medya: Dmitri Shostakovich - The Second Waltz
y/n: bu bölümü büyük ihtimalle yarın baştan yazarım, derslerden vakit bulabilirsem çünkü uykulu uykulu yazdım ve yazmak istediğim çoğu şeyi yazamadığımdan eminim.
Şimdi kalkıp paşa paşa ders çalışmaya gidiyorum :'D+++
Balo güzeldi, dekorasyonundan çalan müziklere kadar iyi zevk sahibi kişiler tarafından organize edildiğini bağırıyordu sanki. Bir de yıllanmış içkiler tabii, sonsuz bir ömür söz konusu olunca insan ömrünün yetmeyeceği kadar süre bekletilmiş enfes şaraplar servis ediliyordu.
Yine de Jungkook saatlerdir oturduğu yerden kalkmamıştı, Park ailesinin Moskova'da olan iki ferdi de buradaydı. Chanyeol ve Seulgi, ama Jimin'i ortalarda göremiyordu. Onu görmemek için türlü türlü şekillere girerek girdiği balo salonunda şimdi gözleriyle onu araması da garipti tabii. Jimin ile göz göze gelirlerse dans etmeyi teklif edeceğini biliyordu ve içten içe onu reddetmek istemeyen tarafını görmezden gelmek daha da zor olacaktı. Ha Jimin'i reddedebilir miydi? Elbette hayır, istese de istemese de Park Jimin'in dans teklifini herkesin önünde geri çevirmek gibi bir hataya düşmezdi. Bu gereksiz bir cesaret gösterisi olurdu.
Jimin ile dans etmek istemiyordu işte o kadar. Onu aramayı da bırakmalıydı, ne güzel gelmemişti işte. Daha ne istiyordu? Babası ve nişanlısının önünde Park Jimin ile dans etmek zaten onları sinirden deliye çevirirdi, Jimin'den çıkaramayacakları öfkeleri onun üstüne patlardı. Sonra Jimin ile daha da görüşemezdi.
Tanrım... Neden bunu dert ediyordu?
Oflayarak ellerini saçlarına geçirip şarap lekesiyle kirlenmemiş olması mucize olan beyaz örtülü masaya kafasını dayadı. Sürekli her şeyi ve herkesi düşünmek zorunda olmak onu yoruyordu, üstüne üstlük kabullenmiş ve rahatsız değil gibi gözükse de büyü gücüne sahip olmaması da özgüvenini zedeliyordu. Geldiği soy, Moskova'nın en eski büyücü ailesinden biriydi. Çok güçlü doğmuş olması gerekirdi ama değildi. Aynı zamanda babası güçlü bir alfaydı, Jungkook dönüşmemişti bile. Dönüşmek de istemiyordu, çünkü birini öldürmesi gerekliydi kurt dönüşümünün gerçekleşmesi için. Ha bunu da söylerse korkak deneceği için, kendine sakladığı bir düşünceydi.
On sekizinci yaş gününü hiç de iple çekmiyordu.
İki klanın koruması altındaydı, evet belki birçok kişiden daha özgürdü. Cadı bölgelerinde de kurt bölgelerinde de elini kolunu sallaya sallaya dolaşabilirdi. Ama eksikti, içinde bir şeyler eksikti ve onlarla yaşamak her geçen gün daha da zorlaşıyor gibiydi.
"Jungkook?" Valeria'nın sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Aniden yanında belirdiği için irkilerek olduğu yerde hafifçe sıçramıştı, ama dalgınlığına sonra sinirlenmeyi kafasına yazıp düz bir ifadeyle ona döndü. "Hmm?"
"Sıkıldın mı? Sıkıldıysan Oblinskiy köşküne geçebiliriz ne de olsa.." Cümlesine kısa bir ara vererek Jungkook'un önüne düşen saç tutamlarını eliyle geriye yatırdı. "Daha yeni gece oldu."
"Ha? Öyle mi olmuş.." Jungkook yaptığı imayı biraz geç anlayıp gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Pek çok şey olabilirlerdi , ama Jungkook onunla vücudunu paylaşmayı düşünmüyordu. Valeria onun aşık olmaya çalıştığı biriydi, aşık olduğu değil. Aynı zamanda o köşke uzun zamandır gitmiyordu, gittiği zaman çok tuhaf bir ortam olduğu için. Orası sürünün üssü gibi bir yerdi ve tek dönüşmeyen kişi Jungkook oluyordu, üstüne üstlük alfanın oğlu. Kendini baskı altında hissettiriyordu.
"Balo güzel, sıkılmıyorum." diye yalan söylemeyi seçti.
"Bu kan emicilerin kokusu bile rahatsız etti beni, senin yanına geldim bu yüzden." Valeria, Jungkook'dan sadece kısa bir gülümseme kazanmaktan tatmin olmamıştı. Eskiden böyle değildi, Jungkook ona daha yakındı. Ona aşık olmadığını biliyordu Valeria, ama hoşlandığından emindi. Onu kendine sevdirmek için çabalardı, şimdi hiçbirini yapmıyordu. Tamamen ilgisizdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fireonwater°jikook
Fanfictionvampires¡werewolves¡witches 1830/Moskova Gözlerimi açtığımda ellerimde senin soğuk kanın vardı; biraz da kendi sıcak kanımdan damladı üstüne. Kırmızıyla mavi avuç içimde karışmışlardı birbirlerine. Ve şimdi, bu ellerle tüm şehri yakacağım. Kırmızıyl...