28.Bölüm

774 22 0
                                    

Kayra Sultan yatağından sıçradı bir anda. Derin bir ürperti kapladı bedenini. Öyle bir acı düştü ki bir anda sanki ciğerlerini söküp odun diye ateşe atmışlardı. Hemen cariyeler kan ter içinde uykusundan uyanan Baş Hasekiye gümüş bardaktan su getirdiler:

"Sultanım! Sultanım iyi misiniz sultanım?"

"İyiyim iyiyim..."

"Sultanım iyi değilseniz hekim kadını çağıralım."

"Lüzum yok, çekilebilirsiniz."

Çekine çekine yatağına girdi Kayra Sultan. Gözlerini her kapatışında gözlerinin önüne Cihangir gelince tekrar ayağa fırladı. Dairesinde volta atıyordu adeta. Bu vaziyetler hayra alamet değildi zira. Nefes almak için balkona çıktı. Büyük kasvetli bir rüzgar esiyordu Edirne'de. Öyle ki üşütmüştü biraz onu. Rüzgârın etkisiyle bahçedeki ağaçlar yapraklarını teker teker döküyordu. Kalbindeki sancı geçmeyince bir süre terasında oturdu sadece. Ya Cihangir'e kıydıysa? Ya Mehmet dediğini yaptıysa? İdil ve şehzadelerin vaziyeti neydi? Onlara ne olmuştu? Bu düşüncelerin arasında terastaki divanda uyuyakalmıştı.

Ayaz ile birlikte Edirne'ye soğuk bir kış güneşi çökmüştü. Her yeri tir tir titriyordu Kayra Sultanın. Hatice Kalfa, daireye girdiğinde terasta ipek geceliği ile sabahlamış efendisini görünce ister istemez ellerini alnına koydu:

"Aman yarrabi! Sultanımız ateşler içinde kavruluyor! Ağalar! Ağalar! Derhal hekim kadını çağırın!"

Kayra Sultan yani başında bağıran bu sesten rahatsız olmuştu. Gözlerini zar zor açıyordu, acar açmaz öksürmeye ve titremeye başladı. Ekim ayında ne bu soğuktu böyle? Kış erken gelecekti anlaşılan. Ya da Allahın kullarına gönderdiği bir kıyametti bu...

Aybüke Sultan Topkapı Sarayına yerleşen Şehzade Bayezid ve haremine validesinin dairesinden kin ve nefretle bakıyordu:

"Taht ve kudret kimlere kaldı görüyor musun Beşir?"

"Bunların bu halini görmektense gözlerime mil çekerim daha iyi sultanım..."

"Şehzade Cihangir ve evlatlarına kıydı. Bir kez daha vicdanının sesini bastırdı ve evlat katili oldu. Daha Selim abimin yası bitmeden bir yenisi daha eklendi acılarımıza. Validem dahi dayanamadı çekip gitti. Elimde olsa bende bir saniye burada kalmam çeker giderim..."

"Aman sultanım, etmeyin eylemeyin. Sarayı Dilruba Sultan'a ve o yılan bakışlı Mahpeyker Sultan'a mı bırakacaksınız?"

"İşte bu sebepten gitmiyorum. Dilruba sessiz, sakin, itaatkar bir hatun. Lakin yok mu o Mahpeyker. Hırslı, dik başlı, hırçın, tehlikeli...
Herkesin gözünü boyamayı başarabilir. Lakin benim değil. Validem dahi itimat etmiyor, sizde dikkatli olun o hatuna karşı Beşir."

"Emredersiniz sultanım..."

Mahpeyker Sultan, haremde keyifle oturmuş kayısı ve erik yiyordu. Aynı vakitte evlatları ile haremde neşe ile oturuyordu. Dilruba Sultan ise bir köşede evlatlarının karnını doyurmak ile meşgul idi. Mahpeyker Sultan, yemek yiyen cariyelere seslendi:

"Pilâvlarınızı iyi kaşıklayın. Içinde altınlar var."

Cariyeler hevesle pilâvlarının içini kaşıkla kontrol edip altınlarını aldılar. Büyük bir sevinç ve neşe ile gülüşlerini bıraktılar hareme. Dilruba Sultan ise onun o tavrına karşılık evlatları ile birlikte dairesine doğru çekildi. Dilruba Sultan büyük bir hüzün ve güçsüzlük ile dairesinde gözyaşlarını bir kez daha akıtmaya başladı. Hizmetkarı Gülistan Hatun gümüş bardaktaki suyu Sultan'a uzatınca büyük bir öfke ile suyu yere fırlattı Dilruba:

Tahtın Sultanı ~1 |TAMAMLANDI| Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin