12

2.8K 271 309
                                    

lumos.

*******

bölüm şarkısı: boy epic - up down.

go where you feel the most alive.

*******

Ertesi sabah yepyeni, heyecanla dolup taşan bir güne uyandı Genesis. Bütün gece Sofia, Julie ve Rijoo ile turnuva hakkında konuşmuş, deliler gibi dedikodu yapmışlardı. Şimdi ise kahvaltı etmek ve Tılsım dersine gitmek için giyiniyorlardı. Rijoo, diline bir şarkı dolamış, uyandıkları andan itibaren onu söylüyordu.

Giyindiği cübbesini son kez düzelttikten sonra Hufflepuff renklerini ve amblemini taşıyan kravatını taktı. Saçlarını dağınık bir şekilde topuz yaptıktan sonra asasını ve ders kitaplarını alıp Sofia'nın başına uçuştu. "Üç Büyücü Turnuvası şampiyonusun ama hâlâ derslere girmen gerekiyor. Bu ne saçma bir hayat böyle!" diye yakardı Sofia, kızın aklından geçenleri birebir söylerken. Genesis sahte bir mutsuzluk kondurdu dudaklarına ve kafasını onaylarcasına salladı. "Yine çok haklısın, sarışınım. Beni buna layık görenlere yolla bir kadavra." dedi acınası ses tonuyla. Sofia, oyununu abartılı bir şekilde devam ettirip aniden bağırdı ve asasını eline alıp kollarını araladı. "Kon kollarımın arasına, minik kelebeğim. Senin için hepsini yok edecek ve sana güzel bir kraliyet uykusu çektireceğim." Genesis bozmadı oyunu, hızla girdi onun için aralanmış kolların arasına. "Yok et onları, ardından kaçalım, gidelim buralardan. Kimseler bulamaz bizi."

Kendi aralarında yarattıkları bu ufak tiyatroya tanık olan Rijoo ve Julie, yüzlerinde garip bir ifade ile ikisini izliyor, akıl sağlıkları için şüphe ediyorlardı. Julie en sonunda gözlerini kocaman araladı ve alkışladı yavaşça. "Woah... mükemmeldi. Lütfen bir daha yapmayın." Dört kız birbirlerine baktılar bir süre, sonrasında gülmeye başladılar.

Odadan çıkarlarken bile gülmelerini susturmamışlar ya da bunun için uğraşmamışlardı. Hufflepuff ortak salonuna geldiklerinde içeride olan birkaç kişiye bütün iyi niyetleri ile günaydınlarını ilettiler. Aynı şekilde karşılık aldıktan sonra Hufflepuff binasından çıkıp hızla Büyük Salon'a ilerlediler. İçeri girdiklerinde her zamanki gibi canlı kahkahalar karşıladı onları. Doluluktan dolayı taşma evresine gelmiş yemek masalarına bakarken karnı guruldadı genç kızın. Hızla masasına oturdu ve önünde beliren tabağa yemeklerini doldurmaya başladı.

Aradan yarım saat geçtikten sonra yemekleri bitmiş, koyu bir sohbet açılmıştı. "Ravenclaw'daki Albert'ın yaptığı şeyi duydunuz mu?" diye fısıldadı Julie. Üç kız kafasını iki yana sallarken heyecanla devam etti. "Rose Weasley'e çıkma teklifi etmiş!" dedi. Genesis şaşkınca çocuğa doğru baktı ve, "Sen nereden öğrendin?" diye sordu.

Julie masaya iyice yaklaştı ve konuştu. "Slytherin'deki Nashia'dan. Albert'a platonik olduğunu biliyorsunuz, kızlar tuvaletinde ağlayarak bunu konuşuyordu. Sanırım Rose Weasley kendine farkında bile olmadan bir düşman edindi." dedi. Son cümle ile kaşları havalandı kızın. "Yoksa Rose çıkma teklifini kabul mu etmiş?" dedi. Julie kafasını iki yana salladı. "Hayır tabii ki. Sadece biliyorsunuz... Nashia biraz fazla sahiplenici bir kız. Büyük ihtimalle sevdiği çocuğun kalbini çaldığı için ondan nefret ediyordur. Hatta belki de intikam bile almak istiyor olabilir!" dedi. Dördü aynı anda kafasını sallayıp geri çekilip normal hallerine döndüler. Bu oturuş, burada dedikodu yapılmıyor oturuşuydu. Ve kesinlikle bir yalandı. Genesis, Gryffindor masasında oturmuş, arkadaşları ile sohbet eden Rose'a baktı. Onu özlemişti fakat inadından ödün veremiyordu. Lanet inadı.

gold | james sirius potterHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin