y/n: Arkadaşımın tavşanı Wi-Fi kablolarını kemirdiği için evimizde ufak çaplı bir patlama yaşandı internet sorunu vardı o yüzden bir de yetmezmiş gibi bir haftadır aralıksız ödev yapıyorum. Geciktirdiğim için özür dilerim yani<3
İyi okumalar
+++
flashback [20. bölüm'ün]
"Benim kim olduğumun değil de, senden ne istediğim önemli aslında." Siyah saçlı adam Valeria'yı çenesinden kavrayıp gözlerinin içine cevaplar orada saklıymışçasına bakarak, "Bana Jeon Jungkook ile ilgili bildiğin her şeyi anlatacaksın. Yeri dahil."
Valeria bitkince gözlerini kırpıştırdı, etrafını saran büyü hiçbir şey algılamasına izin vermiyordu.
"Yalan söylemeye çalışma." Siyah saçlı büyücü gülümsedi. "Seni bitkin hissettiren büyü tam da bu işe yarıyor çünkü, ağzından sadece doğrular çıkacak."
"Yerini bilmiyorum, sadece cadılar biliyor." Valeria kurumuş boğazından dolayı yutkundu, "Sen kimsin?"
"Byun Baekhyun. Ama bunu hatırlamayacaksın zaten. Devam edelim, Jungkook'un gücü kime veya neye aktarıldı?"
"Barbara.. Barbara'nın kolyesinde."
Baekhyun tek kaşını kaldırdı, "Hepsi mi?" daha güçlü bir şey beklemişti.
"Hayır, kolye bir anahtar.."
Valeria'nın bitkin hali normal olsa da sıkılan büyücü sinirle yakalarını kavradı, "Neyin anahtarı?"
"Ben, ben bilmiyorum. Bana o kadar çok şey söylenmez..Meclisten birine sorman gerekiyor."
end.
+++
"Jungkook."
Gözleri kulağını tatlı bir rüzgar gibi okşayan sesle açıldı. Yataktan doğrulup etrafa bakındığında sanki görüntüyü seraplar bulanıklaştırıyormuş gibiydi, yeni uyandığı için böyle olduğunu düşünerek gözlerini yumup kendine biraz zaman verdi. Tekrar açtığında aksine, seraplar artmıştı ve sıcak renkleri çok yoğun görüyordu.
"Jungkook."
Ses dışarıdan geliyordu, fısıldamaydı ama dışarıdan geldiğinin farkındaydı. Sanki zihninin içindeydi, ama dışarı çıkması gerekiyordu.
Ayaklarını bastığı yerlerin ateşle çizilmiş bir yol olduğunu fark etti, ama sıcak hissetmiyordu. Sanki alevler ona zarar vermiyorlardı, tek yapması gerek alevleri takip etmekti. Öyle de yaptı, odadan çıktı. Ateş merdivenler boyunca da devam ediyordu, ileri gittikçe daha da yaklaştığını hissetti. Ve ulaşması gerekenin ne olduğunu bilmese de mıknatıs gibi çekiyordu onu, ona ulaşamazsa mahvolacakmış gibiydi. Tüm zihni ona ulaşma arzusuyla dolmuş, alevli yolu koşarak geçiyordu artık.
Rüzgar yüzüne çarptığında duraksayarak etrafına bakındı, Jimin'in gelişini ilk gördüğü çocukken sık sık geldiği gölün yanındaydı. Buraya nasıl gelmişti?
Afallayarak etrafına bakındı, kimse yoktu. Ne işi vardı burada?
"Jungkook."
Yine o kadın sesi, arkasından gelmişti. Arkasına döndüğünde geceleri tembel tembel akan o durgun nehirin üstünün alevlerle kaplandığını gördü. Suyun üstünde yanabilen ateşler... Jungkook gözlerini kısarak baktığında bir silüet gördü, alevler ona yaklaştılar suyun üstünden çekilip etrafını kapladılar. Derisinin üstü dahi yanıyor olsa da sadece güçle dolduğunu hissediyordu, yanık hissi yoktu. Alevler onunla bir bütün oluyorlarlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fireonwater°jikook
أدب الهواةvampires¡werewolves¡witches 1830/Moskova Gözlerimi açtığımda ellerimde senin soğuk kanın vardı; biraz da kendi sıcak kanımdan damladı üstüne. Kırmızıyla mavi avuç içimde karışmışlardı birbirlerine. Ve şimdi, bu ellerle tüm şehri yakacağım. Kırmızıyl...