12. Bölüm

176 3 0
                                    

~Hermonie~

  Kendimi küçük düşürmenin ardından iki gün geçmişti. Noel'i evde geçiren herkes yavaşça okula dönmeye başlamıştı. Umarım aileleriyle iyi vakit geçirmişlerdir. Şahsen ben, bir defa daha ailemle ne zaman güzel vakit geçireceğimi bilmiyorum. Çoğu zaman normal şeyleri özlüyorum. Hatta bazen Muggle olmayı. Ailemle tatilde denize giderdik. Bazen kendi başıma sahile iner bacaklarımı suya batırır,denizle konuşurdum. Evet belki deniz canlı bir varlık değil. En azından mantıksal açıdan bakılırsa. Ama bana göre deniz en masum, en kırılgan ve bir o kadar da cesur, sadık ve herkesi koruyabilen, kendi kanatları altına alan bir canlı. Ona içimi dökünce kendimi çok daha iyi hissetmiyordum. Sanki dalgaların vuruşu, onun sesiydi. Sanki bana düşündüğü şeyleri söylüyordu. Bazen ondan özür dilerdim. Zaten problemleri büyüktü denizin. Bir de benim problemlerimi dinlemek zorunda kalıyordu. Ama onun kokusu, içime çektiğimde sanki özgürmüşüm gibi hissettiriyordu. Sanki kanatlarım çıkacak ve uçacaktım gökyüzünün derinliklerine. Gerçekten de denizi özlüyordum. Ona çok ihtiyacım vardı. Aileme çok ihtiyacım vardı. Anılarım beynimde canlanınca acılarım daha çabuk çoğalıyordu. Hüzün, acı, kaygı... Bu duygular okula geldiğimden beri beni terk etmiyordu. Artık son noktayı koymak istiyordum bu kabusa. Fakat ne yapabilirdim ki? Elimden ne gelirdi? Luna'yı bulamazdık. Dışarıya çıkamıyorduk. Ailem benden korkuyordu. Draco ise... O karışıktı. Her defasında kendi karanlığıma daha çok gömülmeme sebep oluyordu. Tanrım yardım et bana lütfen! Dayanamıyorum. Canım acıyor.
Bu düşüncelerle uykuya dalmıştım ki sabah uyanınca derslerin başladığını hatırlayınca çabucak yatağımdan kalkmıştım. İksir dersi sınıfına koştum. Neyseki geç kalmamıştım.
"Neredeydin?"diye fısıltıyla sordu Harry.
"Uyuyakaldım."dedim aynı şekilde fısıltıyla. Bana karşılık gülümseyen Harry iksir hocamız Profesör Snape gelince önümüzde dönüp ciddi tavrımızı yüzümüzle belirttik.
Draco çaprazımızda oturuyordu. Kafamı onun tarafına çevirmek istesem de yapmadım. Anlamı yoktu. Aramızda olan tek şey nefretti. Fakat o nefretin içinde de bir bilinmezlik vardı. Anlaşılamayan bir bilinmezlik.
Ders bittikten sonra hepimiz içten bir nefes alıp koridora çıktık. Her ne kadar derslerim iyi olursa olsun çoğu zaman Profesör Snape'in dersinde sıkılıyordum. Koridorda Ron'un şakalarına güle güle ilerlerken karşımıza Draco belirince aniden durduk. Şaşkınca birbirimize bakarken ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk.
"Granger konuşabilir miyiz?Yalnız."Son kelimesine üstüne basa basa söylediğinde Ron sinirlenmişti ama Harry onu çekiştirirken ses çıkarmadan koridorda ilerleyip gözden kayboldular. Kafasına yana çevirdiğinde onu takip etmem gerektiğini anlaşmıştım. Fakat neden beni bir yere götürmesine ses çıkarmamıştım?Tanrım ben gerçekten de ona güveniyordum. Güvenmesem ona sırrımı da anlatmazdım. Onun bakışları içinde sıcacık, güvenilir bir yönü vardı.
Kimsenin olmadığı bir koridora geldik. Yerimde durup kollarımı göğüslerimin altında kenetlediğime ondan bir açıklama beklediğimi göstermiştim.
"Bak sana olanları anlatamam." dedi birden konuya girerek.
"Anlamadım?" Neyi anlatmadığını gerçekten anlayamıyordum. Bu çocuk gerçekten bir bilinmezlikti. Bir soruydu. Ve o soruyu çözmem gerekiyordu, her ne pahasına olursa olsun.
"Dedim işte. Olanları sana anlatamam. Senin iyiliğin için."Diyince şaşırmıştım. İyiliğimi mi düşünüyordu.
"Gerçekten beni saf mı sanıyorsun Draco? Senin bana karşı iyi tavırlarının altında başka bir şeylerin yatmadığını düşünmediğimi mi sanıyorsun? Ne yazık ki seni o kadar iyi tanıyorum ve biliyorum ki bir çıkarın olmadan bir işe bulaşmazsın!" Artık gerçekten dayanamıyordum. Son noktaya gelmiştim. İçimdekileri dökmek istiyordum.
"Ahh! Ne anlamaz bir şeysin! Bak sadece benden uzak dur o kadar! Tamam mı?!"dediğinde öfkeden kuduruyordum.
"Madem senden uzak durmamı istiyorsun o zaman niye hep kendin yaklaşıyorsun bana?!" Bu sorum onun susmasına ve kendi kendini sorgulamasına sebep olmuştu. Ve bakışlarından gerçekten bu soruyu kendine sorduğunu da anlamıştım.
"Çünkü... Çünkü çelişki içindeyim anladın mı?! İyi değilim! Hiç kimse bana yardım edemez!"
"Bu doğru değil Draco! Bırak da sana yardım edebileyim, ama bana açılmadan seni anlayamam." Sakinleşmeye başlamıştım. Çünkü onun hüzün dolu gözlerinin içinde ne kadar problem, acı olduğunu daha yeni görüyordum.
"Beni anlamanı istediğimi de kim söyledi?"dediğinde erken yorum yaptığımı anladım. Bu Draco hep olduğu Draco'ydu. Asla değişmeyecekti. Asla iyi biri olmayacaktı. Gözlerimi devirdiğimde, yere baktığımda, aramızda olan şeyleri hatırladım. Bana masumca bakmasını, beni kurtarıp ortak salona kadar getirmesini, bana katil muamelesi yapmasını, saldırdığımda beni yine de iyileştirmesini, gölün kenarında bana yakınlaşmasını...
"Madem öyle... Gelmemen gerekiyordu. Beni çağırmaman gerekiyordu. Doğru dedin. Bir çelişki içindesin, fakat bu çelişkini bana bulaştırmasan iyi edersin."diyip sırtımı dönüp yavaşça ilerlemeye başladım. Gözlerimden yanağıma akan sıvıya engel olacak gücüm yoktu. Ve ağzımdan çıkan kelimelere de. Bir anlık kararla tekrar ona döndüm.
"Biliyor musun, sana acıyorum. Gerçekten bir çelişki içindesin fakat kimsenin sana yardım etmesini istemiyorsun. Herkesi kendinden uzaklaştırdın. O iki zibidi Crabbe ve Goyle'ı da dahil. Sen asıl kendine de acıyorsun. Kendin içindeki savaşı durduramıyorsun diye ellerini gökten yere indirdin. Ve herkesi bundan suçlu görüyorsun. İnan bana eğer Hogwartz'ta birisi öldürülürse bunu yapan sen olduğuna hiç kuşkum kalmaz!"diye sesimi yükseltmeye başlamıştım. Boğazım yanıyordu. Gözyaşlarım ise acıyla çıkıyordu gözlerimden.
"Yeter!"Bağırarak karşılık vermişti bana. Canınını yakmıştım. Demek ki doğruları söylemiştim. Gerçekler her zaman acı dolu olurdu, özellikle bu kendine yapılan bir acıysa.
İki elini kafasının üstünde birleştirdi ve yavaşça yere oturdu. Artık o da saklayamıyordu. Ağlıyordu. Hıçkırıkları onun boğazını yırtıyor gibiydi.
