taksiciye parayı uzatıp indi.
Evinin kapısına kadar aksaya aksaya yürüdü. Asansöre bindi, yukarı çıktı. Evinin kapısındayken duraksadı. Burada bu halde yalnızdı. Yanında kimse yoktu. Büyük bir boşlukta hissetti kendini. Eve girdi. Etrafına, ünitedeki onlarca resme baktı. 10 ay olmuştu, nişanlısını kaybedeli tam 10 ay. Yatak odasına girdi, zorlanarak üstünü değiştirdi. Bu halde yalnızca elbise giyebilirdi. Bacağını çok belli etmeyecek uzun yarım kollu, günlük düz bir elbise geçirdi üstüne. Zorlanarak ve canı acıyarak ayakkabılarını giydi. Bir ağrı kesici içip evden çıktı.
İlk çevirdiği taksiye bindi ve telefonunu saatler sonra eline alma fırsatı buldu. Birçok cevapsız çağrı vardı. Erdem Albay'dan, Nazlı'dan, Şefi Hakan'dan ve Semir Komutan'dan.
Semir'e 'Ben vardım, gayet iyiyim merak etmeyin.' diye kısa bir mesaj yolladı. Şef'ini aradı; Şef'i İstihbarat Şube'den izin aldığını, tedavisini İstanbul'da sürdürüp en fazla 2 hafta içinde burda olabileceğini söyledi.
Eylem bunu duyunca çok rahatladı. Erdem Albay'ı ve Nazlı'yı aramaya cesareti yoktu.
Taksi Alay'ın kapısında durdu. Kendini hazır hissettiği an içeri girdi. Topallıyordu.
Tanıdığı birkaç kişi selam verdi. Erdem Albay'ın odasına vardı, kapıyı çaldı ses gelmeyince içeri girdi. Ama kimse yoktu.
Görevli askerlerden birisi hastanede olduklarını söyledi.
Eylem daha da kuşkulanmıştı. Acaba Yavuz'a bir şey mi olmuştu.
Bacağında sıcak bir ağrı hissetti. Burdan hastaneye gitmek onun için bir işkenceydi. Çok özlediği dinlenme odasına girdi. Hiçbir sey değişmemişti. 2 hafta önceki görüntü aynıydı.
"EYLEM!"
Duyduğu ses ile arkasını döndü. Feyzullah ve Aşık oradalardı. Hızla ikisine de sarıldı.
Aşık: Döndün mü?
Eylem: Geri gideceğim. Derya...
Üçünün de gözleri dolmuştu.
Feyzullah: Başımız sağolsun.
Eylem: Vatan sağolsun... Nasıl oldu, hiçbir şeyden haberim yok. İki haftadır Türkiye ile irtibat kurmadım.
  "Yavuz Komutanım ile Derya 3 günlük bir balayına çıkmıştı. Geri dönmediler. İki gün haber alamadık. Sonra bizimle bağlantı kuruldu, kaçırılmışlar. Tutuldukları yerden canlı bağlantı, ikisine de işkence etmişler. Gözümüzün önünde ikisini de harap ettiler. Sonra Derya'yı bıçakladı. Kız gözlerimizin önünde öldü, biz hiçbir şey yapamadık. " Feyzullah sözleri bittiğinde ağlayarak elini masaya vurdu. Eylem de ağlamaya başlamıştı. Aşık dolu gözlerle devam edecekken Eylem ağlayarak konuştu.
"Yavuz, Yavuz nerde, ona bir şey oldu mu? O nasıl?"
"Komutanım'ın ağır bir yarası yoktu, baya hırpalamışlar, onu da hastaneye götürdük. Hâla konuşmamış; olayın etkisinde şoktan çıkamadı."
Aşık'ın sözleri üzerine Eylem Yavuz'un yanında olması gerektiğini söyledi.
Eylem ayaga kalktı ve kimsenin neden orda durduğunu anlamadığı koltuk değneğini eline alınca ikisi de ayağı kalktı.
Feyzullah titreyen sesiyle " E-eylem? Bir şey mi oldu? Niye değnekle topallayarak yürüyorsun sen?"
Eylem duraksayarak konuştu.
"Ben ben vuruldum Feyzullah. Bacağımdan. Ameliyat oldum, sargılı şuan." Eylem elbisesini hafif yukarı çekip dizinin altındaki sargıları gösterdi.
Aşık: Eylem ne zaman oldu bu?

Payidâr EyFetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin