Bölüm 23- Gurur çiçekleri
Namjoon ile ortama uyum sağlamak için giyindiğimiz rahat kıyafetleri elimle düzeltip Namjoon'un bana gösterdiği tabureye oturdum. Saat gece 10'u geçmiş olmalıydı. Namjoon planı bana anlatmış sadece o adama mal satana kadar benim etrafa göz gezdirip Namjoon ve Sehun'un adamları adamı yakaladığında tepki veren aniden kalkan biri olursa onu oyalacaktı. Çünkü eğer kimlikleri fark edilirse intikam için geri dönebilirlerdi. Bu yüzden Jin'i seçmişlerdi. Adamlarını o herifin adamları çok iyi tanıyordu.
Elimle barmene işaret yapıp yanıma gelmesini bekledim.
"Hafif bir bira." Diye sipariş verip önüme döndüm. O sırada kulağımdaki cihazdan gelen sinirli ses ile dikkatimi oraya verdim.
"Bira mı? Seokjin bira falan içmıyorsun!" Kendi kendime gülüp mikrofona doğru konuştum.
"Dikkat çekmemeye çalışıyorum aptal. Işine odaklan." Sinirle tısladım. Içimde berbat bir his vardı. Haftalar önce aldığım saçma not bunun bir nedeni olabilirdi. Kafamı meşgul eden düşünceleri sinirle atıp gözlerimi etrafta gezdirmeye devam ettim. Bar çok işlek bir bar değildi toplasan 20 kişi falan vardı içerde.
Kenardaki bir masada bir adamla iki kadın oturuyordu bazıları dans ediyor bazıları ile sadece içiyordu. Bulunduğum içecek kısmında kimse yoktu. Bu benim için iyi bir şeydi çünkü etrafa daha dikkatli bakabiliyordum.
Kulağıma gelen sesler ile hem etrafa hem de oraya dikkat kesildim.
"Malları getirdik." Diye konuştu Namjoon. Yüksek ihtimal buluşma yerinde buluşmuş ve mal alışverişi için konuşmaya başlamışlardı bile. Derin bir nefes aldım. Eğer oyunları ortaya çıkarsa hepsini tek tek öldürebilirlerdi. Neyse ki Sehun oradaydı ve bu biraz Seokjin'i rahatlatıyordu.
"Ah Namjoon, dostum seni özledim." Namjoon öksürdü.
"Ben de sizi efendim. Aslında işi bıraktım sadece sizin için geldim." Adamın gözüne girmek için kurduğu naif cümleler iki tarafı da şaşırtıyordu.
Adam derin bir kahkaha attı ve tahminimce Namjoon'a yaklaştı çünkü sesi yüksek gelmeye başlamıştı.
"Gurur duydum. Yakında yanımda çalışman için sana bir teklifte bulunmalıyım." Namjoon'un vereceği cevabı merakla bekledim.
"Bunun için sabırsızlanıyorum efendim." Hızlanan kalp atışlarım dikkatimi dağıtıyordu. Elimi kalbime koyup sakinleşmeyi denedim. Etrafa göz gezdirdiğimde hareketli şarkı ile dans eden bedenleri görüp dikkat kesildim.
O sırada yanıma oturan beden ile acele ile önüme döndüm. Sarışın ve Koreli olmadığı belli olan genç gözleri ile beni süzüp gülümsedi.
"Merhaba, yalnız mısınız? Böyle oturdum ama kabalık etmek istemiyorum." Ona karşı gerginliğimi belli etmemek adına gülümsedim.
"Ah ben tek değilim erkek arkadaşım lavoboda az sonra gelir." Kibarca gülümsemeye devam ettim. Yanımda durmaya devam ederse bu gerginlikle ona kafa bile atabilirdim. Ve bunu istemiyordum. Gözümden kaçırmamam gereken birileri olabilirdi.
Kulağımdan gelen sesler beni onayladı. Kulağıma dolan silah sesleri kulağımı çınlatırken gözlerimin önünün kararması ile omuzlarım aşağı düştü.
"Hey iyi misin?" Yanımdaki beden omuzlarımı sarsarken kendime gelmem gerektiğini bildiğim için aklımı toparlamaya çalıştım. Kulağıma ulaşan ses beni kendime getirmeye yetmişti.
"Seokjin etrafına iyi bak hareketlenen biri var mı?" Karşımdaki bedeni umursamadan kafamı kaldırdığımda etrafta hareket eden kimseyi görmemiştim. Herkes kendi halinde görünüyordu.
Karşımda bana kaşları çatık bakan bedene döndüğümde elleri hala omuzlarımda duruyordu.
"Ah ben iyiyim sanırım fazla içtim ve o yüzd-" önümüzde duran ve bana ait olmayan telefon çaldığında ve ekranda gördüğüm isimle kanım çekildi.
2. Patron.
Çocuk tek elini bir omzumdan çekip acele ile telefonu kulağına koydu.