"Yeter, benim hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun. Yeter..."fısıldayarak söylemişti bunu. Artık sesli konuşmaya gücü kalmamıştı. "Ben gerçekten hiç kimseye kötü bir şey yapmak istemiyorum. O yüzden sana bir şey anlatmıyorum."dedi yeniden. Yavaşça onun yanına yaklaştım. Eğildim ve yüzüne bakmaya çalıştım. Sonunda yanağına dokununca kafasını kaldırıp bana baktı. Ona bakarken bir an için kendimi görmüş gibiydim. Çaresiz bir çocuğu görmüş gibiydim. Fakat bir o kadar da güçlüydü bu çocuk.
"Özür dilerim. Belki de gerçekten iyiliğimi istiyorsundur. Yoksa o gölün kenarından beni niye kurtarasın ki?"dediğimde gözlerini yere devirdi. Ağlamayı kesmişti ama üzüntüsü gitmemişti.
"Neden hiç kimseye güvenmiyorsun? Neden çıkmıyorsun kafesinden?" Bunları ona sorabildiğime inanamıyordum. Ama ağzım açılmıştı bir kere.
"Çünkü ben tehlikeli biriyim."dediğinde bunu kendisine acıyan tarafı söylediğine emindim.
"Hayır öyle değilsin."
"Nereden biliyorsun? Beni hiç tanımıyorsun."
"Çünkü bana tamamen açılamadın. Açılmak istemedin. Gördüklerimle yorum yapabiliyorum sadece. Ve inan bana eğer zibidi ve gıcık bir insan olmasan daha iyi yerlere gelebilirsin."dediğimde onu gülümsetebilmeyi başarmıştım. Çok azıcık da olsa sırıtmıştı. Gerçekten de acıları olan küçük bir çocuk gibiydi. Ve bu çocuğu kanatlarımın altına almayı istiyordum.
Yavaşça yerden kalkınca bende onunla birlikte kalktım. Kimse görmesin siye gözyaşlarını elinin tersiyle sildikten sonra ciddi haline büründü. "Bundan hiç kimseye bahsetmesen iyi olur."dedi. Ben ise sadece kafamı aşağı yukarı salladım ve başka bir şeyin konuşulmayacağına dair emin olduğumda sırtımı dönüp oradan ayrıldım.
Biz ne yaşamıştık böyle? Neler oluyordu? Aklım almıyor. Kalbim delirircesine atıyordu. Gözyaşlarım kurumuştu.
  O günden sonra onunla konuşmadım. Onun gibiler bir anlığına ağlayıp kızları kendine çekip sonra da kullanıp, çekip giderlerdi. Malfoy'u onlardan sanmam belki de hataydı. Ne kadar ona güvenmek istesem de artık başaramıyordum. O karışıktı. Bilinmezlikti. Fakat bu bilinmezliği çözmek istiyor muydum artık belli değildi.
  Bir hafta daha geçmişti ve hiç bir şey yapmamıştık. Bakandan ses çıkmıyordu. Dumbledor bir kere bile olsun beni yanına çağırmadı. Belki de her şeyi halletmişti. Sadece Luna'nın nerede olduğunu bilemiyorduk. Günlüğünde okuduğunuz o yazılardaki ona güvenme cümlesi... Kimden bahsediyordu? Artık yerimde oturup, hiç bir şey yapmadan durmak istemiyordum. Şatonun balkonuna çıkmıştım. Tüm olanları yeniden düşünüyordum ve artık bunlar beni yoruyordu. Ne yemek ne içmek istemiyordum. Geriye doğru bir adım atmak istediğimde başımın döndüğünü hissettim. Bir adım daha, artık ayakta duramıyordum. Tutunacak bir şeyler bulmaya çalışırken balkonun demir çubuklarına tutundum. Fakat birden her şey kaydı. Sanki demir çubuk elimden kaymıştı. Hiç bir şey yoktu. Sanki boşluğa düşüyordum. Sadece koca karanlık bir boşluk.

Devam edecek...

Unutma Beni/DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin