Hayatın yolunda gidiyorsa eğer merak etme, bunu dile getirsen de getirmesen de illa ki bu düzen bozulur ve bunu genelde tam olarak kendi ellerinle yaparsın.
Tıpkı benim tüm düzeni alt üst eden sorumu dudaklarımın arasından anlık boşluğuma denk gelerek kaçırmam gibi.
Taehyung hyung büyük şaşırmıştı. Ve de gerilmiş. Boynundaki ve alnındaki damar belirginleşmişti. Bunlar bile aslında birer cevaptı ama artık bir şeyleri kendim anlamak istemiyordum. Birileri bir şeyler söylesin, her şey kesinleşsin istiyordum. Belki de sormamın sebebi buydu. Sonucu ne olursa olsun acaba şöyle mi böyle mi diyip durmaktan sıkılmıştım.
"J-jungkook-"
"Hyung" demiştim onun sözünü keserek. Korktuğu çok belliydi ama ben bunu istemiyordum. "Eğer o kişi bensem ve tepkimden falan korkuyorsan lütfen korkma. Çünkü 'acaba?' demekten çok yoruldum. Bir gün öyle, bir gün böyle olmaktan sıkıldım. Sence de her şeyi netleştirsek daha güzel olmaz mı?"
Yumuşak tavrım onun yüzündeki korkuyu azaltmamıştı. Aklından milyonlarca düşünce geçiyormuş da o yüzden birini seçemiyor ve konuşamıyormuş gibi hissediyordum. Yanlış da hissetmiyordum bence.
Bir şey söylememişti henüz ama büyüyen gözleri dolmaya başladığında kalbim teklemişti. Bakışlarını kaçırdığında usulca derin bir nefes verip saçlarımı karıştırmıştım.
"Özür dilerim" demişti kısık bir sesle. Kısık ama her şeyi boşvermiş de itiraf ediyormuş gibiydi. Benim bakışlarım tekrar ona dönse de o yüzüme bakmıyordu. Ellerine bakıp duruyordu. Başını eğdiği için boşluğa düşen saçlarının yüzünü gizlediği yetmezmiş gibi bir de elleriyle yüzünü kapattığında sessiz kalmıştım.
"Seni böyle bir duruma soktuğum için özür dilerim" dediğinde sesinin titremesi dişlerimi sıkmama neden olmuştu.
"Hyung, yüzüme bak lütfen" demiştim bir elimle bileğini kavrarken. Aslında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Düşünmek için zaman istemek istemiyordum veya yanlış bir şey söyleyip onu kırmak istemiyordum. Bu yüzden yüzüme bakmasını, en azından bana kötü hissettirmediğini görmesini istiyordum. Biraz empati yaptığımda, aslında buna gerek yoktu çünkü ondan etkilendiğim çok belli bir şeydi o yüzden bu empati değil de direkt 'onu anlıyorum' oluyordu.
"Çok utanıyorum" demişti sessizce. Elimden kurtulmaya çalışıyordu ama çok halsizmiş gibi güçsüz hareketlerle çabalıyordu.
"Ben de utanıyorum ama sence de konuşmamız gerekmiyor mu?" Dediğimde hafifçe burnunu çekmişti. Ağlıyor muydu? "Hyung, ağlıyor musun? Ağlama sakın"
Başımı hafifçe eğerek yüzüne bakmak istediğimde iyice geri çekilerek yüzünü gizlemişti ama hafifçe sarsılan bedeni onu ele veriyordu. Derin bir nefes vererek iki bileğini de tutmuş ve biraz zorla da olsa ellerini yüzünden çekmiştim. Mızmızlanarak yapmamamı söyleyip ellerimden kurtulmak istese de bunu başaramıyordu.
"Bana bak lütfen" demiştim sessizce. "Sana kızmamdan falan mı korkuyorsun? Hyung, kızsaydım şimdiye kadar yapardım. Sadece konuşmak istiyorum"
Elimden kurtulma çabasını sonlandırsa da başını kaldırmayınca yavaş hareketlerle bileklerini bırakıp ellerimi yanaklarına çıkarmıştım. Yüz yüze gelmemizi sağladığımda kısık gözlerler beni süzmüş, tepkimi incelemişti. Islak göz altlarını nazikçe kurulamış ve ona gülümsemiştim.
"Sorun yok" demiştim sessizce başımı iki yana sallarken. Hafifçe burnunu çekip anlamayan bakışlarını yüzümde gezdirmeye devam ettiğinde sevimliliği karşısında az kalsın konuşmayı unutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İdol: taekook
Fanfiction"Kararlarım beni iyi veya kötü yargılamanız için değil, istediğim hayatı yaşamak için varlar" 04.05.2019