"Evet efendim. Hemen efendim. Saldırı mı? Adamları topluyorum. Tamam efendim." Dediği kelimeler kulaklarıma dolarken ne yapacağımı bilemiyordum. Eğer adamı uzaktan görseydim üstüne bir içki dökebilir ve cebimdeki iğneyi çaktırmadan enjekte edip onu bayıltabilirdim. Ama aradığım kişi tam karşımda duruyordu. Pardon dibimde. Çocuk telefonu kapatıp aniden ayağa kalktığında aklıma gelen ilk şeyi yapıp ben de ayağa kalktım.
"Şey midem çok kötü bana lavoboya kadar eşlik eder misin?" Sesimi berbat bir şekilde çıkarmaya çalıştım. Çocuk irileşmiş gözleri ile bana bakıp eliyle koluna koyduğum elini itti.
"Lavobodaki sevgilin götürsün. Gitmem gerek." Sinir kat sayım ve içimdeki telaş büyüdü. Onu tutmalıydım en azından 30 saniye kadar.
Elimi karşımdaki bedenin kasıklarına koyup sertçe sıktım. Bu yaptığım midemi kaldırsa da Namjoon için bunu yapmalıydım."Ah hadi ama ben seni istiyorum." Bu cümleleri Namjoon'un duyuyor olması beni daha çok gererken sarışın çocuğun koyulaşan irislerine şahit olmuştum. Gözlerine bakıp ona daha da yaklaştım ve ön taraflarımızı birbirine sürdüğümde çocuk inledi.
Elini tişörtüme atıp beni kendine çektiğinde tam tuzağıma düştüğünü düşünüp daha sonra ne yapacağımı düşünecektim ki tişörtümün içinde duran mikrofonu çekip kopardı ve sinsice güldü.
"Seni şerefsiz." Eli ile beni iterken dengemi sağlamak için sağa sola tutunmaya çalıştım ama suratıma yediğim darbe ile yere kapaklanmamı engelleyemedim.
Aptal kim olduğumu anlamak için beni dövüyordu. Zaman kaybettiğinin farkında değildi. Hiç bir şey olmamış gibi tüm gücümle tekrar ayağa kalkmaya çalıştım onu kışkırtmak adına. Sarı kafaya baktığımda dibime kadar girip suratıma doğru sinirle kükredi.
"Kimin adamısın sen?" Kanlı dişlerim ile güldüm.
"Sanane." Gevşek sesim ile ona meydan okudum. Dayak yemek sorun değildi yaralar illaki iyileşirdi. Gidip Namjoon'u öldürürse kalbime açılan yara iyileşemezdi.
"Seni piç." Burnuma attığı kafa ile acıyla inledim. Kararan gözlerim ve yere vuran başım ile gözlerim kapanırken kulağıma gelen ses ile derin bir nefes aldım.
"Jin bebeğim beni duyuyor musun? Tamam oradan çık haydi, başardık."
Mikrofonumu şerefsiz herif fırlattığı için cevap veremiyordum. Ona yardım et diyemiyordum. Çıkamıyorum diyemiyordum.
Çalan telefon ve konuşan sarışın çocuğun sesini duyduğumda gözlerimi aralayıp sarı çocuğa baktım. Elini saçına atıp çekiştirdi. "Siktir." Diye konuştu kendi kendine tam gitmek için yürüyordu ki gözleri gözlerime takıldı.
Anlamıştı.
"Sen..." Korku ile tekrar kapattım gözlerimi gelecek yumruk, tekme veya bir kurşun. Ne olursa olsun kendimi hazırladım. Bir dakika kadar öyle durdum ama bir şey olmayınca gözlerimi araladım. Dibimde duran yüz ile dişlerimi göstererek güldüm. Namjoon elini saçlarıma atıp beni kucağına aldı. Kulaklarım uğulduyor ve sesimi bulamıyordum. Namjoon alnıma bir öpücük kondurup konuştu.
"Başardık. Bir sürü çocuğun hayatını kurtardık. Hem de senin sayende." Gururla baktı gözlerime. Gurur. Bu kelime bana öyle uzaktı ki. Bir an hepsinin bir hayal ya da bir rüya olduğunu düşündüm. Ama her şey gerçekti.
Konuşmak için ağzımı araladım. Ağzıma dolan kanı umursamadan kucağında durduğum bedene baktım alttan alttan.
"Bir hayalim yok demiştin hatırlıyor musun? Görüyorum ki bu iş seni çok mutlu ediyor. Sen Kim Namjoon, insanları kurtaran bir insan olmak için yaratılmışsın. O çocukları kurtardın. Tıpkı beni kurtardığın gibi."
Selaaağmmmmm 😭😭 değişik bir bölüm oldu di mi??? 3-5 bölüm sonra final yapacak gibi hissediyorum. Umarım heyecanı kaybetmez ve hep benim yanımda olursunuz. Sizi seviyorum ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Narcotic || Namjin
FanfictionSeokjin'in bağımlı olduğu tek şey uyuşturucu değildi. #1 Angst 15.01.2019 © Tüm hakları saklıdır. Start: 18.07.2018