Günler bir su misali akıp geçiyordu. Divana oturmuş tesbihini sabırla çekiyordu Sultan Mehmet. Şehzade Selim isyanına devam ediyordu zira. Bir daha evlat acısı tatmak istemiyordu. Lakin hakkından ne gelirdi bilmiyordu. Düşünüyordu düşünüyordu. 40 Bin akıl danışmış yine de kifayesiz kalmıştı. Bir hünkar olarak aldığı kararları, bir baba yüreği taşıyabilecek miydi?
Tüm şehzadeler kardeşlerinin cenazesi için saraya gelmişlerdi. Lakin bugün sarayda geçirecekleri son günleriydi. Şehzade Selim yaverleri olan Kuzgun ve İskender ile has bahçede dolaşıyordu. Sakalları iyice uzamış olan şehzadeyi ikaz etmekten dillerinde tüy bitmişti lakin bir faydası yoktu. Bildiğini okuyordu...
Kayra Sultan ise yeni mektuplar yazıyordu dairesinde. İran Şahına gönderdiği mektuplar ilk evvela Sultan Mehmetin ellerinden geçiyor sonra mum ile yakılıyordu. Bunlardan bir haber olmayan yeniçeriler ve Şehzade Selim sona doğru yaklaşıyorlardı. Şu an sadece uçurum kenarında yürüyorlardı. Şehzade Selim has sofrada oturmuş meyve ve serbet içiyordu. İskender şehzadenin keyfini kaçırmak istemiyordu, lakin söylemezse ve ikaz etmezse bu onun sonu olacaktı:
"Şehzadem, niçin hala sakal bırakmaya devam edersiniz? Hünkarımızın size olan tavrı beni bir hayli korkutuyor. Sizi sever sayardı oysa, kıymetlisiydiniz..."
"Hünkar babama olan sadakatin baki. Şayet böyle bir şey düşünüyorsa, sakal bıraktığım için peygamberin sünnetini yerine getirmem bir isyan oluyorsa boynum kıldan incedir."
"Şehzadem göz göre göre ölüme yürümenize gönlüm razı değildir. Lütfen sakallarınızı kesin Şehzadem."
"Ölüm Allahın emridir İskender. Bunlar sadece bir sebeptir. Hakkımda ölüm yazılmışsa şayet o vakit ha babam öldürmüş ha başka biri ve yahut başka bir sebepten. Her türlü öleceğim o vakit. Benim hünkarımızın evladı olmaktan gayrı bir lütfum yoktur."
Kuzgun da içindekileri söylemek istiyordu. Şehzadeyi epey severdi. Onun yanlışını örtüp yapmaması için uyaracaktı:
"Şehzadem, lütfen sözlerimize kulak verin. Sizi kışkırtan Lalara ve yahut paşalara itimat etmeyin. Allah aşkına Şehzadem sakallarınızı kesin."
"İskender! Kuzgun! Ne vakitten beri bana emir verir oldunuz?"
"Haşa Şehzadem ne haddime biz sadece tavsiye veriyorduk. Size olan sadakatimiz ve sevgimiz gereği..."
"Bu kadarı kafi Kuzgun."
Şerbetini son yudumuna kadar içti şehzade. Babasına olan itimadı tamdı. Kıymazdı evladına. Kalbi henüz o kadar kararmamıştır dimi?
İdil Sultan gitmeden evvel kayınvalidesini görmek için Dilruba Sultan ile birlikte Kayra Sultanın dairesine girdiler. Kayra Sultan iki gelinini gülümseyerek karşıladı:
"Güzel gelinlerim hoşgeldiniz."
"Hoşbulduk validem."
"Hoşbulduk sultanım."
Divana oturdu 2 gelin. İdil Sultan huzurlu ve saadetli görünse de Dilruba Sultanın yüzü epey asıktı. Kayra Sultan merakla gelinine yöneldi:
"Dilruba? Niçin yüzün keder dolu böyle."
"Şehzademiz Bayezid'in yaptıkları aklımdan bir türlü çıkmıyor validem."
"Şehzadem Bayezid ne yaptı ki?"
Flashback
Dilruba Sultan, telli duvaklı bir gelin olmuştu. Sırma işlemeli beyaz zarif incili bir gelinlikti bu. Şehzade Bayezid'in dairesine doğru kalfalar ile gittiğinde korkunç bir manzara ile karşılaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tahtın Sultanı ~1 |TAMAMLANDI|
Ficção HistóricaOsmanlı'nın en keskin döneminde savaş entrika dolu duygusal bir macera... "Bu savaşta ya iktidar olacaksın ya da güç. Seni seçiyorum hatun. Bu sıradan bir seçim değil, zira cihanın bir diğer sahibi sen olabilirsin. Sadakatini gösterirsen elbette. Al...