Hava çoktan kararmıştı. Elimdeki derginin yapraklarını çevirmeye devam ettim. Televizyon pek ilgimi çekmiyordu artık. Cihangir'le evlendiğimizden beri annemlerle tek bir kez konuşmamıştım. Tek bir kez. Ama umurlarında değildi sanırım. Benim de umrumda değildi.
Miraç'a bir şeyler vermeliydim. İşe yarar bir şeyler. Yine de Cihangir'in fazla dikkati üzerimde dolanırken çok zordu. Her şey bölük pörçük ve karmaşıktı kafamda. Nefesimi bıkkınca bırakıp bir kahve almak için aşağı inmeye karar verdim.
Tam odadan çıkacakken aklıma Miraç'ı arayabileceğim geldi. Bilgi vermek için çok geç kalmıştım ama sabahki halini bahane ederek arayıp konuşabilirdim. Sadece konuşmak istiyordum işte. Banyoya girip kapıyı kilitledim ve suyu sonuna kadar açtım. Dolaptaki havluların arasına saklanmış telefonu bulmam çok zor olmadı. İçinde kayıtlı bir numara yoktu her ihtimale karşı. Küvetin kenarına oturup Miraç'ın numarasını çevirdim.
Telefonu ikinci çalışında yanıtladı. Sesi sabahkinin aksine oldukça neşeliydi.
"Arya?"
"Merak ettim nasıl olduğunu. İyi misin?" 19 yaşındaydım tekrar, hayatımın sonuna dek Miraç'la olacağımı düşünüyordum yine. Tıpkı bir aptal gibi.
"İyiden öte, harikayım! Ama elbette kocan öyle olmayabilir."
Arka bahçemizin rüyasından sıyrılıp geldim.
"Neyden bahsediyorsun?"
"Reşat Gemici, beyefendi için erken dönüş yapmış. Ben de dönüşünü halka açtım."
"Ne?! Nasıl öğrendin böyle bir şeyi?"
"Tek casus sen değilsin," güldü.
"Zaten işini en iyi yapan olmadığın da aşikar." Yakınlarda ondan taraf birileri daha vardı ve haberim bile yoktu öyle mi?
"Adamları bir köpek gibi sadıktır Miraç, yeme beni."
"Demek ki taraf değiştirmeleri için ikna etmişim. Tıpkı Cihangir'in Gemici'yi ikna etmesi gibi."
"Böyle bir bilgi için kim bilir ne kadar istemişlerdir, nasıl ödedin?"
"Orasını boşver." Sesi o kadar katıydı ki ne dersem diyeyim cevap alamayacağımı anladım bu soruya.
"İyi, kapatıyorum şimdi."
"Tekrar görüşürüz." Telefonu kulağımdan uzaklaştırırken "Arya," dedi aniden. Yüksek çıkan sesi kulağımı acıtmıştı. Yeniden kulağıma yaklaştırıp konuştum.
"Efendim?"
"Kendine dikkat et," bir süre durdu. 'Kalbimin çarpıntısını duymuyorsundur umarım' diye düşünüyordum.
"Ne de olsa bana lazımsın sen. Biz birbirimize lazımız."
"Ederim." Aniden kapattım telefonu. "Biz birbirimize lazımız." Geçmişte kalmış bir laftı bu. İkimizin arasında kalmış.
Telefonu yeniden saklayıp suyu kapattım. Artık gerçekten bir kahve içmeliydim.
Mutfakta suyun ısınmasını beklerken sertçe açıldı kapı. Mutfağın girişine kadar yürüyüp içeri kafamı uzattım. Cihangir Boynundaki kravatı hızlıca çözüp bir kenara attı. Saçları ve gömleği dağılmıştı.
"Bir kez Arya," diye kükredi aniden. Üstüme hızlı ve sert adımlarla yürüyordu.
"Sana bir kez soracağım, sadece bir kez," biraz daha ortaya yürüyüp karşısına geçtim.
"Tek bir kez güzelim, sen de cevap vereceksin." Sessizce bitirmesini bekleyecektim.
"Gemici'nin geleceğini söyleyen sen misin? Arkamdan sen mi iş çevirdin?" Yüzümü buruşturarak yanıtladım,
"Ne? Hayır tabiki! Saçmalama!"
"Doğruyu söyle Arya, eninde sonunda öğrenirim. Doğruyu söyle." Bağırması iyice sinirimi bozarken üzerime adımlamaya devam etti ve kollarımdan tuttu.
"Böylece kabul etmiş olamazsın değil mi? O gün bir adamı öldürdün, yeterince soğukkanlısın. Zaten her şey böyle başlar, birini öldürecek denli gözün döndüğünde."
"Yeter! Daha fazla katlanmayacağım zırvalamana!" Annemden öğrendiğim en önemli şeydi, haksız olduğunda yeterince üste çık. Annem bu oyunu çok iyi oynardı. Fazlasıyla iyi. Kollarından kurtulup biraz daha kenara açıldım.
"Sonunda kendine ne yaptığını görüyor musun Cihangir? Artık görebiliyor musun? Tek bilen ben miydim bunu? Bir tek benim mi haberim vardı? Ama bana güvenmiyorsun, elbette güvenmeyeceksin. Ölüm üzerine yapılan bir anlaşmayla evlendik biz ve bunu sen istedin. Bana hayatının hiçbir aşamasında güvenmeyeceksin ve haklısın da! Ne diyebilirsin ki? Sana ihanet etmiş olsam da ne diyebilirsin? Bunu yeterince hakediyorsun zaten! Beni tehdit eden sensin ve birini öldüren de benim. Birbirimize yeterince uyuyoruz." Susup sesimi biraz alçalttım. Ve sakinlikle konuştum.
"Ben yapmadım Cihangir, başkaları bunu yapsa ağzını açıp söylemez. Ben söylerdim, çünkü yapıyorsam sana inadına yapıyorumdur. Ama yapmadım. Yapmadım." Kapı birden hızlıca çalınmaya başladı. Cihangir'in üzerime topladığı dikkati kapıya yöneldi.
"Abi!" diye bağırıyordu birisi. Cihangir'i çağırıyorlardı, gidip kapıyı açtı.
"Ne var lan?!"
"Abi, gelip bi' bakman lazım. Önemli." Cihangir kapıdan çıktığında onu takip ettim. Bahçenin büyük beyaz kapısının önüne geldiğimizde Cihangir bir küfür patlattı. Bir adam boylu boyunca yatıyordu, ölmüştü.
"Abi kapının önüne atıp kaçtılar. Durduramadık. İhsan bu, abi."
"Üzerine de bir not yapıştırmış şerefsizler abi." diyerek bir kağıt uzattı başkası. Kanlanmıştı kağıt. Cihangir elinde tutarken ben de okudum,
"İhaneti fazla uzaklarda arama Cihangir, köpeklerinin tasmasını gevşetmişsin. Gemici'yi başkalarından bu kadar kıskanman da garibime gitmedi değil. Ama güzel bir karın var değil mi, gerçekten güzel bir karın?" İçimden "Miraç," diye geçirdim sinirlice. Resmen açıktan oynuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günah Tohumu (+18)
ChickLit"Çünkü," elimi pantolonundan içeri doğru kaydırıp onu yavaşça okşadım. "Senin yaptığın, benim birazdan yapacağımın yanında çocuk oyuncağı olacak." Belki. O hırıltılı bir şekilde inlerken ellerimi aşağı yukarı kaydırmaya devam ettim. Bir elini beni...