Uyumak... sahi neydi uyumak? Kalp atışlarının yavaşlaması mı? yoksa bir anlığına ölmek mi? Belkide unutmaktı uyumak. Bir anlığına her şeyi unutmak. Gözkapaklarımın ağırlığıydı beni esir alan. Kulağımın dibindeki sesle yavaş yavaş kendime gelmeye çalışıyordum. Uğur'un sesini duyduğumda bu çabamdan da vazgeçmiştim.
-Gece n'olursun affet beni bak cidden çok pişmanım sana kendimi affettirmeme izin ver.
Defol git demek için o kadar çok konuşmaya gayret ediyordum ki olmuyordu. Sesimi ben bile duymuyorken ona nasıl duyarabilirdim ki?
-Gece bana kızgın olduğunu biliyorum evet haklısında yapmamalıydım. Ama bir hataydı sadece lütfen, lütfen beni affet.
Nefretim miydi bana güç veren yoksa umutsuzluğum muydu bilmiyordum. Tüm gücümle sonunda konuşmayı başarabilmiştim.
-Defol git Uğur!
-Hayır Gece beni affedene kadar senin yanından ayrılmayacağım.
Artık yavaş yavaş hareket edebiliyordum. Yanımdan gitmeyeceğini bildiğim için ona farkettirmeden elime geçen ilk şeyle ani bir şekilde bayıltabilirdim. Şimdiyse onu oyalamam gerekiyordu gerçi ne söylesem gitmeyecekti.
-Ben senin malın değilim Uğur!
-Sen benimsin Gece seni kimseye bırakmam sen yalnızca benimsin!
-Değilim pislik ben senin malın değilim!!
Artık ayaklarımı ve kollarımı hissedebiliyordum. Ben onun malı değildim ve olmaya da hiç niyetim yoktu. Hikayemiz liseden başlamıştı bizim. Ben ona platonik takılıyordum ama o kızlara hiç bakmıyordu. Sahi nasıl bu hale gelmiştik. Kızlarin yüzüne bile bakmayan bu adam nasıl değişebilmişti. Hayat acımasız olabiliyordu işte. Masanın üzerinden ilaç şişesini almamla Uğur'un kafasına geçirmem bir olmuştu. Ama odun kafa hiç etkilenmemişti bile. Yatağın hemen diğer tarafına atlamıştım. Şimdi kapıdan daha da uzaklaşmıştım. Uğur biraz şaşkın biraz da sinirli gözlerle beni süzüyordu. Tekrar bir ilaç şişesini kapmış atıyordum ki odaya dalan biriyle ikimizde kapıya doğru gözlerimizi çevirdik.
-Afedersiniz ya yanlış odaya girmişim.
Jeton erkeklerde geç düşüyor olmalıydı ki son anda benim havaya kalkan elimdeki ilaç şişesini ve Uğur'un olduğu yerdeki kırık cam parçalarını görmüştü.
-Oğlum iyice baksana kapı numarasına dingonun ahırımı burası.
-Buda ne böyle ne oluyor burada?
-Seni ilgilendirmeyen işlere burnunu sokma!
Dilin mi tutuldu Gece çocuktan yardım istesene. İste yardım ayaklarına kadar gelmişti. Kendime gelip çocuk odadan çıkmadan arkasından seslenebilmiştim.
-Lütfen kurtar beni bu adamdan beni öldürücek yoksa ne olur yardım et.
Elimde ilaç şişesiyle ne kadar aciz duruyordum bilmiyorum yada ben ne ara bu kadar güçsüz düşmüştüm. Birden geri döndüğü gibi Uğur'a yumruğunu indirmişti. Uğur bunu beklemiyordu ve bu yüzden kendini savunamamıştı. Hemen dolaptan aldığım giysileri üzerimi geçirip odanin kapısina doğru koştum. Yabancı çocuğa nedenini bilmiyorum belkide beni kurtardığından sıkıca sarılmıştım. Ne yaptığımın farkına vardığımda yüzüm domates gibi kıpkırmızı olmuştu. Hemen kollarımı çekip saçmalamaya başlamıştım.
-Ben özür dilerim tabi önce teşekkür ederim beni kurtardığın için ama yine de öyle sarılmam yani özür dilerim.
Bana sırıtarak bakıyordu. Artık ne kadar komiksem gülmemek için zor duruyor gibi hali vardı.
-Tamam prenses önemli değil yardıma ihtiyacın vardı ve ben de yardım ettim. Yalnız arkadaşın uyanmadan gitsen iyi olur.
-O benim arkadaşım değil! Beni aldatan eski sevgilim iyin teki işte. Sana tekrar teşekkür ederim. Ha bu arada adın ne?
-Anıl
Bir an önce bu odadan çıkmak istiyordum. Reflekse bağlı olsa gerek yabancı çocuğun yanağına bir buse kondurup koşarak odadan çıkmıştım. Arkamdan birşeyler söylüyordu ama ben duymuyordum. Hastaneden çıktığım gibi bir taksiye atlayarak şirketin adresini verdim. Ben uzaklaşırken yabancı çocukta hastaneden çıkıyordu. Biraz üzgün biraz da dalgın siyah spor bir arabaya doğru yürüyordu. Bir an da camdan dışarıyı seyrederken düşüncelere daliyordum. Ne de çok derdi vardı bu hayatın ne de çok üzüntüyü saklıyordu. Evsiz ve aç insanlar neden intihar etmiyorlardı. Bileğimdeki sargılara acıyarak bakıyordum. Şimdi daha iyi anlıyordum senin çektiğin acıysa onları ki neydi Gece? Taksinin durmasıyla şirkete vardığımı anladım. İndigim gibi güvenlikçi Mert abiden taksinin parasını ödemesini rica etmiştim. Şirkete girdiğim gibi nefesim biraz daralmıştı. Yorgundum yaşnanlardan biraz, biraz da şaşkın.
-Gece hanım bişey mi oldu?
-su...su...ge.ti.ri.n..hem.men..
-Tamam Gece hanım hemen getiriyorum buyrun oturun şöyle.
Vardım şirkete varmasına da bir türlü nefesimi düzenleyemiyordum ki ,kalbim çıkacaktı resmen. Sağolsun buradaki herkes beni seviyordu. Bir derdim olduğunda beni dinliyorlardı ve elbetteki benim evlatlık olduğumu biliyorlardı. Sonunda suyu içebilmiştim. kendime biraz olsun gelebilmiştim. Buradaki herkes Uğur'u tanıyordu. Alper nerde diye sorduğumda hiç gelmediğini söylemişlerdi. Ne oldu sorularını cevaplamam gerektiğinden Alper'i sonraya bırakmıştım.Her şeyi anlatmıştım ve tabi ki de herkes Uğur'u gömerken yabancı çocuğu yerlere göklere sığdıramıyordu. Haksızda sayılmazlardı çocuk tıpkı masallardaki gibi bir kahramandı. Güvenliğim için şirketin müdürü Kazım Amca bana iki tane doberman gibi koruma vermişti. Cidden abartmıyorum dev gibi kocaman kaslı iki tane adam vermişti. Şirkette kendime ait odam vardı. Şirket spor salonuna yakın olduğundan buraya gelip giyinip gidebiliyordum. Odama çıkıp güzel bir duş aldım sonrada iyiki burada bırakmışım dediğim kıyafetlerimi giydim. Siyah bir pantolon ve siyah bir tişört bırakmıştım. Şimdi ilk defa unutkanlığıma duacı olmam gerekiyordu ki; 2 hafta önce aldığım koyu lacivert renkli spor ayakkabılarımı yatağın yanından aldığım gibi hemen giydim. Artık hazırdım. Deniz havası almak için sahile gitmem gerekiyordu. Nefesimi düzenlememe en iyi iyot kokusu yardım ediyordu. Artık rahatlamam gerekti. Kapı önündeki korumalara sahile gitmek istediğimi söyledim. Onlar için zaten bir mahsuru yoktu. Tek elle bir ağacı bile devirirlerdi. Sahile vardığımızda iki tane dev gibi adamla az dikkat çekmiyor değildim. Kim yanımızdan geçse tırsarak yada uzaklaşarak geçiyordu. Uğur gelse bile artık birşey yapamayacağından emindim. Kafam rahat bir biçimde banka oturdum ve denize bakarak kayboldum. Huzurun sonsuzluğunu barındıran engin görünüşle, nazlı nazlı dalgalarıyla çok güzel görünüyordu. Denizin maviliğiydi bana huzur veren onun sonsuzluğuydu acılarımı dindiren. Uçuşan martıların çığlıkları denizin hırçınca kıyıya vuran dalgaları resmen kumla dövüş yapıyormuş gibi sertçe kumu dövüyordu. Bir anlığına herşeyi unuttum. Kim olduğumu, ne yaşadığımı, herşeyi... Kimseyi duymuyordum. Kulağıma sadece dalga sesleri ve martıların çığlıkları geliyordu. Ta ki bir el sırtıma dokunana kadar.
Korumaların varlığı beni huzurlu hissettirse de bir panik duygusu içimi sarmıştı. Sağ ve sol tarafıma baktığımda korumalar yoktu.-Kimsin sen?
Damarlarımdaki tüm kan çekilmişti sanki. Arkama bakmaya Uğur'un yüzünü görmeye korkuyordum. Tüylerim diken diken olmuştu. Sanki ölücekmişim gibi geliyordu.
-Sakin ol Gece benim..
Lanet girsin..
Sizce Gecenin sırtına dokunan öküz kim olabilir?
Bu benim ilk kitabım ve de çok sıkmak istemiyorum sizi o yüzden bu notu kısa kesicem. Umarim beğenmişsinizdir 4. Bölümde görüşmek üzere :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON MU?
PertualanganKaderin yazıldığı yerdi burası, ne olacağı ne yaşayacağından emin olduğun yer. Karanlıktı burası, son anda sevinçlerinle boğan yer. Huzurluydu burası bir anda herşeyin bittiği yer. Kaderindi burası tam aydınlık derken karanlığın ortaya çıktığı yer...