Mihrimah Hatun, has odanın önüne gitti gece vakti. Avdan yeni dönmüş olan hünkar, yorgun ve bitkindi. Yeni has oda başı Kaya Bey cariyeye dönüp baktı bir süre, daha sonra gelme maksadını anlayınca;
"Hayırdır hatun gece gece?"
"Hünkarımıza geldiğimi huzura kabul beklediğimi söyle."
"Hünkârımız avdan yeni döndü. Bir hayli yorgun iler. Daha sonra teşrif et..."
"Kaya Bey! Sizin yerinizde olsaydım geri çekilirdim. Zira, Aybüke Sultan ile aranızdaki münasebet pek dillere destan."
"Aybüke Sultan mı? Hatun sen neler dersin öyle hele! Ben, zinhar böyle bir şey yapmadım yapmam! Ayrıca, Aybüke Sultan benim gözümde sadece bir padişah kızıdır. Zinhar daha ötesi değildir!"
"Kendini aklamaya çalıştıkça yerin dibine geçiyorsun yanlız Kaya! Ya çekilirsin önümden ya da hünkârımız kelleni alır!"
"Hatun! Giremezsin yasak dedim sana! Daha evvelden de söylediğim gibi Aybüke Sultan ile zinhar aramda hiç bir münasebet yoktur!"
Kolundan sertçe kavrayıp itti cariyeyi. Kolunu ovuşturarak çekip gitti oradan. Hışımla hareme doğru geçti. Hatice Kalfa bu sınırlı girişe hayli sinirlendi ve kolundan tutup durdu onu:
"Yıllardır haremdesin, hala akıllanamadın değil mi? Buranın tek bir sultanı var. O da Kayra Sultan. Boş hayallere kapılmayı bırak."
"3 evladıma kıydı o benim. Her şeyimi elimden bir gece de aldı. Bende bir gece de onun her şeyini alacağım Hatice! Git söyle o sultanına o çok güvendiği makamının sonu yakındır!"
Kolunu sıktı cariyenin Hatice Kalfa:
"Sen kimsin de sultanımızı tehdit edersin hatun. Falakaya yatırırım vallahi seni. Yürü git şimdi, gözüm görmesin seni!"
İttirip gitti Mihrimah'ı. Dişlerini sıka sıka senelerdir olduğu makama yani, gözdeler katına geçti.
Padişah Sultan Mehmed Han hazretleri, son 10 yılını seferde geçirmişti. Evlatlarının büyümesine dahi şahit olamamıştı hatta. Sarayda saltanatı boyunca 3, bilemedin 4 sene kalmıştır. Yeni bir sefer kararı daha almıştı. Hayalini kurduğu büyük zaferlere teker teker mührünü vuruyordu. Akdeniz, Balkanlar, Doğu Avrupa ve sırada en büyük seferi Roma vardı. Sürekli Roma'yı erteliyordu. Bugünkü divanda da bunu açıklayacaktı:
"Rahman ve rahim olan allah'ın adıyla divanımı açıyorum. Bildiğiniz üzere, yeni bir sefere daha çıkma kararı almıştık. Lakin seferi başka bir nokta için yapmayı münasip kıldım. Senelerdir erteleyip, yapmadığımız hatta onun yerine başka yerleri fethettiğimiz en büyük Avrupa seferi olacak bu."
Nişancı, Mehmed Hanın ayaklarının altına haritayı serip kılıcını verdi. Kılıç her zamanki gibi haritanın üzerinde geziyordu:
"Roma'ya yürüyeceğiz paşalar. Bu hayali gerçekleştirip Avrupaya hakim olmak son derece mühim. Ya Roma'yı alacağım, ya da bu hayal uğruna şehit olacağım!"
"Emrü ferman yüce padişahımızındır."
Tüm paşalar önünde eğildiler. Sultan Mehmed kararlı istikrarlı bir adamdı. O vaktin Roma Kralı Fransuva'ya bu havadis bir kaç gün içinde geldi:
"Il mio re, Sultan Mehmed, ti ha inviato un importante messaggero con un ambasciatore. L'apostolo vuole apparire davanti a te."
(Kralım, Sultan Mehmed size bir elçi ile mühim bir havadis yollamışlar. Elçi huzurunuza çıkmak ister.)
"Lascialo venire."
(Gelsin bakalım. )
Elçi, kralın önünde eğilmeyerek Sultan Mehmed Han'ın ona savaş ilan ettiğini bildirdikten sonra, Kral büyük bir öfke ile emir vererek elçinin kafasını kesip bir çuvala koydu daha sonra yanındaki sadık adamına dönerek:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tahtın Sultanı ~1 |TAMAMLANDI|
Ficción históricaOsmanlı'nın en keskin döneminde savaş entrika dolu duygusal bir macera... "Bu savaşta ya iktidar olacaksın ya da güç. Seni seçiyorum hatun. Bu sıradan bir seçim değil, zira cihanın bir diğer sahibi sen olabilirsin. Sadakatini gösterirsen elbette. Al...