Hayatımı seviyordum.
Kendi seçimlerim ve emeğim sonucunda geldiğim bu yeri seviyordum. İnsanlara ulaşabilmeyi, sesimi sevmelerini, onlara yardımcı olabilmeyi seviyordum. Üstesinden gelmeyi başaramadığım hiçbir zorlukla karşılaşmamıştım, karşılaşacağımı da sanmıyordum. Çünkü ailem beni destekliyordu, hyunglarım beni destekliyordu, Taehyung beni destekliyordu.
Karşılaşacağımı düşünmesem de hayatımın, Titanic misali, bir buz dağına çarpması fazla zaman almamıştı. Zaten her şeyin yolunda gidiyor olması beni işkillendirmişti çünkü hiçbir zaman dört dörtlük bir hayat yaşayamazdım.
Benim buz dağımın bir adı da vardı: Min İnatçı Yoongi
Gün geçtikçe bize alışır, bir sorun olmadığını görünce yumuşar diye düşünüyordum fakat hayır, asla yumuşamıyordu. Asla bizimle iş dışında muhattap olmuyordu. Ortada onun soğukluğundan başka sorun olmadığının farkında olmasına rağmen bunu yapmaya devam ediyordu ve bu bana bazı şeyleri sorgulatıyordu.
Sorguladıkça da kendimi çok kötü hissediyordum çünkü ben Yoongi hyungun küçük kardeşi olarak büyüdüğümü düşünüyordum. Üzerimde büyük emeği vardı ve ben dolayısıyla ona fazla düşkündüm. Şu anki davranışları ise hem geçmişi hem de bize olan sevgisini sorgulatıyordu. Bu hoş değildi. Hem de hiç hoş değildi.
Kapımın tıklatıldığını duyduğumda kendime gelerek dolabımın önüne geçerek temiz kıyafetler seçmeye başlamıştım. O sırada Taehyung içeriye girmiş, bana doğru gelmeye başlamıştı.
Tamam, şu an her şeyi unutup biraz utanmıştım çünkü banyodan yeni çıkmıştım, üzerimde sadece bornozum vardı. Taehyungun hediye ettiği tavşan kulakları olan bornozum.
"Yakışmış" demişti fark eder etmez gülerek. Elbette gözünden kaçmazdı. "Şimdi tam bir tavşan olmuşsun. Nerede dişlerin? Göster bakalım?"
Bir çocukla konuşuyormuş gibi konuşarak önümde durmuş ve çenemin altını sevmeye başlamıştı. İstemsizce gülerek başımı kaldırdığımda gülümseyerek belime sarılmış, dudaklarını birden boyum girintime bastırmıştı. Hafifçe yutkunarak ellerimi beline yerleştirmiş ve onu hafifçe itmiştim. Bana biraz daha yapışsa her şeyimi net bir şekilde hissedebilecekti çünkü.
"Üstümü giyineyim, bekle" diye mırıldansam da asla beni dinlememiş ve kıkırdayarak tekrar bana sarılmıştı.
"Giyinmene gerek yok" demişti boynuma gömüldüğü için boğuk çıkan sesiyle. "Ben seni böyle de severim"
"İşine geliyor tabi-"
Sözüme devam etmeyi düşünüyordum. Mızmızlanmayı, onu ittirmeyi düşünüyordum. Ama olmamıştı. Çünkü belimi sıkıca kavrayıp vücudunu bana yapıştırdıktan sonra beni geri geri yürütmüş, yatağıma kadar getirmişti.
"Gerilme" demişti sessizce. Benden hafifçe ayrılıp elimi tutmuş ve yatağa yavaşça düşürmüştü beni.
Gerilme dedi ya, tamam, kesin gerilmem artık.
"Tamam" diyerek göz devirdiğim sırada gülerek üzerime çıkmış, bacaklarımın arasına girerek yüz yüze gelmemizi sağlamıştı. Parlak ve istek dolu gözleri birazdan beni öpeceğinin göstergesiydi. Bu bakışı tanıyordum artık. Tanıyordum tanımasına ama her seferinde de deli gibi heyecanlanıyordum.
"Bugün seni hiç öpmediğimi fark ettim" demişti yavaş hareketlerle dirseklerinden destek alacak şekilde iyice üzerime uzanırken. "O yüzden banyodan çıkmanı bekledim. Senin sevmediğin ama benim en sevdiğim, en saf halinleyken öpmek istedim seni"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İdol: taekook
Fanfiction"Kararlarım beni iyi veya kötü yargılamanız için değil, istediğim hayatı yaşamak için varlar" 04.05.2019