twelve

6.1K 408 63
                                    

Ağlıyordu kız oturduğu soğuk bankta. Tenine temas eden havanın soğukluğu kızın içini ürpertiyordu. Dayanamamıştı genç adamın sözlerine. Çok acımıştı kırık dökük kalbi buna. Hem kendince beceremediği o kadar çok şey varken hayatında kendisini kusursuz seven birine karşı ne yapabilirdi? Ona ne verebilirdi? Yerinden kalkıp çevresinden kendine tuhaf tuhaf bakan insanlara aldırış etmeden bilmediği bir kafenin tualetini kullanmak için girmişti içeri. İçerideki oturanlar da kıza bakıyordu olaya yabancı bir biçimde. Sanki hiç ağlamamışlar gibi bakıyorlardı.

Kız işini halledip evin yolunu tutmuştu. Şişmiş ve kan canağına dönen uzun kirpikli gözleri acınası haldeydi. Bir de rüzgârın bedenine ettiği eziyeti saymazsak. Hava git gide soğmuştu. Neyseki eve yaklaşmıştı. Az daha yürüdükten sonra evin kapısını açmayı başarabilmişti. Evde JungKook var mı yok mu umursamadan odasına girdi. Kendisini yatağa atıp bacaklarını ve kollarını kendine çekerek büzüldü.

Bu sırada odaya dalan adama aldırış etmedi.

"Güzelim seni her yerde aradım. Nerelerdeydin?-duraksadı ve kızı inceledi- Güzelim gözlerin neden bu hâlde?"

Kıza yaklaşmış ve yüzünü avuçları içine almıştı. Kısık sesle;

"Ağlamışsın... Ne oldu?"

Kız cevap vermemişti. Çünkü veremezdi. Verse ne diyecekti. Kendisine yakın bulduğu erkeğin kendinden hoşlandığını, kocasına mı söyleyecekti. Söyleyemezdi. Tam raylar oturdu derken bunların üst üste gelmesi boğuyordu sanki genç kızı. Adam, kızı kendine çekip üstüne almıştı. Belki eski YooJung olsaydı şurda şuracıkta boğardı adamı, ama şu an ciddi ciddi onun kucağındaydı. Bir bebek gibi. Sadece kafasını adamın boynuna gömmüş ve kokusunun ciğerlerine işlemesi için derin derin nefesler alıyordu.

Kızı yatakta doğrultup kendisine bakmasını sağlamıştı.

"Bana her şeyi anlatabilirsin güzelim. Utanmadan ve korkmadan."

Kız kafasını olumsuzca sallamış ve tekrardan gömülmüştü adama. Ardından dudaklarını yalayıp konuşmaya çalıştı.

"Ölmek istiyorum."

Bunu duyan JungKook hemen kızı kendisini görmesi adına uzaklaştırmıştı kendinden sinirle.

"Ne diyorsun sen? Bu düşüncelere girmeni mi sağladım?"

Cevap verememişti kız. O çok güzel bir adamdı. Çok iyi bir adamdı. Ona bunu söylemeye dili varmazdı. Bu sefer adam gömmüştü kafasını kızın boynuna. Huzur bulduğu boynuna. Derince nefesler alıyordu kız gibi. Kız boynunda hissettiği ıslaklık ile adamın ağladığını anlamıştı. Kız baktığında adama;

"N-neden ağlıyorsun?"

JungKook alt dudağına dişleriyle eziyet ederken konuştu;

"Senin hayatımda olmaman benim için bir ölüm olacaktır. Sensiz olma düşüncesi, seni kaybetme düşncesi içimi yer bitirirken nasıl olur da bunları düşünebilirsin? Sensiz geçen her anımda bile seni düşünüyorum. Aklımdan çıkmıyorsun. Sürekli keşke benimle olsa kelimesini kullanıyorum. Bu gün ki tavırlarım için çok üzgünüm. Sana çok umursamaz ve kaba davrandım. Benim de bazen kendimce sorunlarım olabiliyor ve bu zamanlarda kendimi tutamıyorum. Senin kalbini kırmak gibi bir amacım yoktu. Özür dilerim güzelim, Özür dilerim sevgilim..."

Bu sözler kızı derinden etkilerken adam konuşmasını bitirdikten sonra ufak bir buse kondurmuştu kızın güzel gamzesine.

"Sen gül ki ben o gülüşe gömüleyim. Ama sen gül çünkü seni böyle gördükçe içim parçalanıyor, dayanamıyorum seni böyle görmeye. Ağlamanım sebebini söyle lütfen. Söyle ki üstesinden gelmeye çalışalım en azından bir karı koca olarak."

"Bu... Bunu söylemek istemiyorum. Lütfen beni anlayışla karşıla lütfen."

Yalvarır ses tonuyla söylerken adam tekrar almıştı onu sonsuza dek çıkarmak istemediği kollarına. Adam kızı seviyordu. Bu öyle bir sevmek değil! Geçici değil! Onu en saflığı ile seviyordu. Ona kıyamayarak seviyordu. Ona dokunamayarak, ona belkide dokunamayarak seviyordu. Fakat onu sevmeyi seviyordu. Sevmeyi sevmek ne kadar doğru olabilir bilinmez ama kızı en değerli duyguları ile seviyordu.
~
"Güzelim açsın hadi biraz yemek ye. Sen gelmeden önce hazırlamıştım bir şeyler."
Nazlı bir biçimde;
"İstemiyorum JungKook"
"Ama güzelim böyle yapma. Seni böyle görmeye dayanamıyorum. Bebeğim lütfen*"
Yumuşak ses tonuyla konuşmuştu adam. Bilirdi onun yumuşak konuşmaya dayanamayacağını. Kız uzanır pozisyondan doğrulmuş ve adamın göz hizasına sabitlemişti kendisini.
"Peki yerim fakat bap varsa yerim yo-"
Demeye kalmadan adam;
"Bap'a bayılırsın tabiki de var."
Zorla gülmeye çalışmıştı. Zorla. Jimin aklından bir an olsun çıkmıyordu. Jimin'in konuşmaları gözünun önüne gelip gelip duruyordu.

Her ne kadar canı acısada bunu JungKook'a belli etmemeliyidi. Etmeyecekti, eğer bunu JungKook duyarsa iyi şeylerin yaşanmayacağını biliyordu. Tanıyordu kocasını...
JungKook YooJung'u ikna etmiş ve mutfağa doğru çekmişti.
"JungKook ben bebek değilim bırak!"
Tam bir bebekmiş gibi hareket eden adama sinirle bakışlarını göndermişti.
"Sen bebeksin! Ve bu yemeği ben sana yedireceğim -kızın beline dokunarak- baksana çok zayıflamışsın yakışıklı kocan seni böyle görmek istemiyor."
Biraz da olsa kibirli bir bakış atarak tekrar kızın ağzına tıkmıştı yemeği. Aynı şekilde nefretle bakmıştı kız adama. Bu bakışa sırıtmıştı adam.

Kız önünde bulunan yemekten adamın ağzına tıkmıştı aynı duyguları tatsın diye fakat gayet halinden mutlu gibiydi.
"Ne?" Soru dolu gözlerle bakarken kız, adam;
"Mm senin elinden bir başka oluyormuş~"
Demiş ve kızın adama korkunç bakmasını sağlamıştı. O sırada bakışmayı bozan şey kapı zili olmuştu...

Hummm????

Oy verin kekstralarım

Peki 2 dakikanı ayırıp takip eder misin hesabımı?

Love maze kurguma bakmayı unutma❤

Heart Teacher ✦ Jeon JungKookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin