18.Bölüm

853 32 3
                                    

Tüm paşalar, beyler, ağalar ve şehzadeler...Hepsi has odada toplanmış sofralarında yemek yiyorlar idi. Bu yemekte herkes keyifliydi. Lakin biri hariç; Kaya Bey...

Sema da maytaplar patlatılıyordu. Gecenin karanlığı adeta aydınlanıyordu. Saray dışında dahi eğlenceler tertip edilmişti. Hepsini suratı sirke satar bir çehre ile seyrediyordu.
Sultan Mehmed Han yemeğin ortasında Kaya Beyi yanına çağırdı:

"Kaya, yaklaş..."

"Buyrun hünkarım."

Zümrüt yakut işlemeli kına sahip çok değerli bir hançeri uzattı:

"Bu hançer, benim sana nikah hediyem. Her şeyden evvel sen bir saray damadısın artık. Hizmetinde olduğun hanedana sadakatle bağlan. Ay parçamı kızımı sana emanet ediyorum. Lakin bu demek değildir ki ben olmayacağım. Gölgem her daim üzerinizde olacak. Kızıma hizmette hürmette bir kusur etmez, gönlünü hoş tutarsan mükafatlanacaksın. Lakin, gururuna ve dahi kibre kapılır isen bu hançer senin azrailin olur. Seni kubbe vezirim tayin ediyorum. Hayırlara vesile olsun."

Hançeri iki elinin arasında bir köprü yapıp öptü daha sonra huzurdan çekilip sofraya geçip pilavını didiklemeye koyuldu.

Şehzade Bayezid bu düğünün bir hayli hayırlı olacağı kanaatindeydi. Lakin, içinde huzursuz eden bir şey vardı. Kaya Beyin bu iste gönlü olmadığını anlamıştı. O bir emir kuluydu fakat. Ne der isek onu yapmak ile yükümlüydü.

Şehzade Selim'in hafif uzamış sakalları paşalar arasında bir dedikodunun yayılmasına yol açtı:

"Şehzade Selim'in sakal bırakacağı aşikar efendiler. Bu bir isyandır. Zinhar kabul edilemez."

"Aman diyim paşam. Şehzademizin şu güne dek ne günahını gördük de şimdi mi göreceğiz? Belli ki kesmeyi unutmuşlar."

"Umalım da öyle olsun Siyavuş paşa. Arkasında yeniçeri var. Mazallah isyan eder ise, tahtta çıkacak kadar kudreti var."

"Bilemedim paşalar. Görünen köy kılavuz istemez. Niçin böyle bir şey yaptığı aşikar. İsyan edecek yakın bir vakitte. Daha sancağa çıkmadan tahta geçildiği nerde görülmüş?"

"Dedesine benzemiş o da. Dedesi de tahtta bu şekilde çıkmıştı. Allah hünkârımızı başımızdan eksik etmesin, lakin bu işin sonu neye varacak ancak Allah bilir. Rivayet oluşturup, ortalığı velveleye vermek münasip değildir."

Yeni Şeyhülislam Abdullah Efendi bu dedikoduları işitince kısık bir hiddet ile paşaların olduğu masaya fısıldar:

"Paşalar, paşalar. Edebiniz ile konuşun. Kimin haddine düşmüş bu tür gıybetler etmek."

Herkes yemeğine döndü. Şehzade Cihangir Kaya Beyi pek sevmezdi. Lakin kardeşinin istikbali ve saadeti için susuyordu.

Şehzade Murat ise babası ile latife ediyordu. Bu düğünün herkese yaradığı aşikar. Evvela Aybüke Sultan'a. Ahalide panayırlar kurmuş, cümbüşler esnaflar hepsi bu kutlu olaya şahitlik ediyordu. Payitahtta kurulan sofralarda fakir fukara doyuruldu, eğlenceler, hacivat-karagöz oyunları izlendi. Yarın bugünden daha eğlence dolu olacağı aşikardı.

Gecenin bitmesi ile herkes dairelerine geçip yarın için derin bir uyku çektiler. Lakin Mehmed Hanı uyku tutmuyordu. Öfkesini ve aşkını yoran bir karar almıştı. Gerçekten evlatlarının kanına giren kadına nikah mı kıyacaktı? Ne karar vereceğini kestirmek epey güç olsa gerek. Hadiseleri unutmak için sığındığı tek limana yanaştı. Şarap Testisine...

Ertesi sabah öğlen vakitlerde herkes tüm hazırlıklara başlamıştı. İkindi namazının ardından, sarayın kutsal emanetler dairesinde şeyhülislam efendi 2 şahit ve 2 vekil ile Aybüke Sultan ve Kaya Beyin nikâhı kıyılıyordu:

Tahtın Sultanı ~1 |TAMAMLANDI| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin