27.Bölüm

704 29 8
                                    

Şehzade Cihangir ve Prenses Letizia bugün evleneceklerdi. Her yerde bitmek bilmeyen hazırlıklar ve kutlamalar vardı. İdil Sultan ve evlatları Lehistan Kralının sarayına geldiğinde bu hazırlıkları epey merak etmişlerdi. İskender de bu hazırlıklara mana bulamıyordu:

"İskender, bu hazırlıklar ne için?"

"Bilmiyorum sultanım. Bende bir mana bulamadım. İsterseniz sorayım şövalyelere."

"Lüzum yok, kokusu çıkar elbet."

Şehzade Korkut, babasının nerede olduğunu merak ediyordu. Zira günlerdir yollardaydılar babalarına kavuşmak için sabırsızlanıyordu:

"Validem, babam nerede? Bir an önce yanına gitsek daha güvende olacağız. Kardeşlerim huzursuzlanıyor ölüm korkusu üzerlerinde."

"Merak etmeyin Şehzadem. Babanıza kavuşmamıza epey az kaldı."

Şehzade Cihangir ve Prenses Letizia imam ve iki diğer şahit ile birlikte büyük bir kalabalığın önündeydiler. Şövalyeler de İdil Sultan, İskender ve şehzadeleri nikahın kıyıldığı büyük daireye getirdiler. İdil Sultan gördükleri karşısında öfkeli bir hüzün ile izdivacı sessiz gözyaşları ile seyrediyordu. İskender de olanlara bir mana verememişti. En küçük şehzade olan Osman, tören izdivaç dinlemeksizin babasının yanına koşturmuştu:

"Baba!"

Prenses Letizia, kocasının kucağına doğru koşan küçük çocuğu görür görmez kaşlarını çattı. Çocuklardan ve kadından kurtulmalıydı hemen. Daha fazla başı ağrısın istemiyordu zira. Şehzade Cihangir oğlunu ve karısını görür görmez Kral Casimir'e öfke ile baktı:

"Kral Casimir! Sana karıma ve çocuklarıma zarar gelmemesi koşuluyla evleneceğimi söyledim! Neden getirdin onları buraya!!!"

"Ne sandın Cihangir? Kızımı bir aşufte olarak mı evlendirecektim. Birkaç gün zindanda evlatlarını ve karını misafir edeceğiz..."

"Sana tek bir koşul ile kızın ile evlenirim dedim! Kabul ettiniz, lakin siz ise sözünüzü tutmadınız! Bende sözümü tutmuyorum o halde! BOŞ OL! BOŞ OL! BOŞ OL!"

"Şehzade Cihangir! Sizi kanatlarım altına almıştım lakin demekki siz bu lütfuma karşılık bunu yapıyorsunuz! Nöbetçiler!!! Şehzadeyi, karısını ve evlatlarını zindana ayın derhal!!!"

Şehzade Cihangir ne kadar dirense de zindana girmekten kendini alıkoyamadı. Acılar gözlerine derin bir uçurum bırakmıştı. Ne tarafa dönse ucu kılıca, uçuruma dayanıyordu zira. Kendini düşünmeyi bırakmıştı artık. Endişelendiği evlatları ve zevcesiydi. Korkuyordu hemde hiç olmadığı kadar.

Sersefil bırakılmışlardı. Bu isyandan da nasibini almıştı Şehzade Cihangir. Ölmekten beter olmuştu. Evlatları açlıkla sınanıyordu burada, evvela İdil Sultan ve Şehzade Bünyamin. Günlerdir kimse önlerine bir şey getirmiyordu. Yiyemiyor, içemiyorlar. Acınacak haldeydiler, açlıktan dudakları morarmış sararıp solmuşlardı hepsi. İdil Sultan, güç bela ayağa kalkıp karşı zindandaki şehzadeye seslendi:

"Cihangir..."

"İdil, iyi misin! Bak söz veriyorum çıkaracağım bizi buradan."

"Buradan çıkış yok Cihangir. Ben...ben...ben, dayanamıyorum artık. Gözlerimi dahi açık tutamıyorum artık. Bünyaminin sütü dahi kesildi. Ölüme terketti-"

Diyemeden yere yığıldı İdil Sultan. Şehzade Cihangir endişe ile zevcesine seslense de ses eden olmadı. Şehzadeler, validelerinin ölümü üzerine büyük bir kedere ve hüzne boğuldular. Cihangir kendinden nefret ediyordu. Onun yüzünden karısı açlıktan ölmüştü. Endişelendiği bir diğeri daha kundakta ve zindanda bir başına patlayacak derece de ağlayan oğlu Bünyamin'di. Bünyaminin ağlayışları Cihangir'in içinde fırtınalar kopartıyordu. Yüreğine ateş çemberi çiziyordu. Nöbetçilerden biri zindanların kapılarını açtılar:

Tahtın Sultanı ~1 |TAMAMLANDI| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin