"Bay Lovegood, siz her şeyi öğrenmişsiniz. Söyler misiniz bana bu oyunu oynayarak ellerine ne geçiyor?"diye sordum aynı hücreye tıkıldığımız arkadaşımın babasına.
"Karanlık Lord'a kendilerini kanıtlamak. Aslında hedefleri okuldaki herkes olabilirdi. Ama Malfoy'un oğluyla en çok vakit geçiren sendin. Senin hakkında Draco bir çok şey öğrendi. Seni kullanabileceğini anladığında senden daha çok bilgi edinecekti."dedi Bay Lovegood.
"Ne gibi bilgiler?"diye sordu Ron.
"Yıllardır Karanlık Lord, Dumbledor'u öldüreceği günü bekledi. Okula gizlice girebilmeleri, Dumbledor'u öldürecekleri ve tüm okulu altüst edecekleri bir plan kuruyorlardı. Ve sen de Bayan Granger onlar için hazır yemdin ancak Draco gizli geçit bulamadı ve senin ağzından laf alamayınca sonunda sizi buraya getirdi."
"Peki Luna'ya ne olacak? Bay Lovegood o her neredeyse sadece Aden biliyordur. Onu bulmamız gerekiyor."diye öne atıldım.
"İyi ama Hermonie biz bu hücrenin içindeyken bunu nasıl başaracağız?"diye sordu Ron.
Bu soruyu o hücrede geçirdiğimiz saatlerde düşünüp durduk. Hatta kaçmayı bile denedik fakat buharlaşma büyüsü işe yaramadı. Çıkamayalım diye büyü yapmışlar salaklar! Ne bekliyorduk ki? Ah aptal kafam! Ne diye ona aşık olmuştum ki?! Nasıl oldu da ona, hatta bir Ölüm Yiyene güvenebilmiştim? Hem de bu kadar kısa sürede! Haklılardı. Draco'nun kendisi bile beni kullanmakta haklıydı. Ama nasıl dalga geçmiştir arkamdan? Kesin bu kız ne kadar saf hemen ağıma takıldı diye söylemiştir. Bunları düşüne düşüne Harry'nin omzuna kafamı koyduğum gibi uyumuştum. Sabah olduğunda hücre kapısının sertçe açılma sesiyle irkildim. Yine bir grup ölüm yiyen kollarımızdan sertçe tutarak ve asalarını bize doğrultarak bizi dışarıya çıkartmışlardı. Sabah olmasına rağmen bulunduğumuz bölge karanlıktı. Binadan dışarıya çıktığımızda bir uçurumun kenarına getirilmiştik. Ve bizi orada bekleyen ölüm yiyenler, Malfoy ailesi ve Karanlık Lord. Bitti. Ölüm fermanımız imzalandı. Ve bu benim aptallığım.
Tanrım lütfen benim yüzümden arkadaşlarım zarar görmesin! Lütfen onların canını kurtar n'olur!
Voldemort'un karşısına bizi getirdiklerinde Bay Malfoy'un yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. Ona öyle sert bakıyordum ki, aslında oğlunun onun yüzünden ölüm yiyen olduğunu tahmin edebiliyordum. Eğer bunu gerçekten isteseydi bizi dün, şansı varken öldürürdü. Ya da ben öyle düşünmek istiyordum.
"Sonunda Harry. Görüşmeyeli ne kadar oldu?"dedi kulak tırmalayıcı bir sesle Voldemort.
"Zamanı uzatmayı bırakıp işinizi halletseniz diyorum. Malum burada artık ölmek için can atıyoruz da."dedim araya girerek. Artık ne Voldemorttan ne de bir başkasından korkmuyordum. Yolun sonundaydık zaten. Hiç bir güç bizi kurtaramazdı. Romanlarda okuduğum o güçlü duygu bile...
"Ahh. Senin de partimize katıldığını unutmuştum bulanık."dedi bana cevaben.
"Niye hep ben ya?"dedim fısıltıyla kendi kendime kafamı yana çevirip.
"Şu hallerine bir bakın! O göğüsleri gergin cesur çocuklara ne oldu haa!"diye bir dalga geçmesi yetmezmiş gibi Voldemort bunu söyleyince etraftaki tüm ölüm yiyenler gülmeye başladılar. Ve inanın bana gülüşleri hiç de iç açıcı değildi.
Biz hiç konuşmamaya yemin etmiş gibiydik. Put gibi durup, son dakikalarımızı sayıyorduk. Bir an bakışım onun üzerine kaydı. Bana bakıyordu! Ne kadar güzel değil mi avının sonunda yiyeceğe dönüşecek olması? Umarım kendinle gurur duyuyorsundur Malfoy ailesinin kalpsiz oğlu. Gerçekten çok iyi bir avlanmaydı. Tebrik ederim. Keşke senden ne kadar nefrete ettiğimi yüzüne söyleyebilsem. Aslında hiç bir şey umurumda değildi değil mi? Acaba son bir tiyatro oyunu oynasam nasıl olur?
"Eğer size Hogwartz'a gizlice girebileceğiniz geçidi gösterirsem arkadaşlarımı serbest bırakır mısınız?"diye sordum bir anda.
"Ne yapıyorsun Hermonie?" afallamışçasına ve fısıltıyla sordu bana Ron.
"Bak sen! Bulanık anlaşma teklifi ediyor. Çok ilginç."dediğinde yanıma biraz daha yakınlaştı Voldemort. Onun yüzüne bakmak istemediğim için gözlerimi yere sabitledim. Tamamen dibime geldiğinde kafasını benimkine doğru eğdi ve asasını çenemin altına dayadı ve kafamı kaldırmama zorladı.
"Biz çoktan yolu bulduk."dedi fısıltıyla. O an çıldırmıştım.
"Hayır! Hayır! Hayır!"diye bağırırken beni tutan ölüm yiyenden kurtulmaya çalışıyordum.
"Ve şimdi, okulunuzun yıkımını görüceksiniz."dedi Voldemort. O an anlamıştım aslında bizim okulumuzun yakınında olduğumuzu. Bariyerden dolayı kuleyi fark edememiştim bile. Ama şimdi...
Tanrım her şey için çok mu geç?
Voldemort arkasına döndüğünde sanki daha da güçlü olmuşum gibi hissettim. Sanırım hırs ve inadım benden daha çok güçlülerdi. Beni tutan ölüm yiyene bacağımla tekme attım ve erkekliğine denk gelmiş. O büküldüğünde elindeki asayı hızlıca kaptım ve Voldemort'a doğrulttum. O sırada Ron ve Harry de benim yöntemimi kullanıp biraz muggleca olsa bile dayak atmışlardı ölüm yiyenlere. Ve ellerindeki asalarını alıp diğer ölüm yiyenlere doğrultmuşlardı. Bay Lovegood ise hiç bir şey yapamamıştı. Ölüm yiyenin onu tuttuğu gibi duruyordu.
"Okulumuzdan uzak durun!"diye bağırdım.
Birden kahkaha sesi duyuldu. Ah şu kötüler bir gün kahkaha atmadan duramazlar mı acaba? Voldemort bir an elini başka bir ölüm yiyene hitaben kaldırdı ve yanına gelmesini sağladı.
"Yaklaşmayın!"diye bağırdı Ron.
"Kızı getirin."diye emir verdi Voldemort.
O an karışımızda Luna belirmişti. Tanrım onu gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim.
"Luna!"diye bağırdık Bay Lovegoodla beraber.
"Hermonie! Baba!"dedi mutlu bir sesle Luna. Tanrım bu halde bile mutlu olabiliyor ya, ben daha ne diyebilirim? Onun gibi olmayı çok isterdim.
"Özür dilerim. Senin uyarına dikkat etmedim."dedim birden suçlu bir ifadeyle ve gözümden yaş akarken bir an gözlerimi Draco'ya kaydırdım. O ise gözlerimiz kenetlenince kafasını başka tarafa çevirdi.
"Sorun değil. Eninde sonunda buraya düşecektik."dedi Luna sakin bir sesle.
"Asaları indirmenizi öneririm. Eğer bunu yapmazsanız sevgili Lunacığınızın cesedine sarılısınız. Tabi o zamana kadar hayatta kalırsanız."diye öne atıldı Lucius.
Zaten her iki türlüde ölecektik. Hogwartz yok olacaktı. Çaresizce, açılmamamız gereken denize açılmıştık. Belki de zorla. Ama yine de açılıp, fırtınada gemimiz batmış, biz de onunla beraber denizin dibini boylamıştık. Kaybedecek artık hiç bir şeyimiz kalmamıştı. Biz çoktan ölmüştük. Ben kalbimi ona aralayıp, onu içime aldığımda zaten ölmüştüm. Daha ne?
"Draco!"diye seslendi birden Voldemort.
Draco kafasını yerden kaldırdı, kana susamışlığını belli etmeye çalışıp, Lord'una baktı. Bedeni hareketlendi ve Voldemort'un yanına yaklaştı.
"Görevin sona eriyor evlat. Hadi göster herkese aslında kim olduğunu."dedi Voldemort, Draco'nun ensesine elini bastırarak. Biz çaresizce asalarımızı indirdik, fakat bırakmadık. Draco bizim bulunduğumuz tarafa bedenini çevirdi ve o an her şey yavaş çekimdeymiş gibiydi. Gözlerini bana çevirdi. O gözlerde gördüğüm çocukluk, saflık, narinlik yine vardı sanki. Ancak bir defa o gözlerin büyüsüne kapılıp, ölüm fermanımı imzalamıştım ben. Bir defa daha olmayacak, olamayacak. Gözlerimi başka yöne çektim fakat birden yine gözlerim onunkilerine baktı. Yere bakmayı denedim, yine olmadı. Gözlerimiz hep buluştu. Hiç gözlerini üzerimden çekmiyordu. Belki de çekmek istemiyordu. Belki de hala bir umut vardı.Oğlum bu zamana kadar hep seni kullandı.
Derken yine bu cümle beynimde kırmızı alarmlar vererek yüzeye çıktı. Gözlerimin içindeki nefreti görmüş olacak ki dudakları hafifçe aralandı.
"Özür dilerim."dedi sadece dudaklarını hareket ettirerek. Gözlerimin içinden çıkan ılık su birikintisi yine beni dinlemiyordu. Fakat neden? Neden bana bunu yapıyordu? Neden hep canımı yakıyor, sonra da... Bir dakika. O hiç bir zaman özür dilemezdi ki. Özür DİLEYEMEZDİ!
"Yapma."dedim sadece dudaklarımı hareket ettirerek. Fakat Voldemort yine araya girdi.
"Hadi Draco. Görevini tamamla. Ve bizden biri ol."dedi o iğrenç cılız sesiyle.
"Yapma!"diye bağırdı Luna. Ancak onu tutan ölüm yiyen onu susturdu.
Draco yavaşça asasını kaldırdı. Yanımda bulunan Ron ve Harry'yi arkama alıp, kollarımı onları korumak adına iki yana açtım. O anda etrafta bir toz bulutu yayıldı ve her taraf sisle kaplandı. Bu anı kullanıp hızlıca Ron ve Harry'ye işaret verip ormana kaçmalarını diledim. Fakat işe yaramadı. Savaş başlamıştı. Her yerde asalardan çıkan büyü ışıklarıyla parlıyordu. Bomba atılmış gibi yer titriyordu. Koşmak istediğimizde hep yere düşüyorduk.
"Luna!"diye bağırdığımda ses gelmesini bekledim. Arkamdan birisinin geldiğini sezdim. Tanrım şükür ki ona hiç bir şey olmamıştı. Luna'nın elini tutup, diğer elimle de Harry'nin elini tuttum. O da o sırada yere düşmekte olan Ron'un ceketinin kolundan çekerek kalmasını sağladı. Sonunda sis dağılmaya başladı ve ölüm yiyenlerin görüş alanına girdik.
"Bizimkilere yardım etmeliyiz!"diye bağırdım.
"Olmaz! Vakit kaybederiz!"diye araya girdi Bay Lovegood. Hepimiz kafalarımızı ona doğru çevirdik Sen dalga mı geçiyorsun? manasında bakış attık hepimiz Luna dahil.
"Luna hadi kızım gidiyoruz."diye elini tutup Luna'yı çekmeye başladı Bay Lovegood. Ama Luna kolunu kurtardı.
"Baba, ormana git. Ben hallederim."dedi Luna.
Bay Lovegood inkar etse de, Luna onunla gitmeyeceğini sonunda anlayınca, korkusuz olmaya çalışarak kızının yanında durdu. Hepimiz tek yöne dönerek ölüm yiyenlere karşı savaşmaya başladık. Bay Lovegood savaş sırasında, yere düşen, kimin olduğu belli olmayan asayı kaptı ve bağırarak önündeki ölüm yiyene büyüsünü uyguladı.
Kazanıyorduk. Ölüm yiyenler geri çekiliyorlardı. Ancak Voldemort'un en korkusuz yandaşları kalmıştı. Malfoy ailesi dahil.
"Nereye gidiyorsunuz sizi adi fareler!"diye bağırdı Voldemort. Dumbledor'a karşı savaşmaya başladı. "Sonun geldi ihtiyar!"dedi Voldemort. Önümde duran ölüm yiyene Stupefy büyüsünü uygulayıp sersemlettiğimde Dumbledor'a baktım.
"Avada Kedavra!"Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutma Beni/Dramione
Teen FictionBir haksızlıktan dolayı bir süre sonra Hogwartz'a geri dönen Hermonie'nin burdaki hayatı nasıl geçecek? Acaba Draco onun acılarının sebebi mi olacak, yoksa yeni bir günün, küçük bir umut ışığı mı olacak?